Sayfa Yükleniyor...
Suriye savaşlarının en önemli belirleyici noktalarından biri olan İdlib son günlerde yine başat bir gündem haline geldi. Rejimin İdlib’te tekrar hâkimiyet kurmak istemesi, öbür tarafta sivil ve silahlı grupların direnci, Soçi ve Astana mutabakatları çerçevesinde gerilen ilişkiler, dağılan ittifaklar ve yeniden kurulanlar. Bütün bunlar aynı zamanda Türkiye’nin Suriye siyasetini yeniden tasarlaması gerektiğini de zorunlu kılmaktadır. Yeni strateji amasız ve fakatsız barışçıl çözümler olmalıdır. Şimdiye kadar yapılan barışçıl çözüm girişimleri de maalesef başarısız oldu. Başarısızlık nedenlerinin başında uygulanan yanlış yöntemler, şeffaflığın yokluğu, eksik katılım ve taraflardaki isteksizliktir.
İdlib sadece bugün değil, hep gündem oldu, fakat bu defa daha ciddi bir noktada. 22 Ekim 2018 tarihinde İlkses’te yayımlanan “İdlib: Suriye Savaşının Kader Noktası” başlıklı yazımda şunlar yazılmıştır: “Özetle, rejimin İdlib’i ele geçirmesi tamamıyla bir zamanlama meselesidir. Daha doğrusu, orayı alma talebi hep vardır ve bu nedenle, bunu gerçekleştirmek için mutlaka harekete geçecektir. Rusya’nın her fırsatta Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapması ise, aslında Suriye topraklarında kendisi hariç hiçbir yabancı gücün kalmamasına işaret etmektedir.” Bugün bu gerçeklik hala önümüzde durmaktadır.
ABD’nin büyük ölçüde Suriye’den çekilmesiyle, Rejimin de Rusya’nın da tek hedefi var. ÖSO’yu ve diğer silahlı grupları etkisiz hale getirmek ve sıklıkla dile getirdikleri Suriye toprak bütünlüğünü sağlamak. Rusya’nın yıllardır dokunmadığı El-Bab bölgesine saldırdığı yönündeki haberler de bunu desteklemektedir.
Peki yeni strateji ne olmalı?
Bütün yerel, bölgesel ve küresel aktörlerin iyi niyetle ve kararlı bir şekilde barışçıl yöntemleri sahiplenmesi gerekir. Burada üretilecek her bahane herkese pahalıya mal olacaktır. Zaten bugüne kadar başta Suriye halkı olmak üzere herkes acı çekti ve büyük bedeller ödedi. Evlerini kaybedenler, çocuklarını ve eşlerinden mahrum kalanlar, mülteci olanlar, yerinden edilenler, ümitlerini kaybedenler, paralı asker olanlar, birbirini boğazlayanlar… Suriye’deki dramları ve acıları saymak bitmez. İnsanlığa karşı suç işleyenler maalesef bu kargaşa ortamında sorgulanmadılar bile.
Baştan beri aklın, mantığın ve bilimin de gereği olan çözüm, barışçıl yöntemlerle Suriye’deki her dini ve etnik grubun hak ve hukukunu koruyacak bir mekanizmayı desteklemek ve bu yönde öneriler geliştirmektir. Mesele, şiddet ve silah olunca başta Suriye halkı olmak üzere herkes kaybetmek durumundadır. Zira, silah ve şiddet kaybet-kaybet durumudur.
Barışçıl olmayan her çözüm gayri insani ve gayri ahlaki olacaktır. Ahlak ve vicdan sahibi olan herkes hiçbir ama ve fakat kullanmadan bölgede barışçıl çözümleri desteklemeli ve bu yönde çaba göstermelidir.