Sayfa Yükleniyor...
Suriye ve Irak çatışmaları bahar aylarında yeni riskler ve tehditlere gebe gibi görünüyor. Hem bölgesel hem de küresel barış ve istikrarı ciddi anlamda tehdit edecek, sığınmacı ve mülteci sorunlarını derinleştirecek ve bölgesel çatışmaları belki de 10 yıllara yayacak iki nokta: Musul ve Halep... Şii milis güçleriyle destekli Irak ordusunun olası Musul operasyonu ve Esad rejim askerlerinin Halep operasyonları başta Türkiye olmak üzere komşu ülkelere yeni bir mülteci akınını doğururken, bu ülkelerde de yeni çatışma alanları açacaktır.
Öncelikle Halep'ten başlarsak; bölünmeler, farklı grupların farklı amaç ve hedeflerinin olması ve yıllardır somut bir başarının elde edilememesi Özgür Suriye Ordusunu (ÖSO) ciddi anlamda zayıflattı ve gerilemesine neden oldu. Suriye rejim ordusu son aylarda ÖSO karşısında ciddi bir üstünlük sağlamış durumda ve Bahar aylarında muhaliflerin merkezi konumundaki Halep'i kontrol etmek için geniş çaplı bir operasyon yapma olasılığı var. Bu durum, önemli oranda boşalmış olan Halep ve çevre yerleşim yerlerinden Türkiye'ye yeni büyük bir mülteci akınına neden olabilir. Yapılan tahminlere göre, Türkiye'ye 100 - 150 bin civarında bir göç bekleniyor. Halep'te ayakta kalan binaların da yerle bir edilmesi ve yıllar sürebilecek çatışmanın derinleşmesi çatışmanın yeni boyutunu oluşturacaktır.
Bunun önüne geçebilmenin tek yolu yıllardır yazdığım gibi barışçıl yöntemlere başvurulmasıdır. Özetle bütün tarafların bir araya gelip müzakereler yoluyla adil, eşitlikçi ve güç paylaşımına dayalı demokratik (gerekirse federal ya da konfederal) bir sistemle bunun mümkün olacağı ifade ediliyor. Bu konuda iki yıl önce (10 Mart 2013 tarihinde ) Yenişafak gazetesinde Suriye'deki Çatışmalar Barışçıl Yöntemlerle Çözülebilir başlıklı yazının detayına ( http://www.yenisafak.com.tr/hayat/suriyedeki-catismalar-bariscil-yontemlerle-cozulebilir-497731) adresinden ulaşılabilir. Bugün ABD Dışişleri Bakanı bu noktaya gelmişse, bu da bir ilerlemedir. Fakat Türkiye'nin hala bu gerçeği görmemesi, - ABD'yi müzakereden bahsettiği için suçlaması- kendi iç sorunlarını yıllarca şiddete teslim etmesinden de anlaşılabilir. Artık çözümü çözümsüzlükte arayan, barışçıl yöntemler yerine şiddeti tercih eden kökten Kemalist anlayış terk edilmelidir. Bırakın Kemalizmi Kemalistler yapsın. Siz komşularla sıfır sorun politikasının dinamiklerini geliştirmeye çalışın. Silahla kimse hiçbir yerde barış sağlayamaz artık. Esad'ın gitmesi zor fakat kalması daha da zor. Bu nedenle, içinde bölge ülkeleri ve küresel güçlerin sadece çözümü hızlandırıcı aktörler olarak yer aldığı barışçıl yöntemler dışında Suriye'ye barış gelmez ve dolayısıyla bölgeye de istikrar ve huzur gelemez. Türkiye bu yönde bir çaba içine girerse daha hayırlı bir iş yapmış olacaktır.
Irak'ta Musul operasyonu ise daha da komplike ve trajik sonuçlar doğurabilir. Ordu olma vasfını büyük oranda kaybetmiş Irak ordusu, son zamanlarda Şii milisler yardımıyla IŞİD'e karşı bir ileri iki geri gidip geliyor. Şii bölgelerinde bunun bir mahsuru yok. Fakat Sünni bölgelerine gelince Şii milisler, IŞİD'le özdeşleştirdiği yerel Sünni topluma da ciddi zararlar veriyor. Bu nedenle, Musul operasyonu çok ciddi bir kaç risk barındırıyor: Birincisi, bu bölgeden Türkiye'ye yeniden bir sığınmacı akını olabilir ve yapılan tahminler bu sayı 80-100 bin arasında değişiyor. İkincisi, Musul'dan IŞİD'in Şii milislerin yardımıyla püskürtülmesi Sünnilere karşı kitlesel katliamlar ve infazlardan korkuluyor. üçüncüsü, başta Musul ve civarı olmak üzere Şii-Sünni çatışmasının ortaya çıkmasının yanında, Kürdistan Hükümeti ve Bağdat arasında tartışmalı bölgelerde de bir Kürt-Şii ya da Peşmerge -Şii milisler çatışmasını doğurabilir.
Şii milisler, Ordudan aldıkları ağır silahlar ve İran desteğiyle yeni bir güç olarak ortaya çıkıyor ve bu güç uzun vadede bütün bölgeyi tehdit edebilir. Suni bir yapı olan İŞİD bir şekilde gidecektir fakat ağır silahlarla donatılmış ve büyük bir çoğunluk olan Şii toplum ve İran desteğini alan bir Şii milis gücü, bölgede büyük katliamlar ve uzun sürebilecek istikrarsızlığa neden olabilir. Daha da kötüsü, Irak iç savaşını bölgesel bir mezhepler savaşına da dönüştürebilecek uzun vadeli bir etkisi de olabilir.
Bunun en etkili çözümü de yine barışçıl yöntemlerdir. 2005 Anayasası bu anlamda eksik tasarlanmıştır. Yeni bir anayasa ile Sünnilerin de kendi kendini yönetebileceği ve dolayısıyla sistemle entegre olacağı bir formül aranmalıdır. Bu çerçevede, Irak'ta Kürdistan bölgesinin yanında müzakereye dayalı, demokratik ve güçlü birer Şii ve Sünni federal/konfederal bölgelerin kurulması gerekir. Bu konuda detaylara daha önce 23 Haziran 2014 tarihinde Egede Bugün Gazetesi için kaleme aldığım Musul Sonrası Irak'ta Çözüm Önerileri başlıklı yazıya (http://www.egedebugun-gazetesi.com/yazar/musul-sonrasi-irakta-cozum-onerileri-892.html) adresinden ulaşılabilir.
Bunlar yapılmazsa, sadece Suriye ve Irak değil, tüm bölge halkları ve toplumları bilgi ve teknoloji çağını ıskaladıkları gibi, insanlık değerlerine dayalı Bilge Çağını da ıskalama riski ile karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle, başta Türkiye olmak üzere, tüm bölge ülkeleri bu felaketin önüne geçmek için yeni stratejiler geliştirmelidir. Güvenlikçi, emperyal ve tahakkümcü, ben bilirimci ve benmerkezci politikalardan kaçınmalıdır. Herkesin hakkına ve hukukuna saygı gösteren eşitlikçi ve kapsayıcı bir anlayışla barışçıl yöntemlere başvurulmalıdır. Bunun için acilen kapsamlı bir mekik diplomasisine ihtiyaç vardır.