Sayfa Yükleniyor...
Bölgesel çapta zorlayan rakipler olsa bile dünyanın tek süper gücü olan ABDde Trumpın sürpriz bir şekilde başkanlık seçimlerini kazanması, Amerikalılar gibi tüm dünyayı hazırlıksız ve biraz da şaşkın yakaladı. Herkes Trump ne yapacak? diye şaşkın şaşkın soruyor. Trump ne yapacağını iyi biliyor da, dünya Trumpın yapacaklarına karşı ne yapacağını bilmiyor gibi görünüyor. Çünkü Trump, seçim kampanyasında söyledikleri dışında dünya için bir muamma. Siyaset geçmişi olmadığı için nasıl hareket edeceğini kestirmek zor da ondan. Seçim süreçleri çoğu yerde olduğu gibi Amerikada da rasyonalitenin dip yaptığı, ahlakın zayıfladığı süreçlerdir. Bu nedenle, sadece Trumpın bu süreçte söyledikleri üzerine bir siyaset bina etmek de rasyonel olmadığından, herkes çok bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıya.
Trumpın zaferi başka bir şeyi de gösterdi. Dünya genelinde ve ülkemizde Clintona yönelik bir sempati ve söylediklerine binaen Trumpa dönük bir öfke vardı. Bu eğilimi gazete yazılarından ve TV programlarından çıkarmak mümkün. Bu yazılarda, Trump'ın ne deliliği, ne ırkçılığı, ne de imlamofobikliği kalıyordu. Trump kazanınca bunların hepsi uçtu, yerine methiyeler geldi. Basitçesi, Kral öldü, yaşasın yeni kral durumu. Ahlak ve ilke yerine, güce tapmak böyle bir şey. Çamura döndürür insanı.
Tabi uluslararası ilişkiler ve ABD dış politikası böyle işlemiyor. Trump tek başına ABD dış politikasını belirleme yetkisine sahip olmadığı gibi, öyle bir birikim ve tecrübeden de yoksundur. Bu nedenle, danışmanların, medyanın, akademedyanın ve think tankların ABD dış politikasında fazla etkili olacağı bir döneme girilecek.
Şimdiden dış politikada bir Trump Doktrininden bahsedilebilir mi?
Biraz zor fakat bazı ipuçlarından bahsedilebilir. Öncelikle Trump başarılı bir yönetici, işletmeci ve işadamıdır. Bu nedenle, Trump hem içeride hem de dışarıda en iyi bildiği işe yoğunlaşacak. Yani ekonomik ilişkilere. Mevcut durumda eski yönetimlerin bazı ortaklara sunduğu ekonomik ayrıcalıkları gözden geçirebilir. Serbest ticaret anlaşmaları ve ayrıcalıkları yeniden tasarlayabilir. Yeni açılımlar yapabilir. Bu süreçten en zararlı çıkacak aktörler, ABD ile en yoğun ticaret yapan bazı ekonomiler olabilir. Özellikle Çin ve Latin Amerika ülkeleri. Bu alanda Türkiye zararlı değil, muhtemelen karlı çıkabilecek ülkelerden birisi. Tabii ki ekonomik ilişkiler siyasi ilişkilerden beri değildir. Bunun için siyasi ilişkilerin de iyiye gitmesi şartı göz ardı edilmemeli.
Siyaset alanında ne nasıl hareket edebilir?
Ekonomide rasyonalite şart. Hele hele vahşi kapitalizmin uygulandığı son 25 yılda. Ve bu sürede başarılı iş çıkardığına göre, Trump öncelikle rasyonel bir yönetici. Yani dış politikada da doğal olarak bu ilkeye başvuracaktır. Rasyonel bir dış politika ise, geleneksel ABD hegemonyasını merkeze alır. Ve bunu sürdürmek için ne gerekiyorsa onu yapar. Sadece, demokratların yaptığının tersi olsun diye bir şey yapmaz. O zaman, dış politikada radikal sapmalar beklemek akılcı değil, fakat yöntemde ufak tefek değişiklikler olabilir.
Bu çerçevede, Ortadoğu'da ne yapacağı önemlidir. Türkiye'yi asıl ilgilendiren konuların başında Ortadoğu gelmektedir.
Şimdiye kadar bu konuda, yapmış olduğu en net politika açıklaması DAEŞ'e karşı mücadeleyi sürdüreceği meselesidir. Bu çerçevede, Rusya ile işbirliği yapacağı, Esad'a karşı mücadele eden gruplardan hazzetmediği ve Kürt güçlerine hayranlık duyduğu şeklindedir. Burada, DAEŞ'e karşı mücadele konusu dışında Türkiye'nin hayrına bir şey görünmüyor. Türkiye'nin bölge politikası muhtemelen daha da çıkmaza girecektir.
Trump Doktrinini tam olarak kestirmek zor. Fakat ekonomi öncelikli olacağı bir gerçek. Siyaset mi? Allah Kerim.