Sürdürülebilir Barış Mümkün mü?-1


  • Oluşturulma Tarihi : 05.10.2017 08:46
  • Güncelleme Tarihi :
Sürdürülebilir Barış Mümkün mü?-1 yazının resmi

Barış bir kavram ve bir anlayış olarak tarih boyunca hep var oldu ve hep pozitif bir olarak addedildi. Kim barışı istemez ki! Zihninde ve kendisi için herkes ister fakat gerçek şartlar altında işin içine menfaatler girince çoğu kişi istemez. İstemediğinin farkında bile değildir çoğu. “Barış isteriz ama…” diyenler aslında onu istemiyor. Zira, “Ama’lar” suça ortaktır ya da “ama” kendinden önceki tüm söylenenleri hükümsüz kılar. Çoğu kişi kendine barışsever aslında. Tıpkı çoğu kişinin kendine Müslüman ya da kendine demokrat olduğu gibi. İyi şeylerin kaderi de bu olsa gerek.

Barış kavramı farklı anlamlarda da kullanılıyor. En popüler olanı Johan Galtung tarafından yapılan tasniftir. Şiddetin yokluğu anlamına gelen ve genellikle uluslararası barışla özdeşleşen “negatif barış” ve sosyal adalet, eşitlik, özgürlük ve hakkaniyet anlamına gelen “pozitif barış” gibi. Kuran’da da barış “selam” ve “sulh” kavramlarıyla ifade edilmiştir. Selam daha çok pozitif barış anlamına gelmektedir ki yine Kuran’da cennet için “Darusselam” yani barış ve esenlik diyarı denmektedir. Hiçbir şekilde adaletsizlik, haksızlık ve ayrımcılığın olmadığı, gerçek barış ya da pozitif barış bölgesi gibi anlamlara geliyor. Sulh ise daha kapsamlı olup gerçek barış ve negatif barışı da kapsamaktadır. Fakat daha çok negatif barışa yakın bir anlamı vardır. Barış aynı zamanda bir erdemdir. Allah’ın “hayr” yani iyilik olarak tanımladığı bir eylemdir. Ahlaki, insani ve İslami bir eylem. Bunu içselleştirene, uygulayana ve onun için uğraş verene ne mutlu! İnsanlık bu tür insanlara minnettardır. Tarih boyunca birçok inanç, düşünce, kişi ve kuruluşlar bu yolda çaba sarf etmiştir. Bugün dünya bir cehenneme dönmediyse –ki bunu birçok kez yapabilecek silahlar var- bu tür hayırlı çabaların etkisi çoktur.

Dünya’da tarih boyunca hep savaşlar olmuştur fakat daha çok barış olmuştur. Dünyada halihazırda yani 2016’da Conflict Barometre’ye göre toplamda 402 çatışma var. Bunlardan 38’i yoğun şiddet içeren savaştır: 20 tanesi sınırlı savaş ve 18 tanesi savaştır. 188’i arada bir şiddet içeren kriz iken, 176’sı ise hiçbir şekilde şiddet içermeyen uyuşmazlıklardır. Yani aslında bu 176 çatışmada negatif barış durumu vardır, fakat adalet, eşitlik, özgürlük ve hakkaniyet olmadığı için çatışma olarak kabul edilmektedirler.

Peki bu yoğun şiddet içeren çatışmaları besleyen dinamikler neler? Öncelikle dünyadaki dağılımlarına bakmakta fayda var. O bize bir ipucu verebilir. Dünyadaki 38 savaşın 14’u Afrika’da; 10’u Ortadoğu’da; 7’si Asya’da; 6’sı G. Amerika’da ve 1 tanesi Avrupa’dadır. Şöyle bir dünya haritasına göz gezdirdiğimizde savaşın yoğunlaştığı bölgelerde öncelikle demokrasi zayıf, ekonomi zayıf, insan hakları ihlalleri çok, adalet, eşitlik ve hakkaniyet mefhumu zayıftır. Kısacası, evrensel insani ve ahlaki değerlerin göz ardı edildiği topraklarda barış da yoktur. Olamaz da çünkü barışın kendisi bütün bu değerlerin mütemmim cüzüdür. Onların birleşkesidir, ortak paydasıdır.

Immanual Kant 1795 yılında yazdığı “Ebedi barış” diye çevrilen fakat hem kelime hem de kavramsal olarak “sürdürülebilir barış” anlamına gelen çalışması dünyada, özellikle uluslararası ilişkilerde barışın şartlarından bahsetmektedir. En önemli şartlarından bir tanesi dünyada barışın olabilmesi için hükümet formlarının demokrasi olması gerektiği vurgusudur. Diğerleri ise, gizli anlaşmaların kaldırılması, savaş nedeni bulunan anlaşmaların yapılmaması, ilhakların ve saldırının suç sayılması, nihayetinde mutlak bir silahsızlanma, diğerlerinin içişlerine müdahale etmeme, çatışmalarda barışı imkansızlaştıracak derecede haddi aşmama ya da insanlıktan çıkmama, evrensel hukuk, dünya vatandaşlığı ve demokratik bir küresel devletler kurumu. Bugün kurumsal düzeyde dünyada bunların önemli bir kısmı sağlanmış fakat pratikte maalesef aynı başarı sağlanamamıştır.

Burada önemli olan noktalardan bir tanesi demokrasi ve barış kavramları arasındaki doğru orantıdır ki az önce dünyadaki çatışmaların dağılımında da bu net olarak görülmektedir. Bugün bile küresel barışı tehdit eden varlıkların başında diktatörler ve demokratik olmayan rejimler gelmektedir. Teorik olarak dünyanın yarısı bir tür demokrasi sayılır. Buna göre, dünyada yarım barış durumu vardır. Tam barışa ulaşmanın bir yolu fonksiyonel ve konsolide olmuş demokrasi, şura, danışma gibi müşterek akla dayalı bir sistemin –kavram önemli değil önemli olan içinin doğru doldurulmasıdır. Örneğin insanın hür iradesi, özgürlükler, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir hukuk – anlayışına dayalı yönetim şekli. Yani önemli olan mazruftur, zarf değildir. Örneğin, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’ne demokratiktir ne de cumhuriyettir. Ya da İran İslam cumhuriyeti ne İslami’dir ne de cumhuriyettir. Bir ülke demokrasi ilkelerini hakkıyla uyguluyorsa adı monarşi ya da imparatorluk olabilir ki bunun örnekleri çoktur ya da tersi adı çok afili ama içi boştur hatta adının tersine bir yoldadır. İsminde demokrasi ya da İslam ya da başka erdemli bir kavram olması fazla bir şeyi ifade etmiyor. Bir yapının adı bütün kelimeleri Kuran’dan alınmış olsa bile adil ve hakkaniyetli değilse İslami değildir. Ama bir sistem adilse adı ve sanı ne olursa olsun İslamidir. El-Gannuşi “adil olan her sistem İslami’dir” der. Zaten mazruftan ziyade zarfa odaklanan anlayışlar, kişiler ve gruplar en çok mensubu oldukları inanç ve düşüncelere zarar verirler. Örneğin, demokrat olduğunu söyleyip diktatörce davranan kişi en çok demokrasiye zarar verir. Ya da bugün İslam’a en çok zarar veren kişiler sahte Müslümandır denebilir. İslam’ı sadece slogana indiren onu ideolojileştiren, araçsallaştıran, çıkarına alet eden kişilerdir. Onu kullanan, ama gerçekte uygulamayan kişilerdir. Ruhundan uzak kişilerdir. Bu nedenle bir hadiste Peygamber Efendimiz “Elbisesi (dış görünüşü, buna söylemi de ekleyebiliriz) amelinden hayırlı olana lanet olsun” der. Yine barış kavramını çeşitli gerekçelerle kullanan ama barışçıl olmayan insanlar en çok barışa zarar verirler.

Anti-demokratik yapılar neden barışı sağlayamaz, ya da küresel barışa tehdittirler. Diktatörler ahlaken zayıf ve fiziken küçük olan akıllarıyla (zira tek bir akıl) ve içinde bulundukları duygusal çevrenin etkisiyle hızlı bir şekilde hareket ederler ve bu nedenle hatalı karar verme oranları çok yüksektir. Çünkü bu kişiler aynı zamanda bencildir, megalomandır, kibirlidir, insanı düşünmez, kendisini daha üstün görür vs. Oysa müşterek akılın hakim olduğu demokrasilerde bir kişi değil, hatta bir kurum değil birçok kişi ve kurum ve hatta değişik mekanizmalarla halk da işin içine katılarak daha geniş tabanlı bir karar alınır. Öncelikle, konu genişçe tartışılır, müzakere edilir, artı ve eksileri hesaplanır. Her sektöre, gruba ve kişiye etkisi hesaba katılır. Ortak kararlar, farklı görüşler zamanla yavaş fakat genellikle daha sağlıklı bir şekilde oluşturulur. Zamana yayıldığı için duygusal bulutlar dağılır ve daha akl-ı selim ya da rasyonel, ahlaki ve herkesin yararına kararlar verilebilir. Bu nedenle, şura, meşvereti ya da danışmayı içeren demokrasi daha sağlıklı yani barışçıl sonuç verebiliyor.

Sürdürülebilir barış zordur, fakat küresel çapta bile imkânsız değildir. Yeter ki insan özüne dönsün. İnsan, insan olsun. Zira insan ahlak ve vicdanla en önemlisi akılla donatılmıştır. Aklını ve vicdanını kullandıkça insan, insan olur. Akılsız vicdan ve vicdansız akıl da zararlıdır. İnsan ikisini birlikte kullanırsa ahlaka ve insanlık mertebesine yükselir. Ama hayvanlığı tercih edenler, bu donanımla maalesef hayvandan bile daha hayvanlaşabilmektedir. Ki Kuran’da Furkan süresinde onlar için, yani aklını kullanmayanlar için, “كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا” “hayvanlar gibidirler, belki onlar hayvandan bile daha sapıktırlar” denmektedir. Küresel sürdürülebilir barışın anahtarı, ahlaka ve vicdana dayalı evrensel, insani ve dini (ladini olanlar için felsefi) değerlerin yaygınlaşması ve içselleştirilmesidir.

Sürdürülebilir Barış Mümkün mü?-1
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen