Çağımızın Teslimiyeti: Sorgulamama Batağı


  • Oluşturulma Tarihi : 03.10.2018 06:38
  • Güncelleme Tarihi :
Çağımızın Teslimiyeti: Sorgulamama Batağı yazının resmi

Bu hafta yine sorgulamaktan dem vuracağım. Neden mi? Sorgulamadan, her şeyi “doğrudur” diyerek kabul edenlere inat. Biz, yirmi birinci yüzyıldayız, sığ bakış açılarıyla ömür tüketiyoruz; filozoflar, milattan önce yedinci yüzyılda sorgulama yetisini kullanarak muhakeme ediyor. Haydi bunu da geçtim, elli yıl öncesine gidersek yüz elli yıl öteye gideceğiz. Ne yaman çelişki değil mi? Aslında yıllar aleyhimize işledikçe biz geriye gidiyoruz. Keşke geriden kastım elli yıl önceleri olsaydı. Biz nerelere gidiyoruz biliyor musunuz? İlk insanların zamanına. Ne doğru dürüst iki kelimeyi bir araya getirirler, ne “insan gibi ol” deyiminin hakkını verirler, ne nasıl hareket edeceklerini bilirler. Küçümsemek için söylemiyorum, hayır. Olanı söylüyorum. Öyle bir zamandayız ki, ne özür dilemesi biliniyor, ne de cehaletten sıyrılamıyor. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz zira seçim zamanında sekiz milyonu aşkın insan sandığa gitmiyor. Sandığa gitse dahi ne bir fikri ne de zikri oluyor. Düşünüyorum da, bu zeka bize bahşedilen mükemmel bir şey. Neden kullanmıyoruz, neden başkalarının düşünceleriyle düşünüyoruz veyahut neden kendi çarpık düşüncelerimizi “değişmez, doğru” olarak kabul ediyoruz? Nokta kadar olan varlığımız, kısıtlı ömrümüz süresince neden kendimizden başka herkes oluyoruz?
 İnsanlar, karşılarına konan kavramın anlamının dışında ona yepyeni anlamlar kazandırarak bir halt yediklerini sanıyorlar. Çünkü yaptıklarına kılıf uydurunca yaptıklarının etik olduğunu düşünüyorlar. Mesela, fütursuzluklarının adını “dobralık”, boşboğazlıklarının adını “özgüven”, kaygılarının adını “heyecan”, kinlerinin adını “eleştiri”, yalanlarının adını “şaka” koymuşlar. Ne acınası değil mi? Bazen de duygularını yaşamadıkları yoğunlukta insanlara aksettiriyorlar. Neden? İlgi çekecekler. Önce, bir olaya karışıp polisiydi adliyesiydi derken bunları bir şekilde kıvırdıktan sonra vakıflarda boy göstermeler, okullara kendi adlarını vermeler, ortak olmalar sosyal sorumluluk projelerine. Akıllarınca insanların gözündeki kötü görüngelerini kaldırıp göz boyayacaklar. Sorsak herkes haklı. Herkesin kendine göre sebepleri var. Herkes pür-i pak, süt dökmüş kedi. Herkesin iyi niyeti suiistimal edilmiş. Herkes saf düşüncelerinin kurbanı olmuş. Herkese hayat sillesini vurmuş. Herkesin hali bitap... Yahu bir kere “haksızdım, hatalıydım, yanlış yaptım” deyin. Yanlış yapmak öyle bir lanse edilmiş ki topluma, insanlar bir kere yanlış yapınca sanki dünya başlarına yıkılacak, sanki ele güne rezil olacaklar. “el, gün” ,evet. Şu insanların kendilerini düşünmediği kadar düşündüğü el gün. İddia ediyorum, elin düşünüldüğü kadar merak edilip araştırma yapılsaydı şu anda her yönden gelişmiş bir ülke olarak boy gösterip kişi başına düşen milli geliri kat ve kat artırmıştık. Evet, hepsinin yolu araştırma ve sorgulamadan geçiyor. Nasıl mı? Bu araştırmalar ışığında teknolojik, bilimsel gelişmelere imza atma, eğitimi daha farklı boyutlara taşıyarak öğrenciyi ilgi alanına göre yönlendirip ezberci sistemden kurtarma, çarpık kentleşmeyi önleyerek ülkeye estetik kazandırma, varlığını koruyan kültür miraslarımızı hakkıyla restore edip insanlara sunma, tarım ve hayvancılığa daha fazla teşvik yapılarak üretim fazlalarını daha yerinde bir fiyatla ihraç etme şeklinde uzar da gider...
Geothe şöyle özetliyor, “üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır”

Çağımızın Teslimiyeti: Sorgulamama Batağı
Selda Gürsu
Yazarımız Kim ?

Selda Gürsu