2

Siyaset ve Şiddet İlişkisi Üzerine


  • Oluşturulma Tarihi : 23.02.2015 07:54
  • Güncelleme Tarihi :

Siyaset ve şiddet kavramları ile bunlar arasındaki ilişki sanıldığından da karmaşıktır. Siyasi düşünce geleneğinden filozoflar ve bilim adamları bu iki kavramı farklı açılardan değerlendirmişler. Kimisi günün koşullarına göre, kimisi de araçsallaştırarak ikisini birbiriyle ilişkili, biri yek diğerinin olmazsa olmazı saymış, bazıları da ikisinin doğası gereği birbirinden uzak kavramlar olduğunu vurgulamış. 

Genel olarak bu konular tartışılırken bazı kavram kargaşasının yaşandığı görülmektedir. Şu unutulmamalı ki şiddet ve siyaset ilişkisi tartışılırken iç siyaset ile uluslararası siyaset; şiddet ile güç; saldırgan ile savunma pozisyonunda olan arasında ayırımların yapılmasında yarar var. Bu konuda yazılanların önemli oranda bu kavramları karıştırdıkları, birbiri yerine kullandıkları ya da pozisyonları göz ardı ettikleri görülmektedir.

Benim anlayışıma ve siyaset biliminden anladığıma göre, siyaset şiddetten ayrı bir şeydir. Hatta siyaset şiddeti reddeder. Özünde barışçıl ilişkileri barındırır. Siyaset temelde, toplumdaki değerlerin ve kaynakların barışçıl bir şekilde bölüşülmesidir. Kimin ne alacağına karar veren bir mekanizmadır. Bu bölüşüm barışçıl olduğu kadar adil olmalıdır ki düzen sağlanabilsin. Bu düzen de bir takım kurallar(hukuk) ve kurumlar(yasama, yürütme ve yargı gibi siyasal kurumlar ve uluslararası örgütler v.s) kanalıyla sağlanır. Meşru güç ya da otorite bu bölüşümde önemli bir unsur fakat güç ile şiddetin aynı şey olmadığını tespit etmekte yarar var.

Kurallar ve kurumlar çalışır durumda olduğunda, örneğin yerleşmiş demokratik bir sistemde bölüşüm barışçıl ve görece adil olabilmektedir. Şiddet ya yok denecek kadar az ya da düşük seviyelerde olabilmektedir.

Kurallar ve kurumlar net olmadığı zaman yani fonksiyonel ve etkili olmadığında bu bölüşüm barışçıl olamıyor. Bu defa bölüşümün aracı kurumlar ve kurallar yerine güç hatta şiddet olabiliyor. Bu nedenledir ki demokrasinin yerleşmediği yani siyasal kurum ve kuralların yerleşmediği toplumlarda siyaset de barışçıl olamıyor, daha çok şiddetli hatta şiddet içeren bir rekabete dönüşüyor. Çünkü kurallar ve kurumlar net değilse siyaset bir rant aracına dönüşüyor. Kaynakların otorite eliyle tüm topluma değil de kendi yandaşları arasında bölüşüme dönüşüyor. Aslında demokratik olmayan ülkelerde olan tam da budur. Bu nedenle siyaset kurumu barış yerine şiddet dilini kullanıyor hatta yeri geldiğinde parlamentoda bile birbirine şiddet uygulayabiliyorlar. Toplumu geçtik parlamentolarında en çok çatışma ve şiddet görüntüleri Kore, Ukrayna ve kısmen Türkiye gibi  yarı demokratik ülkelerde görülüyor.

Ortadoğu gibi siyasetin ve doğal olarak demokrasinin olmadığı toplumlarda şiddet artık günlük hayatın bir parçasıdır. İç savaşların genelde demokratik olmayan ya da siyasetin işlevsiz olduğu toplumda görülmesi bir tesadüf değildir. 2013 dünya çatışma barometresine göre, dünyada yoğun şiddet içeren 45 çatışmanın hiçbiri demokratik ülkelerde değil, hepsi demokrasi olmayan bölgelerdedir. Demokrasi olan ülkelerde tabi ki çatışmalar var. Örneğin sadece Avrupa'da 20'nin üzerinde çatışma var. Fakat bu çatışmaları yoğun şiddete evrilmeden yönetmeyi biliyorlar. Çünkü, Barışçıl bölüşümü sağlayan kurumları vardır. Çünkü, düşünce üreten ve düşünerek hareket edebilen bilim insanları ve siyasetçileri var.

Uluslararası demokrasi endekslerine göre, Türkiye 65 yıllık çok partili demokrasi tecrübesine rağmen, maalesef hala yarı demokratik bir ülke. Bürokratik kemalist vesayetin pençeleri altında demokrasi yolunda az gittik uz gittik 65 yılda ancak bir arpa boyu yol gittik. Son yıllarda yapılan yasal ve siyasal reformlar bile vesayetçi zihniyeti değiştiremiyor çünkü resmi olarak vatandaşa verilen eğitim barışçıl ve hoşgörülü insan yerine şiddet meyilli ve hoşgörüsüz insan yetiştiriyor. Bencil ve "rabbena hep bana" felsefesi hakim kılınıyor. Her zaman her yerde en doğru, en iyi ve en yanılmaz(!) insan yetiştiriyor. Bu nedenle, demokratikleşemiyor, şiddeti terk edemiyor. Şiddet, sorunları çözmenin bir aracı olarak görülüyor. Oysa şiddet hiç bir sorunu çözmez aksine derinleştirir. Şiddet ancak şiddet doğurur.

Siyaseti barışçıl bölüşümün ve barışçıl ilişki yönetimine dönüştürmeyen toplumlarda, şiddet silsisle şeklinde gelişir ve normalleşir. Mecliste koca siyasetçiler yumruk ve tekmeleşince, stadyumlarda ve kampüslerde yumruk ve tekmenin yerini bıçak ve satırlar alıyor, kadına karşı silah ve benzine dönüşüyor, dağda ise top ve tüfeğe.... Merkezden uzaklaştıkça şiddetin de şiddeti artıyor. Şiddet doğallaştırılıyor ya da normalleştiriliyor. Oysa şiddet doğal değil yapaydır. Şiddet adil değil adaletsizdir. Şiddet insani ve ahlaki değildir. Yapılan deneylerde insanlar iyilik ve adalet gibi birtakım değerlerle doğuyor. Şiddeti, adaletsizliği ve haksızlığı ise sonradan çevreden ediniyor. Özellikle kolektif kimliklerin kutsandığı, bunların insanın önüne en önemli tercih olarak konulduğu, insanın merkeze alınmadığı sistemlerde şiddet kaçınılmaz oluyor. Siyaset artık bölüşüm olmuyor, aksine dayatma, tahakküm ve sömürünün aracına dönüşüyor.

Düşünmeyen, düşünce üretemeyen, düşünceyi çatıştıramayan düşüncesiz bireylerin ve toplumların en büyük silahıdır şiddet. Şiddet kolaydır. Düşünmek gibi zor bir işe girişmez. İnsan sevgisinden yoksun, hep doğru hep haklı bir anlayışla yetiştirilen, mutlak doğruları olan ideolojik bir eğitim ancak şiddete meyilli insan üretir. Şiddet ancak adil, çoğulcu, hoşgörülü bir eğitim ve siyasal sistem kurularak azaltılabilir ya da bitirilebilir. 

Siyaset ve Şiddet İlişkisi Üzerine
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen