Zorunlu Din Dersi ve Zorunlu Baş Açma: Kardeş İkili


  • Oluşturulma Tarihi : 15.12.2014 07:54
  • Güncelleme Tarihi :
Zorunlu Din Dersi ve Zorunlu Baş Açma: Kardeş İkili yazının resmi

Demokrasi uygulamaları tarih boyunca değişiklikler göstermiş ve günümüzde de farklı farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, teorisyenler demokrasinin 500 tanımından söz ederler. Fakat şu bir gerçektir ki bugün makul olan “çağdaş demokrasi”nin iki ana boyutu vardır: Birisi kurumsal diğeri ise değerler boyutudur. Kurumsal boyut adil, periyodik, temsil gücü yüksek, barajı olmayan bir seçim sistemini öngörürken, değerler boyutu ise hukukun üstünlüğü, insan hakları ve azınlık hakları gibi evrensel değerlere dayanmaktadır. Sadece seçimlerin yapıldığı ve değerler yönünün zayıf olduğu demokrasilere “seçim demokrasisi” veya “delege demokrasisi” denir ki bugünün modern ölçülerine göre bu tür uygulamalara demokrasi bile demek zordur. Bunun aksine, vatandaşın özgür olduğu, bütün temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı ve sadece seçimlerde değil karar alma mekanizmasının her aşamasında söz sahibi olabilen demokrasilere de “katılımcı demokrasi” denmektedir. Tartışılmaya devam edilen 'müzakereci demokrasi' ise, yapılacak hukuki düzenlemelerin sokakla tartışılmasını da öngörmektedir.

***

Bu kısa teorik çerçeve kapsamında Türkiye’ye baktığımızda, demokrasimizin bazı gelişmelere ve AB entegrasyon sürecine karşın hala bir seçim ya da delege demokrasisi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Nitekim dünya demokrasilerini yukarıdaki kurumsal ve değerler boyutu ile ölçen “Freedom House” göre, Türkiye yarı-özgür bir ülkedir. Bunun nedenlerini anlamak için kanaatimce fazla araştırmaya gerek yoktur. Başlıkta kullanılan zorunlu din dersi ile zorunlu baş açma uygulamaları bile bunu göstermek için yeterli göstergelerdir (polislik ve hakim-savcılık gibi bazı mesleklerde hala başörtülü çalışılamıyor). Temel hak ve özgürlükler bağlamında Türkiye’nin yığınla günahı var aslında. İnsan hakları literatüründe sayılan bütün insan hakları ihlallerini kapsayan koca bir Kürt sorunu, din ve vicdan özgürlüğünün ihlallerine tipik bir örnek olan Aleviliğin uygulama alanının kapalı olması ve bu kapsamda zorunlu din dersleri ile Sünniliğin Alevi vatandaşlara dayatılması, Lozan’da azınlık kabul edilen gayr-i Müslimlerin din özgürlüğüne – Ekümenlik gibi- müdahale edilmesi, yine din özgürlüğü kapsamında inançları gereği başörtüsü takanların başlarının zorunlu açılması...

***

Bu yazıda demokrasi, insan hakları ve de laiklikle %100 çelişen zorunlu din dersleri ve zorunlu baş açma uygulamaları üzerinde durmak istiyorum. Öncelikle demokrasi ve laiklik arasındaki teorik bir tespitle başlamak istiyorum. Laiklik demokrasinin doğal bir sonucudur. Bir yerde demokrasi varsa laiklik kendiliğinden oluşur. Çünkü demokrasilerde devlet vatandaşların inançlarına ve tercihlerine karşı tarafsızdır. Dolayısıyla demokrasi ile laiklik veya sekülarizm denen olgu ortaya çıkar. Demokrasi yoksa laikliğin yerleşmesi imkansızdır. Arap dünyasındaki Baas rejimleri laik olduklarını iddia ederler fakat gerçek ortada. Türkiye, Osmanlı son dönemi ile başlayan bir asrı aşkındır sahip olduğu yarı demokrasisiyle bile laikliği yerleştiremedi. Hala paradoksal olarak eski başörtüsü yasağı aleyhtarlarının eliyle dayatılan zorunlu din dersi ve kısmen de zorunlu baş açma uygulamaları ile boğuşmaktadır.

***

Eski Türkiye'de toplumsal mühendisliğin ana araçlarından birisi olan başörtüsü ve zorunlu din dersi maalesef yeni Türkiye'de hala çözülmüş değildir.  Ak Parti bir taraftan zorunlu baş açmaya karşı savaş açtı ve büyük oranda çözdü, fakat, maalesef ve çelişkilşi bir şekilde zorunlu din derslerini savunmaya devam ediyor. Bu duruma galiba sadece “kendine demokrat” demek yanlış olmaz. Bu ısrarın anlamını birisi açıklasa da, anlasak.  Din dersleri zorunlu olacaksa içerikleri farklı mezheplere ( Şafii, Hanifi ve Alevi v.s.) göre hazırlanmalıdır. Ya da bu dersler seçmelik yapılmalıdır. Ahlaki ve insani olan çözüm budur. dayatmanın her türlüsü kim, kime karşı ve neyi dayatırsa zulümdür.

***

Mevcut zorunlu din dersleri ve daha yoğun olarak eski Türkiye'de var olan zorunlu baş açma uygulamaları zıt gibi görünebilirler ama ikisi de bir dikta anlayışının yansıması veya bir paranın iki yüzüdür. “Her şey zıddı ile bilinir” derler ama burada iki zıtlığın bir arada olması mevcut zihniyetin çarpıklığını yansıtmaktadır. Bu çarpıklığın çözümü ise Alevilerin zorunlu baş açmaya ve başörtülülerin de (onu savunanlar da) zorunlu din derslerine karşı çıkmasından geçer. Bu ülkede demokrasi ve insan hakları devletin ve devletluların insafına bırakılmayacak kadar önemlidir. İnsanlar sadece kendilerinin değil, başkasının hakları ihlal edildiğinde de tepki gösterebildikleri gün bu ülkenin demokratikleşmesi için ümitvar olabiliriz. Eski Türkiye'nin ikiz alışkanlıkları olan zorunlu baş açmaya karşı çıkıp, zorunlu din derslerini savunmak gayri ahlaki, gayri insani ve gayri İslami olan çarpık bir zihniyetten başka bir şey değildir.

 

Zorunlu Din Dersi ve Zorunlu Baş Açma: Kardeş İkili
Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen
Yazarımız Kim ?

Prof.Dr. Nezir Akyeşilmen