Sayfa Yükleniyor...
2003 Irak işgali ile Irak el-Kaidesi olarak ortaya çıkan, 2010 yılında isim değiştiren ve 2013 sonunda da el-Kaideden ayrılan DEAŞ, son üç yıldır Orta Doğu'da uluslararası ilişkileri derinden etkileyen, değiştiren ve dönüştüren bir unsur haline geldi. Özellikle iç savaşın devam ettiği Irak ve Suriye'de yerel aktörleri, bölge ülkelerini ve hatta küresel aktörleri yeni pozisyon almaya zorlayan, yeni aktörler ve yeni ittifaklar doğuran bu gelişme, bölgenin statükosu haline geldi. Fakat DEAŞ son bir yıldır hızlı bir toprak ve güç kaybı yaşamaktadır. Şimdi olmasa bile, yakın gelecekte DEAŞ'ın ya tamamen ortadan kalkacağı ya da bölge dizaynını etkilemeyecek bir unsur haline geleceği ihtimali güçlenmektedir. Asıl soru(n) o zaman ortaya çıkacaktır: DEAŞ sonrası süreçte Orta Doğu düzeni?
Halihazırda Irak ve Suriye'de bulunan yabancı güçlerin tamamı BM kararları çerçevesinde DEAŞ ile mücadele etmek kapsamında bulunmaktadırlar. DEAŞ ortadan kalkınca merkezi hükümetlerin istemediği yabancı devletlerin söz konusu ülke topraklarında faaliyet göstermeleri, uluslararası hukuk çerçevesinde imkansız hale gelecektir. Başka bir ifade ile bölgeyi fiilen müdahale ederek tasarlama imkanı kalmayacaktır. Peki bölge ülkeleri ve küresel güçler, kısacası dış güçler bölgedeki çıkarlarını nasıl koruyacaklar?
Bu soruya cevap vermek kolay değildir. Fakat çoğu zaman olduğu gibi, uluslararası hukuk ve güç politikası çerçevesinde bir düzen olacaksa birkaç adımda ne olacağını kestirmek zor olmayacaktır. Öncelikle, birinci adım olarak, bugünkü Suriye ve Irak denkleminden DEAŞı çıkarınca ortaya çıkacak fotoğrafa bakmak gerekir.
İkinci adımı ise, iki farklı senaryo ile okumakta yarar var. Birinci senaryoda, uluslararası hukuk yani BM Kararları gereğince, bu iki ülke topraklarından DEAŞ sonrası süreçte tüm yabancı güçlerin çıkması. Bu durumda, yerel aktörler baş başa kalacak ve vekalet (proxy) savaşları daha da önem kazanacaktır. Böyle bir durumda, kimin proxysi ya da desteklediği yerel aktör güçlü ise o kazanacak. Bu nedenle, küresel güçler, yerel bir aktöre destek verirken muhtemelen uzun vadede bu senaryoları da göz önüne alarak tercih yapmaktadırlar.
İkinci adımın ikinci senaryosu ise, güç politikaların uygulanması durumudur. Bu çerçevede, ABD ve Rusya dışındaki ülkelerin bu iki ülke topraklarını terk etmesi olacaktır. Bu durumda, oyunun kaybedeni Iran, Türkiye ve S. Arabistan gibi bölge ülkeleri olacaktır.
Irak ve Suriyede devam eden yerel, bölgesel ve küresel düzeydeki ittifakları, çatışmaları ve tasarımları bu çerçevede okumakta yarar var. Aksi takdirde atılacak adımlar günü kurtarmanın (ki çoğu zaman o da mümkün olmuyor) ötesine geçmeyeceği aşikardır.
Kısacası, asıl tufan DEAŞ sonrası süreçte. Rasyonel, akılcı, bütünlüklü, kapsayıcı ve ahlaklı bir dış politika geliştirilmediği sürece bölgede huzur ve barış sağlamak zor. Huzur ve barışın olmadığı Orta Doğuda herkes zarar eder. O zaman tek çözüm bölge halklarının hakkaniyet ve eşitlik temelinde bir adil ve demokratik düzen kurmasıdır. Aksi takdirde gelecekte hep beraber piyon olmaktan kurtulamayacağız.