2

Yükseköğretimin Kalite Sorunları - 2: Kurumlar


  • Oluşturulma Tarihi : 15.07.2019 06:52
  • Güncelleme Tarihi :

Bu konu ile ilgili geçen hafta yazılan yazıda akademisyenlerin işe alınma, atanma ve yükseltme süreç ve kriterleri üzerinde durulmuştu. Bu süreç ve kriterlerin bir rekabet ortamını oluşturmaktan uzak olduğu ve dolayısıyla kalite yerine kişisel, ideolojik ve siyasal ilişkiler sonucunda kalitesiz hatta çok ama çok yetersiz bazı kişilerin üniversitelerde yüksek ünvan ve yetkilerle donatılması tartışılmıştı. Bu yazıda ise, yükseköğretim kurumlarının yapısı ve fonksiyonlarının bu gayri adil sisteme etkileri ve kalite sorununu nasıl doğurdukları tartışılacaktır. Yükseköğretim kurumları, öncelikle YÖK, ÖSYM ve üniversitelerdir. ÖSYM üniversiteye girişte ve sonrasında sınavları yapan bir kurum olarak, bir takım eleştirilere maruz kalmaktadır. Soruların çalınması, seçme kriterlerinin ve yöntemlerinin yetersiz olması ve soru hazırlama süreci dahil iç işleyişinin şeffaf olmaması başlıca eleştiriler arasındadır. Söz konusu eleştirilere rağmen, üniversite giriş sınavına 2,5 milyon adayın girmesi ve üniversite sonrası sınavlara toplamda çok daha fazla kişinin sınavlardan geçmesi ve buna mukabil seçeneklerin az olması dikkate alındığında, hem sınav organizasyonundaki başarısı hem de bu denli çeşitli ve çok olan sınavları zamanında yapabilmesi başlı başına bir başarıdır. Yükseköğretim kurumları arasında fonksiyonları az olabilir, fakat sorunları da görece az olan bir kurum olarak görülmektedir. Mevcut eleştiriler dikkate alınarak reforme edilmesinde yarar vardır. YÖK ise, yükseköğretimin tepe kurumu olarak tasarlanmıştır. Rektörleri belirleme sürecindeki rolünden üniversitelerin iç işleyişinin dizaynına kadar bir dizi yetkiyle donatılmıştır. Tüm üniversitelere zorunlu olarak okutulacak bazı dersleri (Türkçe ve İnkılap Tarihi gibi) dahi belirlemektedir. Oysa üniversite adından da anlaşıldığı gibi, evrensel olmalı, evrensel eğitim yapmalı ve en önemlisi işleyişinde özerk yani otonom olmalıdır. YÖK öncelikle üniversitelerin özerkliğini ihlal edecek bir şekilde tasarlanmıştır. Oysa YÖK sadece bir denetim kurumu olmalıydı. YÖK gibi merkezi bir kurumu tercih etmem, fakat ülkemizdeki bazı sorunlar dikkate alındığında yetkilerinin kısıtlanarak korunmasında yarar var gibi görünmektedir. YÖK’ün bu derece güçlü olması evrensel ölçekte çok yanlış görülebilir, fakat bizim ülke gibi rekabetin olmadığı ve kaliteden ziyade kişisel ve siyasal bağlantıların belirleyici olduğu toplumlarda bu tür merkezi kurumların olması akademik özerklik açısından daha yararlı olabilmektedir. Örneğin, ahlaki, akademik ve kişisel yetersizliklere rağmen üniversitelerde karar alma mekanizmalarına gelen bazı kişiler, liyakat, kalite ve ahlak ilkelerini hiçe sayarak yerel dinamikler, çıkar ve ilişki ağlarıyla üniversite ve öğretim üyelerinin özerkliğine çok ama çok daha büyük zararlar verebilmektedir. Bugün dahi, rektörler ve/ya dekanların tasarrufundaki birçok işte bir dizi haksızlıklar yaşanabilmektedir. İstediklerine kadro tahsis etmekten tutun, istemediklerinin kadrolarını yıllarca geciktirmeye, ve hatta kadroların bazı şartlar karşılığında verilmesine kadar bir takım uygulamalar ve söylentiler vardır. Bunları ortaya çıkarmak da YÖK’ün görevidir. Kadro tahsisleri ayrıca fecaat içinde büyük bir faciadır. Örneğin, Uluslararası İlişkiler Bölümüne alınacak öğretim üyesi kadrosunun karşısında “şehircilik alanında doktora yapmış olma” şartı konuyorsa bunun tek anlamı torpilli, farklı ilişkiler sonucu bu kadroyu ayarlayan biri, yani liyakati olmayan biri, yani yükseköğretimi katledecek biri buraya atanacaktır. Uluslararası ilişkileri geçtim, siyaset bilimini geçtim, hukuku geçtim, tarih, felsefe, sosyoloji, iktisat, işletme ve psikolojiyi geçtim, bu alanla uzaktan ve yakından hiçbir ilgisi olmayan şehircilik nedir? Evet, uluslararası ilişkiler disiplinler arası bir alan fakat bu kadar da değil. Bir uluslararası ilişkiler uzmanı olarak bu ilanı gördüğümde sadece üzülüyorum. Muhtemelen (ki muhtemeli fazladır) diğer alanlarda da çokça benzer uygulama vardır. Yine, alınacak kişilerin ilanda o kadar çok özelliği veriliyor ki sadece ismi yazılmıyor. İlanlarda “Lisansta şunu okumuş olacak, yüksek lisansta bu konuyu çalışmış olacak, doktorada bunu çalışacak ve ayrıca şu şu konularda araştırmaları olacak” dendiğinde açıkça bir kişi tarif edilmektedir. Bu da rekabeti ve kaliteyi öldüren bir işlemdir. Uluslararası ilişkilere alınacaksa en fazla anabilim dallarıyla ilgili alanlar sayılabilmelidir. Ve alan geniş tutulmalıdır ki birçok kişi başvursun ve onlar arasında en yetkin olan seçilsin. Kurumların sorunları çok daha fazladır. Gelecek hafta bu konuya devam edeceğiz. Fakat yükseköğretim sorunları bütünlük içerisinde tartışılmalıdır. Akademisyenin sorunları YÖK’ten, YÖK’ün sorunları üniversiteden ve üniversite sorunları öğrenciden bağımsız değildir.
 

Yükseköğretimin Kalite Sorunları - 2: Kurumlar
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen