Sayfa Yükleniyor...
Dünya tarihi aslında büyük güçler arasındaki ilişkilerin tarihidir. Dünya tarihi ya da diplomasi tarihi ile ilgili bir çalışmada Habeşistan, Nepal, Uruguay ya da Hırvatistan ile ilgili fazla bir bilgiye ulaşmak zor. Buna karşılık ABD, Rusya, Çin ve Fransa hakkında çok fazla bilgi bulunur. Uluslararası ilişkilerde çatışmaları çözecek, barışçıl ilişkileri kalıcı kılacak bir merkezi otorite ya da bir hükümet olmadığı için, uluslararası düzen çok kırılgan ve hassastır. Buna karşılık bu kırılganlığı bir nebze de olsa giderecek, uluslararası ilişkilerde bir tür düzen kuracak, aktörler arası ilişkileri öngörülebilir bir noktaya çekecek kurumlar kurulmuştur. Bunların başında uluslararası hukuk, diploması, uluslararası örgütler ve büyük güçler gelmektedir.
Büyük güçler tarih boyunca dünya düzeni, barışı ve istikrarından sorumlu tutulmuşlardır. Bu görev, tarihin onlara yüklediği bir ahlaki sorumluluktur. Yine buna paralel olarak özellikle 20. YYda geliştirilen ve uluslararası düzenin sağlanmasında önemli rol oynayan Milletler Cemiyeti, NATO, İslam İşbirliği Teşkilatı, Dünya Ticaret Örgütü ve BM gibi uluslararası örgütler kurulmuşlardır. Bu örgütler dünya barışı ve istikrarında zaman zaman önemli rol oynamıştır. Fakat bu örgütlerin etkin ve sürdürülebilir bir katkı yapabilmeleri için birtakım şartlar gereklidir. Örneğin, üye ülkelerin kararlarını ciddiye almaları, kurulan düzene bağlı olmaları, bu kuruluşların faaliyetlerinin herkesin çıkarına olduğuna inanmaları ve etkinliğini artırmak için üzerlerine düşen idari, finansal ve hukuki yükümlülüklerini yerine getirmeleri gerekir. Aksi takdirde sistem giderek zayıflar ve çöker. Tıpkı Milletler Cemiyetinde olduğu gibi.
Birinci Dünya Savaşına müteakip dünya barışı ve istikrarının sağlanması için ABD Başkanı W. Wilsonun çabalarıyla kurulan Milletler Cemiyeti, ikinci dünya savaşını engelleyememiş ve bu nedenle başarısız olduğu söylenmektedir. Bunun en önemli nedeni olarak da, bu örgütü kuran ABDnin, Senatonun vetosu üzerine örgüte üye olamaması gösterilmektedir. Oysa bu tür uluslararası örgütlerin başarısı için büyük güçlerin desteği çok önemlidir.
Milletler Cemiyetinin tecrübesinden ders alan dünya liderleri İkinci dünya Savaşından sonra kurdukları BMde bu tür bir tehdidi zayıflatmak için büyük güçlere bir takım avantajlar sağlayacak BMGK daimi üyeliği ve veto hakkı vermiştir. Adil ve demokratik olmayan bu düzen, istikrar uğruna kabullenilmiş ve son 70 yılı aşkındır dünya barışının sağlanmasında önemli bir rol oynamıştır. BMnin daimi beş üyesinden birisi olan ABD, bu süreçte BMnin bütçesine katkı ve çeşitli yararlı mekanizmaların gelişmesinde de önemli roller ve sorumluluklar üstlenmiştir. Fakat aynı ABD insan hakları konusunda aynı hassasiyeti göstermemiştir.
Öncelikle ABD, Amerika kıtasındaki ülkeler arasında geliştirilen Amerika İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olmuş, fakat sözleşme ile kurulan mahkemenin yetkisini kabul etmemiştir. Bu hareketiyle uluslararası insan hakları çevrelerinde hep eleştirilmiştir. Son olarak BMnin en eski ve en önemli insan hakları kurumu olan İnsan Hakları Konseyinden çekilmesi olayı ise hem ABDnin insan hakları karnesine hem de genel olarak BM sisteminin etkinliğine vurulmuş bir darbedir. ABDnin gerekçe olarak, Konseyin İsraili hedef aldığı yönündeki ise, işin siyasi ve tehdit boyutunu açığa çıkarmıştır. Zira, İşgal edilmiş topraklarda İsrail insan haklarını sistematik olarak ihlal etmektedir ve bu ispata ihtiyaç duymayacak kadar açıktır.
BM İnsan Hakları Konseyi ilk olarak 1947 yılında Komisyon olarak kurulmuş ve ilk Başkanı eski bir ABD First Ladysi olan Eleanor Rooselvelttir. Eleanor hem Evrensel İnsan Hakları Deklarasyonunun ortaya çıkması ve kabulünde hem de Komisyonun BM sisteminde etkin olmasında çok önemli rol çaba sarf etmiş ve büyük oranda başarılı olmuştur (2006 yılında Komisyonun adı Konsey olarak değiştirilmiştir). ABD 2001 yılına kadar her zaman Komisyonun üyeliğine seçilmiştir. Fakat Bush Yönetimi zamanında insan hakları alanındaki isteksizlik ve ihlalleri nedeniyle, 2001 yılında ilk defa Komisyona seçilmemiştir. Bush Yönetimi o zamanlar büyük bir tepki göstermişti.
Trump döneminde Haziran 2018de ABDnin Konseyden çekilmesi hem insan hakları alanında, hem de genel olarak BM düzenin etkinliği açısından çok büyük bir talihsizliktir. ABD bütün dünya ile birlikte bindiği dalı kesmektedir. Zira, ABD gibi büyük bir gücün katkısı olmadan bir mekanizmanın etkin olması çok zordur. Bu çekilme sadece BM İnsan hakları mekanizmasını zayıflatmayacak, aynı zamanda BM sisteminin tümünü olumsuz etkileyecektir. Bu da beraberinde uluslararası sistemde bir güven bunalımı ve istikrarsızlık doğuracaktır. Bu durum ABD için büyük bir handikap olacaktır. ABD ahlaken sorumlu olduğu dünya barışı ve istikrarını kendi eliyle bozmuş olacaktır. Trump Yönetimi bu hatadan bir an önce dönmelidir.