Sayfa Yükleniyor...
Gerçek olmayan sağdan soldan duyumları, hatta yalan konuları bile öyle tatlı bir şekilde anlatırlar ki karşılarındaki insanlar onları can kulağıyla dinler ve gıpta ile bakarlar.
Her geleni ve her gideni, kendileri gibi gördükleri için yardımlarına koşmuş, sırlarını anlatmış ve onlarla yol yürümüşlerdir, ta ki yol yürüdüklerinin gerçek yüzlerini görene kadar.
Gerçekleşmeyen umutlarımız vardı, hayallerimizin bazılarının gerçeklik payına bakmadan ve olur yanını düşünmeden kurmuştuk gönlümüzde ve beynimizde.
Hepsi de nasibinde olmayanı veya sonradan olacak olanı arzu etti, kimi inançlı insanlardı ve kimileri de inançsızdı. Sonuç olarak çoğu insan payına düşecek olanı veya alnına yazılmışı bütün kalbiyle istedi.
Dünya hayatı bu, nice insanla tanışır ve nice insanla yollarımızı ayırırız. Kimi insanlarla ömür boyu devam eder ilişkimiz, kimileriyle az veya çok vakit geçtikten sonra ayrılır gönül istikametimiz. Bazılarını çok sevdiğimiz, sevildiğimiz halde bırakırız ve bazılarını da değer vermedikleri için bırakırız. Sonuçta olarak hep bir sirkülasyon var insan hayatında.
Olması gerektiğine inandığımız olaylar olmayınca da üzülüyoruz ve etrafımıza da negatif enerji veriyoruz. İllaki olacak diye kafamızı patlatıyoruz ama şunu düşünmüyoruz mesela; belki de doğru olan o değilmiş veya olması gerekmiyormuş o işin.
Şüphesiz ki insan ömrü kısadır, en fazla yüz yıllık bir hayat vardır her insanın karşısında. Bazen üzülür, bazen üzer, bazen mutlu ve bazen de mutsuz olur bu yolda. Kimisi olanların etkisinde kalmaz fazla, kimisi de olanların etkisinde kalır uzun bir zaman diliminde. Sonuç olarak, herkesin gideceği yer aynı ve herkes sırasının gelmesini bekliyor. Hayatı fazla ciddiye alanı, hayat fazla ciddiye almaz.
Sevgi bağı canlıları birbirine yakınlaştırır, bazen insanla insanı, bazen de diğer canlılarla insanlar arasında sıkı sıkıya bir birliktelik kurulmasını sağlar. Sevgi, kalpten yani gönülden gelen bir duygudur, mantık izin verse de vermese de kalp dinlemez kimseyi çünkü sevgi varsa, kalp ne mantık arar ve ne de akıl.
Bilgili insan karşınıza geçtiğinde veya bir şeyler anlattığında, dilinden dökülen kelimelerin bir kısmını yeni öğreniyor veya kişiye yeni ufuklar, fikirler sunuyor. Kesinlikle kabalığı kabul etmez, bilmediği bir konu hakkında ise biliyorum diye diretmez, anlamadığı bir ideolojiyi, dini veya inanışı elinin tersiyle itmez, hatta bilmediği durumlar hakkında araştırma yapar. Araştırma yaparak, o bilmedikleri konular hakkında fikir sahibi olmayı amaçlar.
Bir toplumu oluşturan ana değer adalettir, adaletin olmadığı yerde ne huzur kalır ve ne de ülke. İnsanlar, kurumlar ve kurumu oluşturan çalışanlar yan yana gelince toplum oluşur, bu durum neticesinde muhakkaktır ki sorunlar baş gösterir çünkü insanın olduğu yerde sürekli bir kavga, tartışma çıkar ve böyle olunca da herkesin hakkını, diğer herkesten sakınmak için sağlam kurumlar gereklidir. Bu kurumlar ise devleti ve toplumu oluşturur.
Hak, adalet kavramları önemlidir çünkü güçlü olanın değil de haklı olanın yanında durulması gerektiğini diğer üçüncü kişilere bildirir ve haklı olanın da hakkını korur. Güçlünün elinde maddiyat, olayları farklı yansıtma araçları ve psikolojik harp tekniklerini iyi bilen medya, insanlar ve alanında da uzmanlaşmış profesyoneller vardır. Fakir insanın gücü zengine yetmez çünkü fakir ve gücü olmayan kişi ne adaleti etkileyebilir ne de adaleti sağlayacak yöntemleri bilir.
Bir ülkede, adalet sağlayıcılar zamanında ve dürüstçe karar veremiyorlarsa eğer, orada ciddi bir eşitsizlik vardır. Gözle gören, kalp hisseden insanlar olayları iyice araştırır ve hemen kararını verir. Örneğin; ülkemizdeki bir yargıç düşünün, önüne gelen olaya bakar ve ne olduğunu anlaması lazımdır çünkü olay apaçık ortadadır ama maalesef hukuk sistemimizde, sürekli dosyayı bir sonraki ileri bir tarihe ertelemeyi, sonraki zaman gelince de yine sonraki duruşmaya erteleme durumu bir türlü bitmedi. Hukuk sistemimizdeki bu durum ise, hantallaşmış bir adalet anlayışı ortaya çıkardı. Böyle olunca da kimse mutlu olamadı veya ızdıraplı günler yaşadı ve adaletin gelmesini bekledi yıllarca.
Toplumumuz ve ülkemiz açısından, eskinin köhnemiş anayasasından kurtulmak gerektiği bir daha ortaya çıkmıştır. Tabii ki önceki iktidarlar gibi bu iktidar da hala aynı anayasayla devam ettiği için sorumluluk diğerlerin de olduğu kadar onlara da aittir. Biz hala neden bu yasalarla devam ediyoruz diyorlar ama cılız bir sesle, peki zamanı gelmedi mi, her şey değişirken ve dünya yeni kapılar açarken, bizim ülkemiz hep adalette yerinde sayıyor, neden? Bunun cevabı ise geçmiş anayasaya kesinlikle artık yeter denilmesi lazım ve eski yasaların güncellenmesi veya gerekirse değiştirilmesi gerekmektedir.
Onlarca yıldır aynı kanunlarla ileriye gidilmediğini hepimiz iyice anladık, gelen her iktidar ise kendi menfaati için bu kanunları sağa sola çekerek kullandı maalesef. Yani parlamento kimin tekelindeyse, o kanunları çekiştirdi. En önemli ise eskiden askeri vesayet engeldi ama şu an görünen o ki yeni anayasaya kimsenin hayır diyemeyeceğidir çünkü davalı, davacı- haklı, haksız herkes bu kanunlardan şikayetçi. Bir ülkenin temelini adalet sağlar, adaleti sağlayan önemli kurallar ise usul ve esaslardır. Bunlar olmadan ne ülke kalır ne de toplum. İktidarın yapması gereken ise diğer partilerle veya birkaç partiyle birleşip, yeni bir anayasa çalışması yapması elzemdir.
Hep mutlu ve huzurlu kalmanız dileğiyle, sevgiler ve saygılar.
Ucuz insan, kalbi körelmiş, duygudan eser kalmamış ve maneviyat değil de maddiyatın esiri olmuş kişidir. Bu kişiler kimseye önem vermez, cebindeki paralar kadar konuşur ve çoğu bireye tepeden bakarlar. Aslında onları bu duruma getiren devletler ve devletlerin emperyalizmin kölesi olmuş sistemidir.
Ucuz insanların, pahalı takıldığı memleketler de genellikle iki kısım vatandaş vardır; biri zenginler ve biri de fakirler, yani anlayacağınız orta sınıf yoktur. Özellikle bizim gibi ülkelerde orta sınıfın yok olduğu zamanları yaşıyoruz ve gittikçe bu zengin, fakir arasındaki uçurum yükselecek.
Devletin, halkın sırtına bindiği yerlerde de genellikle halk, sadece hayata tutunmak için yaşamsal ihtiyaçlarını giderir ve böyle olunca da çoğu insan, ekonomide eşitlik vurgusu yapmaz ve yaşamsal ihtiyaçları dışındaki isteklerde bulunamaz ve düşünemez çünkü sadece çalışması gerekiyordur. Memurlara ve işçilere biraz zam yapılır, yani ağızlarına bir parmak bal sürülür ve hepsi uyutulur güzelce. Sonra enflasyon jet gibi uzaya çıkınca da o zamlar erir gider. Bunun herhangi bir parti veya siyasi, ideoloji görüşle ilgisi yok aslında çünkü hangi ideolojiden siyasi parti gelse de halka değil, zenginlere hizmet edecektir. Bir nevi devlet eliyle Hindistan ve Afrika’nın bazı bölgelerindeki kast sistemi gibi.
Bu gibi ülkelerdeki halklar; din, ideoloji, laiklik ve milliyetçilik kavramlarının arkasından sürüklenerek, hiçbir şey düşünemez hale getirilir, zaten zenginlerin istediği durum da budur. Kimse düşünemesin, kimse sorgulamasın ve soyut olan şeylerin arkasından öyle heyecanla hareket etsinler ki gerçeklere gözlerini açmasınlar.
Siyasiler, ülkeleri değiştirmez çünkü kendi sıcak koltuklarında sürekli oturmak varken, neden doğruları halka söylesinler ve uyanmalarına sebep olsunlar ki değil mi? Devletler, Allah değildir ve hiçbir kutsallığı da yoktur! Devletlerin kuruluş amacı eşitlik ve adalet olmalı, zenginlere yani kalbi ucuz olup, pahalı takılanları korumak için oluşturulmuş bir yapı değildir ve olmamalıdır.
Hep mutlu ve huzurlu kalmanız dileğiyle, sevgiler ve saygılar.
Birbirine yardımcı olmak hem ahlaken ve hem de insanlık görevi için güzeldir. Manevi açıdan kişiye huzur verir, birine yardım ettim veya birilerine iyilik yaptım, bu yüzden o karşıdaki kişi huzura kavuştu gibi duyguları çoğumuz yaşamışızdır. Hal böyleyken, iyilik güzeldir ama anlayana demek lazım çünkü sizin yaptığınız iyilik, belki de karşıdaki insanın umurunda değildir veyahut vefa duygusu olmayan birine yapılıyordur o iyilik.
***
İnsanı, insan yapan en önemli olgulardan biri anlayıştır, anlayış olması içinde hem akıl ve hem kalbin sağlam olması gerekir. Kalp ne kadar iyi olursa olsun, eğer akıl süzgecinden geçmeyen fikir veya olay oldu mu, o kesinlikle yanlışa sebebiyet verir veya tam tersi durumda da bu durum geçerlidir. Çoğumuz karşılaşmışızdır, iyilik yaparız ama bir teşekkürü bile bizlere çok görenler vardır, hatta sanki zorundaymışız gibi davrananlar vardır. Bazen düşünürüz acaba hata biz de mi yoksa onlar da mı diye?
***
Deneyimlerden öğrendiğimiz kadarını aktarırsak, iyilik, kesinlikle bilene ve anlayana yapılır. Halden anlamayan, sürekli iyilikten, kötülük ve yokmuş gibi davranan birilerine iyilik yapmak, olsa olsa saflık olur. Anlayış çok önemli, birinin yaptığı davranışı akıl ve kalp süzgecinden geçirip değerlendirmek gereklidir ve hatta elzemdir çünkü olması gereken budur.
***
Aile, toplum ve devlete bile iyilik yaptığınızda, birilerinin takdirini en azından bir sözle almak, en doğal durumdur. Bu kişinin yaptığı iyiliğe veya onun egosunu tatmin etmek için değildir, bilakis onu iyiliğe teşvik etmek için yapılan bir jest veya onurlandırmak için atılan adımdır. Kimseye bu zamanda günahını vermeyen insanlara bile yardımcı olan birilerini yüceltmek gerekir ki diğer insanlar da etkilensin ve birbirleriyle yarış haline girebilsinler. Bu ikili arkadaş ilişkilerinde, eşler veya aileler için de geçerlidir. Biri size üç, beş adım geliyorsa şayet, zahmet olmazsa siz de bir, iki adım atmayı öğrenin.
***
Anlayışsız ve birbirine tahammül edemeyen insanlar türedi çağımızda, en küçük olayı bile dağ gibi büyüten ve insanların yarasına tuz basan bir insan topluluğu. İnsanlar birbirlerini faziletli davranmazsa ve birilerinin kalbini yumuşatmayacaksa nasıl kurtuluşa erecek dünyamız diye düşünmek lazım. İyilikten anlayan, doğruluktan yana olan ve en önemlisi bu hareketlerin ne için yapıldığını idrak eden insanlarla karşılaşalım çünkü anlamama ve anlayışsız insan sorunu var toplumumuzda ve diğer toplumlarda.
Kimi zaman insanlardan kaynaklıdır ve kimi zaman da insanın elinde olmayan nedenlerden dolayıdır. İnsanlar doğumdan ölüme kadar çokça olayla karşılaşır ve çokça insanla tanışır, bazıları olumlu etki eder insan hayatına ve bazıları da olumsuz.
Her insan mutlu olmak ister muhakkak, bunun için belli bir çabaya gerek vardır tabii ki çünkü mutluluk için doğru insan olmak önemlidir. Doğru insan olunca ve insanlara güzellikler sununca da insan hem kendi mutlu olur ve hem de karşısındaki insanlar mutlu olur. Dünyada nankörler de vardır, bazı insanlara ne yapsanız da size sırt çevirecek olanlar bile vardır ama normal insanların gözünden bakarsak, her insan da iyi kalpli birine ihtiyaç duyar.
En zor günümüzde yanımızda olanlar ve eli iki kanda bile olsa mutsuz ve mutlu anımızda yanımızda duranlar vardır. Zaten böyle insanlardan güç alır insan çünkü böyle insanlar, kalbe ve yaşamımıza şifa olur. Dertlerin çoğaldığı ve insanın en sıkıştığı dönemde yanında birileri olmalı insanın, yanında olmalı ki yere düşmesin insanoğlu. Kendini sahipsiz ve yalnız hisseden bireyler, karamsarlığa kapılır ve hem kendine ve hem çevreye de yararı dokunmaz.
Ruha ve kalbe iyi gelenler olmalı insan hayatında, olmalı ki şifa bulsun kalp, ruh ve beden. Ağaç gibidir kalp, ilgi gördükçe meyve verir ve hem toprağına hem de insanlara fayda getirir. İşte bu gibi insanlar, hayatımıza girince kaybetmemek lazım, muhakkak eksiklikleri olabilir ama her insanın da eksikleri vardır diye düşünüp ve bazen eksiklikleri görmezden gelmek lazım. Kendi günahına gece olanlar, başkalarının günahına gündüz olursa hiçbir şey düzelmez ve sonrasında kalbe şifa olanlar kaybedilir.
Unutmamak lazım ki insanlar birbirine muhtaçtır, birbirine göbekten bağlı olan insanoğlu ise sevgi ve saygıyı unutmamalı, birbirine köstek olmak yerine, birbirine yararlı olmak durumundadır ve kötü bir olay yaşandığında veya insanın ruhu daraldığında, hemen yanında olanlar ve ruhu ve kalbi rahatlatan insanlar ise kalbe derman olur.
Hep mutlu ve huzurlu kalmanız dileğiyle, sevgi ve hürmetlerimle.
kimisi de bu önyargılardan etkilenir ve hayatında olumsuzluklarla karşılaşır. Bazen her şey üst üste gelip canımızı sıkıyor olabilir ve bazen de hiç olmadık şeyleri dağ gibi büyüten insanlar, bunu size mâl edip herkesin gözünde kötü olmanızı istiyor olabilirler.
Lakin bu sizin kendinizi paralamanıza neden olmasın, bu küçük şeyler sineğin bir bardak çaya düşmesi gibidir, bardağı boşaltırsınız ve yeni bir çay koyarsanız, bu kadar basit.
Kimseyi mumla aramayın, bırakın onlar sizin aydınlığınıza gelsinler, gelmek istemeyen de kendi bilir efendim, kimseye muhtaç değilim demelisiniz.
İnsanlar sizi yargılarlar, sizi tenkit ederler, sizin söylemediklerinizi siz söylemişsiniz gibi anlatırlar ve sizin kötülüğünüzü istiyor olabilirler ama kesinlikle sizin üzerinizde hakimiyet kurmalarına izin vermeyin ve şunu düşünmelisiniz; gerçekten bunlar beni kıskanıyor veya cidden onların gözündeki değerim fazla ve bu yüzden sürekli beni eleştiriyor, sürekli beni çekiştiriyorlar demelisiniz.
Muhakkak haklı eleştiriler olabilir ama bu eleştiriler önyargıya dönüşünce orda aslında iyilik değil kötülük yapmak istediklerini anlarsınız.
Çamur atıp kaçanlar olacaktır, çamur atıp gelip yüzünüze gülümseyenler de olacaktır, hatta ve hatta çamur atıp ama sen bunu hak ediyorsun diyenler de olacaktır, desinler bakalım ne derlerse desinler, kul bir plan yapar, Allah o planları görür ve kulun duası sadece Rabbine oldukça eninde sonunda gerçekler ortaya çıkacaktır, hem siz davranışlarınızla bunun öyle olmadığını belli edeceksiniz, hem de onlar bir gün vicdan azabından yüreklerinin kavrulacağını hissedecekler.
Varsın hissetmeseler de olur, siz bildiğinizden şaşmayın, unutmayın ki dostlarım yükselenler ve azimle hareket edenlere hep köstek olanlar çıkacaktır ama bu vazgeçmenize sebep olmamalıdır, tam tersine daha istekli ve daha özverili işler yapmaya sizi teşvik etmelidir.
İşte önyargılar da böyledir, siz durumu açıklamaya çalışırsınız ve kendinizi ifade etmek istersiniz ama bir türlü karşıdaki sizi dinlemez. Karşıdaki insanlar size hem bedenini hem vicdanını ve hem de kalplerini kapatırlar veya sizi sevmediklerinden duymak istemezler.
Evet, zor bir durum kişilere niyetinizi anlatamamak ve susup öylece kalmak, bunun için yapılacak tek bir şey vardır, yılmamak. Hz. Muhammed (SAV), önyargıları yıkmasaydı İslamiyet bu kadar yayılır mıydı, tabii ki yayılmazdı.
Hepimiz farklı fıtratlarda insanlarız, kimimiz çok iradeli durur her olayda, kimimiz ise en küçük olayda bile yıpranır ve özellikle duygusal insanlarda bu durum daha fazladır.
Bekleyeceğiz, göreceğiz, gerektiğinde konuşacağız ve davranışlarımıza yansıtacağız önyargıları dağıtmak için, bunu onlar için değil, kendimiz için yapacağız çünkü öyle biri değiliz zaten.
Bu hayatta kendiniz olun, kendi olmayan insanlar başkalarının arkasına takılıp kalır.
Kendini geliştiremeyenler hep başkalarına kusur bulur, kusur bulmak için ellerinden geleni yaparlar. Biz bunlara takılıp kalmayacağız dostlarım, bizim yapacağımız daha güzel şeyler olması lazım, o güzel iki kulağımızı kapatacağız gerekirse, kendi hedeflerimize odaklanacağız.
Hep mutlu ve huzurlu kalmanız dileğiyle, sevgiler ve saygılar.
İlkeleri olmalı bir insanın, bir etik değeri ve evrensel bir düşüncesi olmalı ki karakteri oturmuş olsun. Olgunlaşmamış, tabancadan çıkan serseri mermi gibi hiçbir amacı olmayan bireyler çoktur etrafımızda. Sadece kendi menfaati için hareket eden ve kimseye yararı dokunmayan insanlar vardır ve bunları o haliyle kabul ediyor toplum ama bir de menfaati için başkalarına zarar veren, yalan söylemekten çekinmeyen, iftira atanlar var ki işte onlar karakterden nasibini almamışlardır.
Sevgi su gibidir, sevgi merhamettir, sevgi ilgidir, sevgi zaman ayırmadır ve sevgi bir isyandır tüm kötülüklere karşı. Hakiki seven insan sevdiğini bırakıp gitmez, sevgi bütün sevgisizliklere karşı bir başkaldırıştır çünkü. Siz, sizi seveni terk edip gider misiniz, terk edince yüreğiniz kaldırabilir mi bu acıyı ve eksikliği, bırakıp gitmek bu kadar kolaysa bir insan ben seviyorum diyebilir mi ve bunu söyleyince utanması gerekmez mi, seven cehennemde bile olsa sevdiğini düşünür.
Her dil sever ama her kalp sevgiyi taşıyamaz, sevgi ağır bir yüktür, doğruyu yaparsan huzur getirir ama yanlış yaparsan farkında olmasan bile huzursuzluk getirir hep. Neden insanlar birkaç ay içinde veya belli bir müddet sonra seviyorum dediği insandan kaçar çünkü hakiki değildir sevgisi. Sevgiler mesafeleri aşar, sevgiler arayı bozmaya çalışan tüm fitneleri yıkar geçer, sevgi bir süt gibidir dikkat ettikçe hep beyaz kalır ve hep temiz kalır. Sevdiğinizin parmağı kanıyor diye sizin yüreğinizde burkulma olmuyorsa neye yarar birlikteliğiniz, seven insan beş dakika ayrı kalmaya dayanmazken uzun süre boyunca hiç arayıp, sormamak ancak sevgisizliktir. Kimsenin kalbini açıp bakamıyoruz muhakkak ama güzel seven insan kendini belli eder, mesela size kelebek gibi yaklaşır, bir saniye sonra acaba kaybedebilir miyim veya uçup gider mi benden diye düşünür, kesinlikle abartı değildir bu dostlarım. Bir annenin çocuğuna yaklaşımı gibi olamaz sevgi ama yüreği birlikte çarpan insanların bedenleri de birlikte çarpmalı, araya mesafe fazla girmemeli ve küskünlükler ise gururdan dolayı uzatılmamalı, mesajlaşma ile değil yan yana gelinmeli çünkü telefonlar kalpten gelen duyguyu gözlere yansıtmaz. Bir insan ne kadar da sinirli ve ne kadar da kızgın olursa olsun, sevdiğinin gözlerine bakınca yüreği hemen yumuşar.
Yüzde yetmiş beş altın ve yüzde yirmi beş gümüş karışımıyla elde edilen elektrum alaşımından oluşan bu madeni paranın buluşu, dünyada pek çok olgunun değişmesine ve medeniyetlerin gelişmesini sağlamıştır. Herodot’un açıklamalarından bunun doğruluğunu kabul eder insanlar.
Bir kitabın içinde farklı fikirler, arayışlar ve duygular vardır, okuyanın da değişik pencerelerden bakabilmesini amaç edinir kitaplar. Sığ düşüncelerden kurtulmak, tekrarlanan yalanlara inanmamak için ve en önemlisi ise insanı, insan yapan değerleri ortaya çıkarmak ve öğretmek için yazılır çoğu kitaplar.
aile ve namus kavramını, evrensel insani ilkelerden uzak, maddi güç ve egoist şekilde hiçbir kural tanımadan onaylayıp, yaşamaktır yozlaşma (Dejenerasyon).