Şu zamanlarda ihtiyacımız olan şey ne, biliyor musunuz? Sağduyu. Meydana gelen bazı olaylar bize karne niteliğinde geri dönüyor, doğru fakat karnenin değerlendirmesini yaparken ya felaket senaryoları üretiyoruz ya da hataları görmezden geliyoruz. İşte bu sebepten ihtiyacımız olan şey “sağduyu.” Bazı olayların yaşanması kaçınılmazdır. Kriz denetimi doğru yapılırsa ancak olaylar atlatılır. Kriz yönetimi yapılmadan kendiliğinden geçmesini beklersek bir olayın, o olayın izlerini üzerinden uzun zaman geçtikten sonra bile görmeyi mümkün kılmış oluruz.
Görüyorum ki, asıl ihtiyacımız olan şeye ziyadesiyle uzağız. Buna çok yakın bir örnek: Tansiyonun yüksek olduğu şu zamanlarda, -olası bir geçici sokağa çıkma yasağı durumu söz konusuyken bile- yasak kamuoyuna duyurulduğunda ne yapacağımızı bilemez halde, tedbirden bihaber alışverişe, fırınların önüne döküldük. Vaka sayısı bu denli hızla artarken, bir salgın söz konusuyken bunu yaptık, evet. Yetmedi, sosyal mesafeyi korumadık, kavgaya karıştık, birbirimizle temasta bulunduk. Bunun sebebi bir yere kadar “tez canlılık” ile açıklanabilir. Gerisi biraz cehalet, biraz patavatsızlık, büsbütün saygısızlık ve sağduyudan yoksunluk. Hiçbir şekilde ders almıyoruz. Kaldığımız birçok ders var, kalmaya halihazırda devam ediyoruz. Yasağın koyulmasının ana nedeni salgının yayılım hızını yavaşlatmaktı. Sonuç: yüzlerce insan yasaktan bir yahut iki saat önce birbiriyle temas etti dikkatsiz bir biçimde. Nedeni anlarsan, sonuca erişmen kolay olur ama bu tablo öyle demiyor! Yapılan bu dikkatsiz eylemler, en başta insan hayatına, daha sonra ise sağlık çalışanlarına bir hakarettir. Sağduyulu olarak atlatılacak iki günlük yasağın bedeli kaç can olacak inanın çok merak ediyorum(!) Yukarıda bahsettiğim kriz yönetimi, insanların bu umursamaz tavırlarını gördükten sonra daha hayali bir eylem gibi gelmeye başlıyor. Yasaktan sonra insanların “salgın bitmiş gibi” rahat bir şekilde sokağa dökülmesi de aynı pişkinlik ve cahilliğin kaçınılmaz birleşimi olarak gözler önüne seriliyor...