SAVAŞ OYUN DEĞİLDİR BEYLER!


  • Oluşturulma Tarihi : 03.08.2015 06:27
  • Güncelleme Tarihi :
SAVAŞ OYUN DEĞİLDİR BEYLER! yazının resmi

NEZİR AKYEŞİLMEN

4 Mayıs 2015 tarihinde TÜRKİYE TOPLUMUNUN BARIŞ KAPASİTESİ (http://www.egedebugun-gazetesi.com/yazar/turkiye-toplumunun-baris-kapasitesi-1786.html) başlıklı yazıda toplumlarda çatışmaların her zaman olabileceği fakat çatışma durumlarında toplumda barışçıl ilişkilerin kurulması, korunması ve devam ettirilmesinde yardımcı olan bazı kurum, kuruluş ve kişilerin olduğundan bahsetmiştim. Bunların başında evrensel ahlaki  ilkeler ve hakkaniyet ölçüsünde işleyen bir adalet sistemi, tarafsız kolluk ve polis teşkilatı, öğretmenler, akademisyenler, din görevlileri, sanatçılar, yaşlılar ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Bu aktörlerin barış temelli söylem ve eylemleri bir toplumun barış kapasitesini ve sürdürülebilir bir barış inşa etme iradelerini belirler.

Son 10 gündür bu ülkede uluslararası çatışma barometre kriterlerine göre en iyi ihtimalle savaşın bir alt derecesi olan şiddetli kriz (kimisi sınırlı savaş da diyor) vardır. Silahlı şiddetin sistematik bir hal alması ve kalıcı tahribatlara dönüşmesi olan savaşa evrilmesi hiç de uzak bir ihtimal değil maalesef. Bütün bu riskleri ve tehditleri görmesi gereken ve ona göre yapıcı söylem ve eylem geliştirmesi gereken başta her taraftan sorumlu kişiler ve yukarıda sayılan toplumun barış inşa kurumlarını maalesef medyanın geliştirdiği savaş dili, tehdit, kumpas ve hainlik edebiyatı tarafından rehin alınmış durumdadır.

Bu tantanacılarının yaptıkları şey uluslararası hukuka göre suç sayılan savaş propagandasıdır. Türkiye'nin taraf olduğu ve uluslararası hukuka göre de yükümlü ve sorumlu olduğu BM Uluslararası Sivil ve siyasal Haklar sözleşmesi m. 20 bu durumu şöyle ifade etmektedir: 1. Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır. 2. Ayrımcılığa, kin ve nefrete veya şiddete tahrik eden her hangi bir ulusal, ırksal veya dinsel düşmanlığın savunulması hukuk tarafından yasaklanır. Savaş propagandası ve nefret suçu sadece uluslararası insan hakları hukukuna göre değil aynı zamanda ceza hukukuna göre de suç sayılmakta ve olası kitlesel ölümler sonucunda bu propagandistlerin Uluslararası Ceza Mahkemesinde (UCM) yargılanması gerekecektir.

Bu ahlaksız propaganda sonucu maalesef bugün yukarıda sayılan barış kurumları görevlerini yapamaz duruma gelmiştir. Barış ve itidal isteyenler bir şekilde susturulmak istenmektedir. Hele eleştiri, zinhar kabul edilmemektedir. Çünkü iki taraftan da herkes zaten en doğrusunu, en iyisini ve en ahlaklısını düşünmektedir!

Bu eğilim devam ederse maalesef bizi aydınlık ve barışçıl bir geleceğin beklediğini söylemek zordur. Bu nedenle, herkes ama her kişi bulunduğu yeri sorgulamalıdır. Yapılan araştırmalara göre, bir olayda insanlar önce tercihini belirliyormuş ondan sonra o tercihini rasyonalize etmeye yani bahane üretmeye çalışıyormuş. 10 dakikalık tefekkürle aslında birçoğumuz ne kadar ahlak ve mantık dışı düşündüğümüzü keşfedebiliriz.

Savaş oyun değildir. Yılmaz Erdoğan'ın Bana Bişeyhler Oluyor isimli oyunu bu konuda oldukça güzel tespitler yapıyor. Bir yerinde 'oyunu savaş görenler, savaşı da oyun gibi görüyor' denmektedir. Gerçekten medyanın spor müsabakalarını savaş kavramlarıyla sunması (saldırdı, bombaladı, sildi, füze attı v.s) ve bundan dolayı seyircilerin maçlara satırlar, bıçaklar, sopalar, havai fişekler gibi silahlarla gitmesi boşuna değilmiş. Oyunu savaş gibi gören bir medya ve toplumun büyük bir kesimi, bugün bakıyoruz ki savaşı da oyun gibi görme eğilimindedir. Fakat bunun oyun olmadığını son dört yıldır Ortadoğu'ya bakarak görebilirler. Ya da bu insanlara bunu göstermek toplumun barış kapasitesini etkileyen kurum ve kişilerin görevidir.

Diğer önemli bir husus savaşı en çok isteyen ve kızıştıran kişiler, hamaset ve hainlik edebiyatı güçlü olanların savaştan en az etkilenen kişiler olduğunu görüyoruz. Şöyle bir bakın savaş propagandası yapan ve nefret söylemini üreten medya ve siyaset erbabının kaç yakını ve/ya kendileri savaşın acılarını bizatihi yaşıyor? Başkasının kanı üzerinden kahramanlık taslamak kolay.

Barışçıl bir gelecek isteniyorsa savaş dilini kullananlara ve ötekileştirenlere fazla itibar etmemeli hatta mümkünse tepkimizi koyalım. Ölümleri kutsayan, acıları yarıştıran ve ölümlere sevinen savaş lordlarına itibar edilmemeli. İnsan olan, ahlakı ve vicdanı olan herkes her türlü ölüme ve can kaybına üzülür ve tepkisini koyar. Ölüm yerine yaşamayı kutsamalı insan. Yaşama hakkı temel bir insan hakkıdır. Bu nedenle, herkes hem kendi yaşam hakkını hem de diğer insanların yaşam hakkına sahip çıkmalı ve savunmalıdır. Kur'an da Maide süresi 32. ayette ne diyor: 'Kim bir insanı haksız yere öldürürse tüm insanlığı öldürmüş gibidir, yine bir insanı (öldürülmesine engel olarak) diriltirse bütün insanları diriltmiş gibi olur'. Amaç insanı yaşatmak ve mutlu etmek olmalıdır. Bu yapılırsa zaten kimse kolay kolay savaş isteyemez, savaş propagandası yapamaz ve toplumsal çatışmaları derinleştiremez.

Kabile zihniyetiyle hareket ederek kan davası güderek, intikam naraları atarak mutlu bir gelecek ve barışçıl bir hayat inşa edemeyiz. Bu kafayla hiçbir zaman da normalleşemeyiz. George Orwalle'in Hayvan Çiftliğinde belirttiği gibi her sorunun kaynağını dışarıda arayacağımıza, her olayda başkasını suçlayacağımıza, bir kez de aşınmış vicdanlarımıza bakalım! Bir defa da kendi pozisyonumuzu sorgulayalım, belki biz yanlış yerde duruyoruzdur. Olamaz mı?

SAVAŞ OYUN DEĞİLDİR BEYLER!
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen