TÜRKİYE OTORİTERLEŞİYOR MU?


  • Oluşturulma Tarihi : 21.09.2015 07:06
  • Güncelleme Tarihi :
TÜRKİYE OTORİTERLEŞİYOR MU? yazının resmi

Bir buçuk yıl önce - 15 Mart 2014 tarihinde - aynı başlıkla Sabah gazetesinde bir yazı yazmış ve Türkiye'nin otoriterleşme iddialarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) istatistikleri ve demokratikleşme reformları çerçevesinde değerlendirmiştim. 2013 istatistiklerine göre Türkiye'ye açılan dava sayısı (Türkiye 2. sıradan 5. sıraya düşmüştü), verilen mahkumiyetler - özellikle ifade özgürlüğü ve adil yargılanma gibi hayati konulardaki karar sayısı - düşmüş ve demokratikleşme alanında yapılan yasal/anayasal reformlar ve diğer dönüşümler büyük oranda devam ettiği için eldeki veriler ışığında otoriterleşmeden bahsetmenin çok da gerçekçi olmadığını ileri sürmüştüm.

Bugün de AİHM istatistikleri ve demokratikleşme reformları incelendiğinde nerede olduğumuza bakmakta yarar var. Bir iddia ileri sürülüyorsa bilimsel olarak ve ahlakilik açısından da somut verilerle konuşmak gerekmektedir. Bu nedenle, bu yazıda mezkur iki alandaki gelişmelere bakılarak Türkiye'nin otoriterleşip otoriterleşmediğini irdelenecektir.

2009 yılına kadar AİHM'ye açılan dava sayısı itibariyle hep birinci olan Türkiye, o yıl ikinciliğe ve 2013 yılında da beşinciliğe gerilemişti. Bunda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkının getirilmesi önemli bir rol oynamıştı. Fakat 2014 yılı istatistiklerine göre, Anayasa Mahkemesi sürecine rağmen (açılan dava sayısı oranı arttığından - 2013'te %11 iken 2014'te %13.6'ya çıkmış) Türkiye bir basamak yukarı çıkarak dördüncülüğe yükselmiştir. Verilen mahkumiyet açısından da toplamda birinci olmasına rağmen, yıllık bazda Rusya'dan sonra 2. sırada yer almaktadır. Bu sıralama son yıllardakilere paralel gitmektedir.

Fakat kişisel insan haklarıyla ilgili ihlal istatistiklerinde ciddi bir artış vardır. Özgürlük ve güvenlik hakkının ihlali ile ilgili ihlallerin sayısı 35'ten 45'e; Adil yargılanma iki katından fazla artarak 15'ten 31'e (bu alanda 47 Avrupa Konseyi üye ülkelerince yapılan ihlallerin %20'sinden fazlası Türkiye'de meydana gelmiştir) ; İfade özgürlüğü 9'dan 24'e yükselmiştir. Hatta Türkiye dışındaki 46 Avrupa Konseyi ülkelerinin tamamında toplam 23 ihlal varken, Türkiye'de tek başına ihlal sayısı 24'tür. Yani 46 ülkeden fazla bu alanda ihlal yapmıştır ki bunlar arasında Rusya, Azerbaycan, Ukrayna, Romanya gibi demokrasi tecrübeleri Türkiye'den çok da geride olan ülkeler de vardır. Sadece ayrımcılık yasağı, toplanma ve dernek kurma alanındaki ihlallerde kısmi bir iyileşme var. Fakat adil yargılanma (demokrasi için hayati olan hukukun üstünlüğünün en önemli göstergesi) ve ifade özgürlüğü gibi genel olarak demokrasi için hayati olan alanlarda büyük orandaki ihlaller önemli birer otoriterleşme göstergesi olarak kabul edilebilirler.

Bakılması gereken diğer bir gösterge ise demokratikleşme için yapılan ayasal/anayasal ve yapısal reformlardır. Eylül 2013'te yapılan oldukça kapsamlı demokratikleşme reformundan bu yana son iki yılda neredeyse demokratikleşme alanında atılmış ciddi bir adım yoktur. Hatta birçok alanda geriye gidişten bile bahsetmek mümkün: İç güvenlik yasasıyla gözaltı süresi arttırılmış, polisin üst ve araç arama izni ve silah kullanma yetkisi genişletilmiş, mahkeme izni olmadan dinleme yetkisi ve ayrıca gösterilerde kaşkol dahi suç unsuru yapılarak son yıllardaki demokratik kazanımlar törpülenmiştir. Yine ceza yasasında yapılan değişikliklerde somut delil yerine makul şüphe getirilmiş, avukatın dosya alma hakkı sınırlandırılmış, malvarlığına el koyma yetkisi ve dinleme kapsamı genişletilmiştir.

Bütün bu geri gidişlere ek olarak iki yılı aşkındır bir çözüm ve barış sürecinde olan Kürt sorununda yeniden şiddet ve ölümlere hem de eskisinden daha tehlikeli bir şekilde - şiddet toplumsallaştırılarak, ırkçı saldırılara cezasızlık yoluyla göz yumularak ve çatışma dili olağanlaştırılarak - dönülmüştür.

Bütün bu veriler üst üste konulduğunda son zamanlarda Türkiye'de ciddi bir otoriterleşmeden bahsetmek mümkündür. Bunun çözümü de AK Partinin fabrika ayarlarına geri dönmesi, reformcu ve demokratik anlayışı benimsemesi, çoğulculuğu içselleştirmesi, barış süreci, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü gibi hayati alanlarda reformlara yeniden başlamasıdır. Aksi takdirde otoriterleşme önceki hükümetlere ve eski Türkiye'ye ne verdiyse, AK Partiye de onu verecektir.  

 

TÜRKİYE OTORİTERLEŞİYOR MU?
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen