Bir ülke demokrasi ilkelerini hakkıyla uyguluyorsa adı monarşi ya da imparatorluk olabilir ki bunun örnekleri çoktur ya da tersi adı çok afili ama içi boştur hatta adının tersine bir yoldadır. İsminde demokrasi ya da İslam ya da başka erdemli bir kavram olması fazla bir şeyi ifade etmiyor. Bir yapının adı bütün kelimeleri Kurandan alınmış olsa bile adil ve hakkaniyetli değilse İslami değildir. Ama bir sistem adilse adı ve sanı ne olursa olsun İslamidir. El-Gannuşi adil olan her sistem İslamidir der. Zaten mazruftan ziyade zarfa odaklanan anlayışlar, kişiler ve gruplar en çok mensubu oldukları inanç ve düşüncelere zarar verirler. Örneğin, demokrat olduğunu söyleyip diktatörce davranan kişi en çok demokrasiye zarar verir. Ya da bugün İslama en çok zarar veren kişiler sahte Müslümandır denebilir. İslamı sadece slogana indiren onu ideolojileştiren, araçsallaştıran, çıkarına alet eden kişilerdir. Onu kullanan, ama gerçekte uygulamayan kişilerdir. Ruhundan uzak kişilerdir. Bu nedenle bir hadiste Peygamber Efendimiz Elbisesi (dış görünüşü, buna söylemi de ekleyebiliriz) amelinden hayırlı olana lanet olsun der. Yine barış kavramını çeşitli gerekçelerle kullanan ama barışçıl olmayan insanlar en çok barışa zarar verirler.
Anti-demokratik yapılar neden barışı sağlayamaz, ya da küresel barışa tehdittirler. Diktatörler ahlaken zayıf ve fiziken küçük olan akıllarıyla (zira tek bir akıl) ve içinde bulundukları duygusal çevrenin etkisiyle hızlı bir şekilde hareket ederler ve bu nedenle hatalı karar verme oranları çok yüksektir. Çünkü bu kişiler aynı zamanda bencildir, megalomandır, kibirlidir, insanı düşünmez, kendisini daha üstün görür vs vs. Oysa müşterek akılın hakim olduğu demokrasilerde bir kişi değil, hatta bir kurum değil birçok kişi ve kurum ve hatta değişik mekanizmalarla halk da işin içine katılarak daha geniş tabanlı bir karar alınır. Öncelikle, konu genişçe tartışılır, müzakere edilir, artı ve eksileri hesaplanır. Her sektöre, gruba ve kişiye etkisi hesaba katılır. Ortak kararlar, farklı görüşler zamanla yavaş fakat genellikle daha sağlıklı bir şekilde oluşturulur. Zamana yayıldığı için duygusal bulutlar dağılır ve daha akl-ı selim ya da rasyonel, ahlaki ve herkesin yararına kararlar verilebilir. Bu nedenle, şura, meşvereti ya da danışmayı içeren demokrasi daha sağlıklı yani barışçıl sonuç verebiliyor.
Sürdürülebilir barış zordur, fakat küresel çapta bile imkansız değildir. Yeter ki insan özüne dönsün. İnsan, insan olsun. Zira insan ahlak ve vicdanla en önemlisi akılla donatılmıştır. Aklını ve vicdanını kullandıkça insan, insan olur. Akılsız vicdan ve vicdansız akıl da zararlıdır. İnsan ikisini birlikte kullanırsa ahlaka ve insanlık mertebesine yükselir. Ama hayvanlığı tercih edenler, bu donanımla maalesef hayvandan bile daha hayvanlaşabilmektedir. Ki Kuranda Furkan süresinde onlar için, yani aklını kullanmayanlar için, كَالْأَنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا hayvanlar gibidirler, belki onlar hayvandan bile daha sapıktırlar denmektedir. Küresel sürdürülebilir barışın anahtarı, ahlaka ve vicdana dayalı evrensel, insani ve dini (ladini olanlar için felsefi) değerlerin yaygınlaşması ve içselleştirilmesidir.