Güzel temennilerde bulunarak adım attığımız bu yıl da yine gerçekler, hayaller kadar saf, yumuşak olmadığını suratımıza bir sille çakarak gösterdi. Hayaller gerçeklere olan paralelliği kadar hayaldir, derdi edebiyat hocam. Bu günlerde bu söz hayli çok aklıma düşer oldu, işte tam da bu sebepten. Gerçeklere yön veremediğimiz, hayatımızda belki de başkaları -söz hakkı verdiklerimiz- kadar sözümüz geçmediği için hayallere bu denli takılıp kalıyoruz. Mutluluk, demiştik. En temel istek kendisi. Peki bunu isterken kafamızda oluşturduğumuz insan profiline mi bu isteği giydirdik? Hatamız karşımızdaki insana bu güzellik ve huzuru kendi kafamızda kurup yüklemek mi eylemlerine, söylemek istediklerine bakmaksızın? Şimdi bu içinden çıkılmaz sancılarıma sizi biraz daha bulandırmak yerine biraz gündemden söz açmak istiyorum:
2019’un aralık ayında kendini gösteren ve Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan, kısa sürede çok sayıda kişide görülen Yeni Coronavirus patlak verdi, bunu hepimizin bildiğini varsayarak cümlelerime devam ediyorum: Türk Tabipler Birliği (TTB) ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneğinin (KLİMİK) 24 Ocak 2020’de paylaştığı bilgi notuna göre: Yeni Coronavirus ilk defa 29 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrindeki deniz ürünleri ve canlı hayvan satan bir markette çalışan dört kişide ve aynı günlerde marketi ziyaret eden çok sayıda kişide akciğer infeksiyonu tespit edilmesiyle gündemde kendine yer buldu. Hastalara yapılan tetkikler sonucunda 7 Ocak’ta hastalığa neden olan virusun SARS (2002) ve MERS (2012) gibi Coronavirus ailesinden olduğu anlaşıldı, virüse Yeni Coronavirus 2019 (2019-nCoV) adı verildi. Coronovirusların insanlar arasında hastalık yapabilen, bazı hayvan türlerinde (kedi, deve, yarasa) tespit edilebilen geniş bir virus ailesi olduğuna değinen TTB ve KLİMİK, hazırladıkları notta tanımlarını şöyle sürdürüyor: “Hayvanlar arasında dolaşan Coronoviruslar zaman içinde insana bulaşma yeteneği kazanabilirler ve böylece insan olguları görülmeye başlar. Ancak bu virusların insanlar açısından tehdit oluşturması, insandan insana bulaşma yeteneği kazanmalarından sonra söz konusu olur.” Kesin olarak kanıtlanmış hasta sayısının 23 Ocak saat 01.00 itibarıyla 571 kişi olduğu ve 17 kişinin de hayatını kaybettiği göz önünde bulundurulursa, bu tanımın ne kadar haklı olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiş oluyor. “Ülkemizin önlem olarak sadece havalimanına termal kamera yerleştirmesi yeterli mi” sorusu akla düşüyor ister istemez, Türkiye’de buna rağmen birkaç vaka görülmesinden sonra. Yine “neden kapılarımızı Çin’e kapatmıyoruz” soruları da bu denli hızlı yayılım gösteren virüs için kilit soru niteliğinde (!)
Kaynak: (Türk Tabipler Birliği Yeni Coronavirus (2019-ncov) hakkında bilgi notu)
24 Ocak’ta 6.8 büyüklüğünde Elazığ Sivrice merkezli meydana gelen depremin bedeli büyük oldu. Üstelik bu depremin bir sürpriz olmadığı da apaçık ortadaydı! Deprem Uzmanı Prof.Dr. Naci Görür, bu deprem için uyarıları 2019 Ekim ayında özel bir televizyon kanalında yapmıştı. Şahsen, siyaseti takip ettiğimiz kadar bu tür afet olaylarını takip etmediğimizi, coğrafyamızın umurumuzda bile olmadığını düşünüyorum. Yine aynı zamanda önceden meydana gelen ve ağır fiyaskosu olan depremlerde “ağır hasarlı” olarak ifade edilen binaların ne yıkıldığı, ne boşaltıldığı bilgisiyle karşı karşıyayız. Bazı (!) toplanma alanlarının imara açıldığı bilgisi de göz önünde bulundurulunca, bizim deprem için hazırlıksız bir millet olduğumuz gözler önüne seriliyor halihazırda. Bir an önce hasarlı bina tespiti yapılıp o binaların yıkılması yahut güçlendirilmesi şart, bunu göz ardı ettiğimiz sürece yıkımın ve can kaybının yadsınamaz derece fazla olması kaçınılmaz olacaktır. Bu denli kötü tablolarla karşılaşmamak için “önlem şart” diyoruz. Bu vesileyle depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı dilemiş olalım... Önlemin önemini unutmayalım!