Demokrasi özünde katılımdır. Halkın kendisini ilgilendiren konularda karar-alma süreçlerine katılması, onları etkilemesi ve hatta şekillendirmesidir. Küçük topluluklarda doğrudan demokrasi yani halkın, karar alma süreçlerine kendileri doğrudan katılıyorken, nüfus ve coğrafyanın büyümesiyle temsili demokrasi yani halkın temsilcilerini seçerek onların kanalıyla kaderini şekillendirmesidir. Doğrudan demokrasiye örnekler Eski Yunan Şehir devletleri demokrasisi ve Peygamber Efendimiz ile Dört Halife döneminde doğrudan alınan Bi'at sistemi verilebilir. Temsili demokrasiler ise günümüzün pratiklerinde görülmektedir. İleride teknolojinin ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaştırılması ve güvenli bir hal almasıyla doğrudan demokrasinin yeniden uygulanması ihtimali doğabilir.
Demokrasiyi diktatörlüklerden ayıran şeylerin başında meşru bir muhalefetin olması ve çoğulculuğun kabul edilmesi gelmektedir. İnsan hakları, azınlık hakları, güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü gibi demokrasinin değer boyutunu dikkate almayan demokrasi pratiği, özünde çoğunluğun diktasına yol açar. Çoğunluğun diktası da aslında cumhuriyet ile özdeştir. Cumhur, kelime anlamı itibariyle halktan ziyade çoğunluk anlamına gelir. Bu nedenle, cumhuriyet, çoğulculuğu kolay kolay kabul etmeyen bir gelenekten beslenir. İnsan hakları, azınlık hakları, güçler ayrılığı ve hukukun üstünlüğü gibi değerleri kabullenen çoğulcu ve demokratik bir Cumhuriyet ise, çağdaş demokrasiye denk gelir. Tek parti yönetimine dayalı Kemalist cumhuriyet klasik bir diktatörlüğe örnek iken, çok partili, çoğulcu ve evrensel ilkeleri kabullenen bir cumhuriyet ise demokrasiye örnektir. Bugün içinde yaşadığımız cumhuriyet ise, söz konusu değerleri kısmen kabullendiği için Freedom House ve diğer demokrasi endekslerince yarı-demokrasi olarak kabul edilmektedir.
Çok partili sistemin demokratik düzeyi, seçim sistemiyle de doğrudan ilintilidir. Dar bölge ve barajsız seçim sistemlerinde milletvekilleri doğrudan halk tarafından seçildiğinden, böyle bir sistemde temsilciler halka karşı sorumludur. Parti listesine dayalı seçim sistemlerinde ise milletvekilleri halktan ziyade parti liderliğine karşı sorumlu bir pozisyona düşerler. Halka karşı sorumlu olmayan bir yapının demokratlığı haklı olarak sorgulanabilir. Temsili demokrasi sorgulanıyorken, barajla temsilin sınırlandırılması demokrasiyi felç eder.
Seçim Barajı ve Demokrasi
Demokrasi şüphesiz sadece seçimlerin yapılması demek değildir ki çoğunlukla tek parti dikta rejimlerinde de seçimler yapılmaktadır. Önemli olan, nasıl bir seçim yapıldığı ve seçim sonucunda oluşan yönetimin çoğulculuğa ve insan haklarına ne kadar saygılı olduğudur.
Katılıma dayalı demokratik rejimlerde dünyanın farklı bölgelerinde katılımı sınırlayan seçim barajları uygulanmaktadır. Hatta bazen İsveç (%4), Almanya(%5) ve Yeni Zelanda (%5) gibi demokratik ülkelerde bile baraja başvurulmaktadır. Fakat bu ülkelerdeki baraj uygulaması kısmen esnetilmiştir. Örneğin İsveç'te bir parti sadece bir seçim bölgesinde bile %12 veya üzeri bir oy alırsa ( ülke çapında ne kadar oy aldığına bakılmaksızın) o bölgede milletvekili bölüşüm sistemine dahil olur. Yine bir parti Yeni Zelanda'da bir milletvekili, Almanya'da ise bir parti gerekli olan üç milletvekilini kazanırsa baraj uygulamasının dışında kalır. Bu tarz kolaylaştırıcı uygulamalara gitmeyen Polonya (%5), İspanya (%3), Romanya(%5), İsrail (%3.25), Hırvatistan (%5), Avusturya (%4), Arjantin(%3), Türkiye (%10) ve Endonezya (%3.5) gibi ülkeler de vardır. Görüldüğü gibi, Türkiye'deki barajın farkı hemen fark edilmektedir.
Peki seçim barajlarının amacı nedir?
Seçim barajını açıkladığına inanılan ve fakat bir oximorondan öte bir şey olmayan bir slogan var: 'Yönetimde istikrar, temsilde adalet' için(!). Halkın bir kısmının katılım hakkını elinden alan bir baraj sistemi için adalet kelimesini kullanmak bile ma la ya'nidir (boş laf).
Yönetimde istikrar kısmına gelirsek, aslında en garantili istikrar tek parti olsun temiz olsun formülünde gizli... Baraj uygulayan çoğu ülkede bile amaç politik olarak bu kadar nötr ve masum değildir. Baraj sisteminin gerçek amacı birçok ülkede toplumun bazı kesimlerini sistem dışına itmektir. Örneğin Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda amaç başta Çingeneler olmak üzere, diğer azınlıkları dışarıda bırakmaktır. Bu nedenle, baraj Doğu Avrupa ülkelerinde dünya ortalamasının üzerindedir. Türkiye'de ise baraj dünya rekorlarını altüst etmektedir. Türkiye'deki seçim barajının temel amacı ise, öncelikle dindarlar ve Kürtler olmak üzere, Kemalist rejim tarafından makbul vatandaş sayılmayan ya da bir askeri memurun ifadesiyle sözde vatandaş olan herkesi parlamento dışında tutmaktı. Bu formül uzun bir zaman başarılı da oldu. Son 20 yılda dindarlar barajcıları baraj altı bıraktılar fakat Kürtler ve diğer sözde vatandaşlar hala baraj altında can çekişmektedir.
Seçim Barajı ve İnsan Hakları
Yazının başında ifade edildiği gibi, demokrasi özünde yönetime katılımdır. Demokratik katılım ise uluslararası insan hakları belgelerinde temel bir insan hakkı olarak düzenlenmiştir. İnsan hakları ise, evrenseldir yani herkes için, her yerde ve her zaman geçerli olan ahlaki, siyasi ve hukuki ilkelerdir. Bu çerçevede, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi (EİHB)'nin 21. maddesi demokratik katılım hakkını şöyle ifade etmektedir:
Taraf olan ülkeleri bağlayan İnsan Hakları hukuku, herkes için demokratik katılımı bir insan hakkı olarak tanımlamış iken, siyasal erk olan meclisler bunu nasıl yok sayabiliyor? EİHB Maddesi açık ve net olarak herkesin katılım hakkından bahsetmektedir. İnsan hakları hukukuna göre, %0,001 baraj oranı bile insan haklarına aykırıdır ve dolayısıyla insan hakkı ihlali sayılır. Daha vahimi, örneğin seçimlerde, 50 milyon seçmenin bulunduğu bir ülkede %10 barajı 2002 seçimlerinde olduğu gibi %40'ın üzerinde bir temsil sınırlandırmasına neden olabiliyor ve oldu. Bu da bir anda 20 milyon insanın demokratik katılım hakkının ihlali demektir. Kısacası, baraj kitlesel bir insan hakları ihlalidir.
Özet olarak, özü katılım olan demokrasi ve bir insan hakkı olan demokratik katılım istikrar bahanesiyle ve politik stratejik oyunlarla baraj adı altında kısıtlanmakta ve ihlal edilmektedir. Bu tarz ahlaki zorlamalar ve oyunlar bumerang gibi nihayetinde tasarımcılarını vurmaktadır. Bugün içinde bulunduğumuz seçim sürecindeki eğilimler, beklentiler ve ümitler bunu açıkça göstermektedir. Zira halihazırda seçimin kaderini darbeci ve barajcı zihniyet değil, sözde vatandaşlar belirlemektedir.