Sayfa Yükleniyor...
Geçen hafta Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "Tek kutuplu dünya düzeni kurma girişimleri başarısız oldu. Durum değişiyor ve küresel denge yeniden oluşmaya başlıyor" demesi, uluslararası ilişkiler açısından önemli ve ses getiren bir açıklama oldu. Putin bu tarz açıklamaları son 10 yıldır sürekli dile getiriyor, fakat bu yıl bunun ses getirmesinin çeşitli yerel ve küresel nedenleri var: ABD'de Trump gibi ABD'nin içe dönmesini savunan kanadın güçlenmesi, seçimleri kazanması, gelecek dört yılda bu geleneğin ABD'yi yönetecek olması, Kırım ve Suriye'de Rusya'nın revisyonist ve yayılmacı politikalarına ABD'nin engel ol(a)maması, ABD'nin küresel sorunlara görece daha az ilgi göstermesi veya müdahalede istekli olmaması, dünyada artan ABD karşıtlığı, dünyada artan çatışmalardan ve kaostan herkesin ABD'yi sorumlu tutması (Uluslararası İlişkilerin İnşacı teorisine göre, bu algı bile ABD'nin tek süper güç olduğunu ve dünya kamuoyu tarafından öyle algılandığını gösteren önemli bir ipucu) ve dünyadaki ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın oluşturduğu küresel hoşnutsuzluk...
Peki bütün bunlar dünyada var olduğu sanılan tek kutuplu dünyanın ortadan kalktığı ya da bu yöndeki girişimlerin başarısız olduğu anlamına gelir mi?
Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki uluslararası ilişkiler literatüründe Soğuk Savaş sonrası süreçte sistemin tek kutuplu bir düzene dönüştüğü konusunda hiçbir zaman bir konsensüs olmadı. Bunu yazanlar, iddia edenler oldu ve fakat Soğuk Savaş'ın tartışmasız iki kutupluluk kavramına benzer bir tek kutuplu düzen anlayışı hiç kabul görmedi. ABD'nin tek süper güç olduğu vurgusu hep yapılmasına rağmen, sistemin tek kutuplu mu, çok kutuplu mu yoksa revisyonist güçler tarafından zorlanan tek kutupluluk mu olduğu konusu hep tartışıldı. Aynı tartışma bugün de var. Putin'in "Tek kutuplu dünya düzeni girişimi başarısız oldu" demesiyle şüphesiz bu tartışma bitmez. Popülist söylem bir yana ama uluslararası ilişkiler uzmanları uluslararası ilişkiler mantığı ve matematiği ile teori ve kavramlarıyla bu konuyu tartışmaya devam edecekler.
Putin mezkür söylemiyle "Rusya'nın yeniden dünya sahnesine bir süper güç olarak geri döndüğü algısını oluşturmayı" hedefliyorsa ve onu ima ediyorsa, bunun tamamen popülist bir söylemin yansıması olduğunu söylemek yanlış olmaz. Böyle bir varsayım, en azından bugün itibariyle uluslararası ilişkiler disiplininde söz konusu dahi değildir. Örneğin Rusya'nın Latin Amerika'da, Afrika'da veya Güneydoğu Asya'da ne gibi çıkarları var? Varsa, oradaki politikaları etkileme gücü nedir? Cevabı içinde gizli olan bu soru bile, Rusya'nın böyle bir kapasiteye sahip olup olmadığı sorusunu akla getirmektedir. Ya da Latin Amerikalılar ve Afrikalılar sorunlarının kaynağının ve/veya onları çözecek gücün Rusya olduğuna inanıp inanmadıklarına bakmakta yarar var (İnşacı teorinin algı vurgusu bu anlamda önemli). Verecekleri cevap, Rusya'nın küresel politikalardaki yerini bize gösterecektir. Rusya'nın çıkarları izlediği politikalardan da anlaşılacağı gibi yakın çevresi ve Sovyet toprakları ile sınırlıdır. Orta Asya, Kafkasya, Doğu Avrupa ve Orta Doğu gibi bölgeler, etki alanı da bu bölgelerle sınırlı güçlü bir bölgesel güç ya da uluslararası ilişkiler terminolojisiyle bir Orta güçtür. Ekonomik büyüklüğü, savunma harcamaları, kişi başı gelir gibi somut güç unsurları ABD ile kıyaslandığında yerine göre ABD'nin beşte biri ya da onda biri kadardır. BRIC (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) ve Shanghay İşbirliği Teşkilatı (Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan) - (Pakistan ve Hindistan üyelik sürecinde) gibi diğer revisyonist ve bölgesel güçlerle Rusya işbirliği yaparak ABD hegemonyasını kısmen sınırlayabilir. Tabi buradaki sorun, ABD'nin istediğinde bu güçleri kendi tarafına çekip çekemeyeceği sorusu da önem arz etmektedir.
Yukarıda bahsedilen ittifaklar ya da o ittifaklardaki ülkeler yer yer ABD hegemonyasına itiraz ediyor, bölgesel girişimlerini sınırlıyor ve küresel hegemonyasına meydan okuyor, fakat bunların hepsi belli gelişmeler ve olaylar etrafında cereyan eden, bütüncül olmayan girişimler.
Bugün hala küresel çıkarları olan, küresel politikaları etkileme gücü olan ve küresel politikaları dizayn etme kapasitesi olan dünyadaki tek ülkenin ABD olduğu literatürde tartışmasız bir olgudur. Fakat bu gücünün düne göre ne kadar güçlü ya da zayıf olduğu tartışması başta Amerikalı düşünürler olmak üzere tüm Uluslararası İlişkiler uzmanlarınca yapılmaktadır. Güç kaymaları dünyada hep var olan bir olgudur. Yeni ittifaklar ve oluşumlar olagelen şeylerdir. Fakat sistemler bir günlük oluşumlar değildir, hele ki dünya düzeni gibi sistemik gelişmeler bazen on yıllar alabilir.
Yazının başlığındaki soruya dönecek olursak, cevabı ne evet ne de hayırdır. Süreç devam ediyor. Nereye evrileceğini şimdiden kestirmek zor, fakat ABD için kolay olmayacağını söylemek yanlış olmaz.