Okuma yazma bilmeyen bir çocuğun eline kalınca bir roman verip “al bunu oku” diyebilir misiniz? Ya yürümeyi bilmeyen bir bebekten koşmasını bekler, yaz mevsimi ve kış mevsiminin eş zamanlı yaşanmasını normal karşılar mısınız? Öyleyse ne bu acele? Nereden gelmekte bu herkesi kendi teraziniz ile ölçme/ beklentilerinizi karşılama arzusu? Herkes siz mi?
Nasıl medeniyetler tarihi çağları eş zamanlı yaşamamış, biri ötekinden ya ilerde ya geride olmuşsa bahsi geçen bu süreç de bunun tıpkısıdır. İnsan kendini keşfeder ve zamanla keşfettiği yanlarını değerlendirerek bir yola çıkar. Bu yolda kendi gibi düşünen, bakan, -utanmasa- kendisinin klonlanmış halini yanında görmek ister ama ne mümkün?
Utangaçlığını üzerinden atamayan birinin size adım atmasını beklemek, hiç aşık olmamış; aşkı kitaplardan okuduğu kadarıyla bilen bir insandan ilk aşkına karşı tutarlı tepkiler, daha önce hiç yakınını toprağa vermemiş insandan metanet, öfkesini hiç ortaya çıkarmayan ama en sonunda patlayarak olağanüstü tepki veren insandan sakinlik beklemek hayal olur. Bu süreçler yaşla aynı doğrultuda ilerlemez. İnsanların duygu terazisini yaşanmışlıkları oluşturur. Bu yaşanmışlıklar ne kitapta yazar, ne de bir yerlerde asılıdır. Çok şey kopardığı gibi çok şey katar yaşanmışlıklar insana. Bu süreçten geçmeyenlere anlatsanız da pek oralı olmazlar. Çünkü bu -oralı olsalar dahi- empatiyle anlaşılacak, söze dökülebilecek bir şey değildir. Büyük ihtimalle size nutuk çektiğinizi söyleyecekler ve sizinle dalga geçecekler; en iyi ihtimalle anlıyor gibi yapıp başlarını sallayacaklardır.
İki kişiyi aynı kefeye koyamazsınız. Duygusal ilerleme -ya da ne derseniz- bu genel geçer bir kavram değildir. İnsanların duygusal ilerlemeleri kendilerine hastır, özeldir, özneldir. Herkesin kendi içselleştirdiğiniz hayatınıza sizin gözünüzden, sizin doğru ve yanlışlarınızla, kısacası tecrübenizle bakmasını bekleyemezsiniz. Sizin gibi bakış açısı olmayanları yok sayamazsınız. Eğer öyle yaparsanız zaten hayat size kendi cezanız olan yalnızlığı çoktan vermiş olur.
Duyguya saygı demek bir bakıma kişiye saygı demektir. Kişiye saygı ise hoşgörü ve mutluluğun anahtarıdır. Bu anahtarlar her kapıyı açar, huzur sunar. Kişiyi yahut duyguyu kayda al, duygu da sana en büyük hediye olan huzuru versin.
Duygu terazinizi yalanla tartmayın. Demek istediğim, olmak istediğiniz gibi değil, olduğunuz gibi olun. Nasılsa olmak istediğiniz olana kadar olduğunuz gibi kalacaksınız. Sağlıcakla!