Sayfa Yükleniyor...
Son yıllarda sık sık siyasetçiler ve münevverler tarafından özgürlük ve güvenlik dengesi şeklinde veya onu çağrıştıran cümleler duymaya başladık. Evet, özgürlük ve güvenlik herkes için hayati olan iki temel insan hakkıdır. Evrensel İnsan hakları Beyannamesi (EİHB) üçüncü maddesi bu gerçeği açıkça ifade ederek Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır demektedir. Teknoloji ve kitle iletişim araçlarının arttığı küreselleşme sürecinde insanların özgürlük alanı ve manevra kabiliyeti ile birbirine zarar verme, özgürlük alanlarını daraltma kabiliyetleri de artmıştır. Buna karşılık devlet de teknolojiyi kullanarak kişileri daha az maliyetle daha çok takip etme, kontrol etme ve denetim altında tutma yeteneğini geliştirmiştir. Sosyal medya, online alışveriş, MOBESE kameraları, Google yayını, uydu takibi gibi karmaşık elektronik gözetim imkanlarıyla dünyamız adeta bir Big Brother ile karşı karşıyadır. Bunun yanında şiddet içeren çatışmalar, toplumsal kutuplaşmalar, iş güvenliği ve herkesin her şeyi bildiği bir çağda hükümetlerin özgürlük - güvenlik dengesini koruması insanların refahı, mutluluğu ve toplumsal düzen için hayati derecede önemlidir.
Böyle bir denklem bana göre de doğrudur fakat önemli olan denklemdeki kavramlar arasında ne tür bir orantı kurulduğu ve kimin güvenliğinin öne çıktığıdır. Yukarıda vurgulandığı gibi, EİHB üçüncü maddesi bu iki kavram arasında doğru bir orantı kurmakta ve kişi özgürlüğü ile kişi güvenliğinden bahsederken, sağdan-soldan duyulan denklemin çağrıştırdığı anlam ve toplumsal algısı daha ziyade bu iki kavramın ters orantılı olduğu ve vurgulanan şeyin ise kişi özgürlüğü ile devlet güvenliği ya da kamu güvenliği olduğu yönündedir. Bu nedenle, insanların önemli bir çoğunluğu da özgürlük artarken güvenliğin azalacağından ya da tersi bir ilişkiden emin gibi görünmektedir. Bu inanç o kadar yerleşmiş ki derslerde insan hak ve özgürlüklerinin önemi anlatılırken bile, öğrencilerin bir kısmı Fakat hocam o kadar özgürlük tanınırsa birlik ve beraberlik nasıl korunacak? şeklinde yerel bir itirazla, Her zamankinden daha çok milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde tekerlemesinin toplumda oluşturduğu çarpık bir algı ve anlayışı yansıtmaktadır. Buna karşın insanların az bir kısmı da özgürlük olmadan güvenliğin olamayacağı tezine yakındır.
Peki bu iki denklemden hangisi daha doğrudur? Hangisi daha gerçekçi ve hangisi daha az maliyetlidir?
Bu sorulara mutlak cevaplar bulmak zor olacak, zira ortada bir yumurta-tavuk ilişkisi var. Fakat yine de hangisinin daha belirleyici olduğunu bize anlatan bazı göstergeler bulmak mümkün.
Heidelberg Üniversitesi tarafından her yıl yapılan Dünya Çatışma Barometresine bakıldığında, 2014 yılında dünyada var olan irili ufaklı 424 çatışmanın çok büyük bir kısmı ve bunlardan yoğun şiddet içeren ve savaş olarak kabul edilen 46 çatışmanın tamamı özgür olmayan, demokratik olmayan devletlerde ve bölgelerde meydana gelmiştir. Diğer önemli bir istatistik de şu ki, bu 46 savaşın tamamı iç savaş denilen devlet içi çatışmalardır.
Buradan hareketle şu tespitleri yapmak yanlış olmayacaktır:
Birincisi, yoğun şiddet içeren çatışmaların demokratik olmayan ve açık bir toplum inşa edemeyen bölgelerde meydana gelmesi özgürlüğün olmadığı yerde güvenliğin olamayacağı tezini desteklemektedir. Aralarında mutlak anlamda bir neden-sonuç ilişkisi kurulamazsa bile güçlü bir korelasyondan bahsetmek mümkün.
İkincisi, yine bu savaşların tamamının devlet içi olması, çatışma nedenlerinin başında temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması geldiği söylenebilir ki Dünya Çatışma Barometresi raporu da zaten bunu açıkça ifade etmektedir.
Özgürlük ve güvenlik denkleminin doğru orantılı olduğu gerçeği, doğru kavramsallaştırmayla mümkündür. İnsan hakları belgelerinde ifade edilen, kişi özgürlüğü ve kişi güvenliği denklemi kurulursa hem toplumsal barış sağlanmış olur hem de kişisel özgürlük ve güvenlik, fakat eğer denklem kişi özgürlüğü ve devlet güvenliği ya da kamu güvenliği gibi iki ayrı düzlem ve alan üzerinden kurulursa o zaman doğru bir denklem kurulmamış olur ve aynı zamanda ne kişi özgürlüğünü ne de kamu düzenini sağlamak mümkündür.