Beyazın Getirdiği Siyahlar Hep Siyah Kalmaz


  • Oluşturulma Tarihi : 31.10.2018 06:41
  • Güncelleme Tarihi :
Beyazın Getirdiği Siyahlar Hep Siyah Kalmaz yazının resmi

Kalem değmemiş, bembeyaz bir sayfa koyarlar önüne ve eklerler, “istediğin gibi çiz, senin.” Çocukluğunda o beyaz sayfanın yüzeyini düşerek kanattığın dizinin kan lekeleri sarar. Erginliğinde kanamazsın, dilinle kanattıkların, haklı olmasan bile karşındakini suçlayışların sarar. Biraz daha büyürsün, hatayı insanlarda değil, kendinde arayışların sarar, içindeki büyük, belirsiz boşluğun haykırışlarını duyarsın ama el uzatmaya cesaret edemezsin. Korkaklıkların sarar. Sonra hiç ummadığın zamanda, kendinle cebelleştiğin sırada, -büyük ihtimalle mükemmel yahut şans diye nitelendirdiğin- biri çıkar. Kendinden geçersin, kalbinin duraksız ritimleri sarar. Kuş gibisindir. Üstelik artık kimseyi de suçlamıyorsundur. Etrafındaki her şey anlamsızlığını yitirip farklı anlamlarla bezenmiş, evrenin düzenliliği kabul edilmiştir. Bir de, kalbin gibi ellerin de artık boş değildir. Bakışların buğulu ve loş da değildir. Evren hoştur, güzellikler insanı sarhoş edebilecek niteliktedir. Zamanla etrafı görmemeye başlar o gözler. Tek bir noktaya odaklanır. Buna insanlar “aşk” der ama bu düpedüz iki kişilik bir yalnızlıktır. İki bedenden birinin çıkarımıdır. Mutlaka biri sevgisinde üstün çıkar. İşte bu yüzden birdir. Vedaya mahal verilmeyecek, bol sarılmalı ve kutlamalı günler. “Geçer.” Sözler verilir hiç dönülmeyecekmişçesine. “Dönülür.” Eller sımsıkı kenetlenir. “Bir yakamozda gevşer ve ayrılmaya yüz tutar.” Birkaç aylık yahut senelik sarhoşluğun ardından gerçekliğin dikili olduğu duvara toslanır. İkisi de şaşkındır. -Biri gerçekten, diğeriyse yalandan- Biri bu koca duvarın varlığından bir haberdir. Diğeriyse başından beri bu duvara toslayacağını bilir. Çünkü o duvarı kendisi yaratmıştır. Eller üşür, bakışlar donuklaşır kısa sürede. Suretler tanınmaz hale gelinceye kadar dünyanın gerçekliğine son verilmek istenir. Ki başarılı da olunur zira bu başarı kalıcı olmayacaktır. Sabah uyandığında her şey aynı kalacak, yaşananlar hatırlanacak ve bu unutma seansları ritüel haline gelecektir. Aslına bakarsanız zayiat kendiyle sınırlı değildir, kırıp döktüğü insanlar da buna eklenir. Ve o sayfada boş yer kalmaz. Aynaya bakılamaz. Dışarıya neredeyse hiç çıkılmaz çünkü bu içinde bastırdığı korkunun, öfkenin ve sevginin eyleme yansımasıdır. Zamanla kabuk kırılır ve uğraşlar edinilir. Mesela başucundaki -hiç el değmemiş- bir romana götürülür o üşümüş ve soluk el. Okur... Okudukça kaybettikleri yerine oturur. Okur... Okudukça benliğine erişir. Okur... Mutluluğun kendi içinde saklı olduğuna vakıf olur. Okur... Okur... Daha fazla okur... Okudukça arınır, arındıkça salınır ve adeta yeniden doğar. Yaşamın kaynağının bir başkasında değil, kendi içinde olduğunu anlar. Ve bir gün, içine sessizce hapsettiği hastalıklı haykırışları boşaltır. Sesi kısılıncaya kadar, içi rahatlayıncaya kadar. O gün, işte tam o gün ona yeni bir sayfa bahşedilir. Artık usta sayılır. Yaptığı her hamle kalbinin ve aklının birleşiminden doğuyordur. Ne aklı, ne de kalbi havada kalıyordur. Geçmiş göz ardı edilmediği gibi, geçmişe ağıtlar da yakılmıyordur. Mesela pişmanlık, artık yoktur. Vicdani doyum vardır. Evvele gidilmese de, arada bir dönüp bakılır.
Evvelde yaşamadığınız her gün, aslında bugüne ve geleceğe bir şanstır.-

Beyazın Getirdiği Siyahlar Hep Siyah Kalmaz
Selda Gürsu
Yazarımız Kim ?

Selda Gürsu