Farkında mısınız, kınadığınız her şeyi eyleme döküyorsunuz. Bu bir tutarsızlık mı yoksa pişkinlik mi hala anlamış değilim. Halihazırda birtakım sözler ezberlemişsiniz ve bunları uygun gördüğünüz anda silah niyetine kullanıyorsunuz. Silahınızı kendinize doğrulttuğunuzdan, kendinizden bahsettiğinizden ya da bahsetme olasılığınızdan bihabersiniz. İnsanlar sizi sözlerinizden değil eylemlerinizden tanır ama eylemlerinizi başkasını hedef alıp söze döküyorsanız iş değişir. Geçtiğimiz günlerde bir devlet hastanesinde yetmişli yaşlarda bir annemiz, sıra almadan doktor odasından içeri girdiğini iddia ettiği bir kadına düzinelerce söz sarf etti ve üzerine ne yaptı biliyor musunuz? Sıra almadan, kapı çalma zahmetine bile girmeden doktorun odasına daldı. Bakınız “girdi” diyemiyorum. Çünkü bu eylem “girdi” denebilecek kadar naziklik içermiyor. “Ben beklerim sıramı, ben onlar gibi sıramı beklemeden asla girmem” deyip birkaç dakika sonra bu dediklerini aynen sergiledi. İşin ilginç yanı sıra almamış olan oydu ve içeri sıra almaksızın girdiğini iddia ettiği kadın, sırası geldiği için doktorun odasına girmişti. Etraftaki hastalar yahut hasta refakatçileri annemize tepki gösterdiğinde verdiği yanıt aynen şu tekdüzelikte idi, “ben yaşlıyım.” Yaşlılara saygılı olmak elbette gerekliliklerimizden bir tanesi zira bunca pişkinliğin ardından savunma aracı mahiyetinde bu yargıyı ortaya atması ilginçti. Demek istediğim, hayati derecede bir aciliyet olsa ve bunu sıradaki hastalardan izin alarak yapsaydı bu absürtlük ve ajitasyon ortaya çıkmayacaktı. Dikkatinizi çekerim, burada genelleme yapmıyorum. Burada demek istediğim asıl şey, “yapmam, etmem” dediğiniz yahut dediğimiz şeyleri aynen eyleme dökmemiz. Orada boşu boşuna sinirler gerildi ve tabiri caiz ise atışmalar yaşandı. Değer miydi? -Hayır.
Bana kalırsa insan en çok geç kaldığında sabırsız oluyor. Bu sabırsızlıkların da en çok görüldüğü mecra da hastaneler. Herkes bir hastalıktan müzdarip ve bunun çözülmesi için bekleme salonlarında zamanı askıya alıyor. Sabırsızlık, hastalık hali, yorgunluk ve diğer faktörler de bu tür atışmalara, gerginliklere yol açıyor. Bu bağlamda geç kalmamayı yahut sakin kalmayı öğrenmek adeta bir zorunluluk halini alıyor.
Bunların yanı sıra en samimi sohbetler de hastanelerde görülüyor. Birbirini hiç tanımayan, belki de normalde karşılaşma olasılığı çok az olan insanlar oturmuş bir konu üzerine fikirlerini ortaya koyuyor. Bu fikirsel bir şölendir bence. Mesela kulak misafiri olduğum kadarını aktarayım. Otuzlu yaşlarda bir kadın ile altmışlı yaşlarda bir teyze mevsiminde meyve-sebze yemenin ne kadar doğru olduğunu tartışıyorlar. Genç kadın, “mevsiminde güzel her şey. Öteki türlüsü hormon, hastalık” diyor. Teyzemiz de konserve yapılırsa hiçbir şey olmayacağı yönünde şeyler söylüyor. İşin aslı, şahit olunca tebessüm ettiğim bir diyalog idi bu. Fikir alışverişine ihtiyacımız var. Umarım bu tür tartışmalar artarak büyür. Çünkü fikir paylaşmak özgürlüktür.