Ah şu dilden düşmeyen “bahane”, neymiş öyle yahu? Ne çok sever olduk asıl amacımıza kılıf uydurmayı(!) Amma velakin bir şeyi unuttuk; sevginin gücü. Belki klişe olacak fakat “sevgi gerçekse diğer tüm etkenler lafügüzaf” derler. Tabii ya, ne kadar güzel demişler. Sevgi beraberinde sabrı getirir ve sabrın olduğu yerde bahanelere yer yoktur. Sevgi iyileştirici, bahaneler yıkıcıdır. İkili ilişkilerde eğer bahanelere mahal veriliyorsa, mutlaka bir şeyler eksilmiştir. Sevgi gibi…
Gerçek şu ki kendimizi ifade edemiyoruz, anlatamıyoruz. Yanlış anlaşılmalar kendini öfkeye, öfke ise yerini önce nefrete daha sonra ayrılığa bırakıyor. Değer miydi peki? Üzmeye, kırmaya, dönüşü olmayan bir yola girmeye değer miydi? “Suçlu aramak yerine yapıcı olmayı tercih etseydik KEŞKE” ile biten cümleler kurmaya değmezdi sevgili okurlarım. Tam şu noktada devreye ne giriyor bilin bakalım. “Aşk” tabii. Siz her ne kadar öfkenize yenilseniz de aşk alttan almayı bilir, sahip çıkar sevginize. Sarıp sarmalar kırıp döküklerinizi. Yepyeni, kalem değmemiş sayfaların mimarıdır, çöldeki seraptır aşk. Huzurun iki kalpte nezihçe buluşup göz göze gelmesidir aşk.
“Aşığım” diyebiliyorsanız öfkenizi törpülemeyi, gittiği yere kadar götürebilmeyi ve fedakarlıkta bulunmayı kabul etmiş olursunuz. Aksi “heves” olur ve hevesler geçicidir. Şimdi! Evet, evet tam şu an aşkınıza inanıyorsanız, karşılıklı güven içerisinde, empatiyle yoğrulmuş bir ilişki içerisindeyseniz emeğinizi bir çırpıda heba etmeyin. Bir anlık öfkenin ömür boyu esareti altında yaşamayın. Keşkelerin mahkumu olmayın. Dinlemeyi ve sabretmeyi öğrenin, yeri geldiğinde mesafelere meydan okurcasına gözünüzü karartın. Aşkınıza sahip çıkın! Çünkü kalp atınca hayatın güzelliğini görür göz, mutluluğun resmini bir surete sığdırır, Güneşin doğuşu ve batışı anlam kazanır. Keşkelerin esiri, heveslerin misafiri olmadığınız güzel ve güneşli günlere...