Geçen haftaki makalede Orta Doğuda barışı sağlamanın koşullarından birisinin bölgeye demokratik rejimlerin gelmesi olduğu vurgulanmıştı. Fakat demokrasi var, demokrasi var. Seçim demokrasisi denen ve sadece demokrasi adına seçimlerin yapıldığı, fakat hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı ve insan haklarının saygı görmediği demokrasiler olsa bile, bölgeye barış ve adalet getiremez. Bu nedenle, bölgede barışı sağlayacak yönetimler evrensel değerlere, basın ve ifade özgürlüğüne, inanç ve örgütlenme özgürlüğüne, eğitim ve çalışma hakkına saygı gösteren demokrasilerdir.
Demokrasinin kurumsal ve değerler olmak üzere iki boyutu vardır. Kurumsal boyutu seçimler, hükümet şekli ve güç paylaşımı gibi kurumsal yapıyı; değerler boyutu ise hukukun üstünlüğü, insan hakları, sivil toplum ve özgürlükler gibi evrensel değerleri kapsıyor.
Demokrasi endeksleri artık sadece seçimler gibi sınırlı bir katılımı demokrasi göstergesi olarak kabul etmiyor. 70 yıl önce bu önemli bir demokrasi göstergesiydi, fakat şimdi değil. Bugün Freedom House başta olmak üzere, bütün demokrasi endeksleri, demokrasilerin değer boyutuna bakıyorlar. Yani demokrasinin kalitesine bakıyorlar. Değerler boyutu güçlü olan demokrasiler özgür ülkeler kategorisine girerken, zayıf olan ülkeler yarı özgür ya da demokratik olmayan ülkeler sınıfından sayılıyorlar.
Değerler boyutunda en önemli faktör insan hak ve özgürlükleridir. Bunun içinde diğerlerin yanında ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, sendikal haklar, eğitim hakkı ve toplanma hakkı bulunmaktadır.
Bu nedenle, Orta Doğu bölgesine barışın gelebilmesi için insan haklarının bölge devletleri tarafından kabul edilmesi ve toplumlarda bir evrensel insan hakları kültürünün gelişmesi gerekir. Her şeyi devletten beklememek lazım. Zaten, devletler tek başlarına insan haklarını koruyamazlar. İnsan haklarını bilmeyen, onlara saygı göstermeyen bir topluluk demokratik rejimler de kuramazlar. Sadece kendi haklarını değil, başkasının haklarını hatta öteki olarak gördüklerinin haklarını da savunmayan kişiler, kendi haklarını garantiye alamazlar. Kendi haklarımızı korumak için, öncelikle başkasının haklarına sahip çıkmalı.
İnsan hakları dediğimiz şey, insanlığın bir adalet arayışıdır. Evrensel ahlaki ilkelerdir. Emr-i bil-maruftur. Bütün insanların bildiği hakikatler, bildiği doğrulardır. Temeli vicdan ve akıldır. Bu nedenle, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi Birinci Maddesi Bütün insanlar onur ve hakları bakımından eşit ve özgür doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşçe davranmalıdırlar demektedir.
İnsan haklarının amacı ve hedefi insanlık onurunu korumaktır. Nitekim Allah(cc) İsra 70. ayette Şüphesiz ki biz âdemoğlunu onurlu yarattık der. Allahın onur bahşettiği, değer verdiği insanın insan haklarını tanımayarak, saygı göstermeyerek daha kötüsü ihlal ederek onursuzlaştırmaya çalışan insanlar, zorbalar ve diktatörler, sadece insanlar tarafından zorba ve ahlaksız olarak görülmezler, aynı zamanda Allahın hilafına hareket etmiş olurlar.
Kısacası, bölgemizde gerçek bir barış ve insan haklarına saygılı demokratik sistemlerin olabilmesi için evrensel insan hakları kültürüne sahip toplumların olması gerekir. Yönetimler kadar, halkın insan hak ve sorumlulukları bilinci de bölgesel barış için önemlidir. Bu nedenle, ne kadar da doğru söylemiş Peygamber Efendimiz(SAV) Nasılsanız öyle yönetilirsiniz.