İnanıyorum. Evvelde inanmadığım, küçümsediğim, “olmaz” dediğim birçok şeye inanıyorum. Ömür dediğin çok çetrefilli ve çetin bir yolmuş. Küçümsediğin her şeyi bir bir karşına çıkartıp seni onun dilinden anlamana dair ikna ediyormuş. Evet, inanıyorum. Sevginin üstünlüğüne, acı-mutluluk çıkmazına, kin-öfke-pişkinlik üçlemesine, kendi kendine yetememe faktörüne. Bu bir boyun eğiş değil, bu bir kabulleniş. Tecrübeler acı, yollar uzun belki zira sonunda ön yargıyı yıkmak varsa koşa koşa.
Hayat öylesine sürprizlerle çepeçevre ki, mutluluğumuz da hüznümüz de askıda. Bir dakikamız bir dakikamızı tutmuyor bundandır ki. Bazen siniyoruz köşe başlarına, bu siniş öyle güzel şeylere sebebiyet veriyor ki ayağa kalkıp paçalarımızı silkelerken “iyi ki” dedirtiyor. Bazen de çok iyi başlayan bir işte hezeyana uğruyoruz. Onca emeği, çabayı kenara atıp kahrediyoruz. Bazen hava çok sıcak oluyor, yağmurlu kış günlerini arıyoruz. Soğuk olduğunda ise yaz günlerine dönmek istiyoruz. Yetinememe rahatsızlığından muzdarip canlılarız. Tanımadığımız, huyunu suyunu bilmediğimiz insanlar üzerinden hesaplar yapıyor, kendimizi küçük düşürüyoruz kimi zaman. Aşık oluyoruz, duygularımızı açamıyoruz, korkuyoruz çoğu zaman. Kahretmeye, mutsuzluğa meyilliyiz fakat bir yanımız mutlu olmayı o kadar hak ediyor ki. Onu, o yanımı gördüm, ona inandım işte. Onu bildim, hissettim. Bildik duygulardan uzak, kaybolmuş hissiyatına yakın bir noktada kendimi gördüm. Bana inanmam gerektiğini fısıldadı. O an, tek sırt çevirmediğim canlının kendim olduğunu ilk defa orada fark ettim. Küçük mutsuzlukların ömür boyu peşimiz sıra geleceğini, aşktan kaçılamayacağını, kaderinin gelip seni ansızın bulacağını, çalakalem yazılmış bir şiirinin gün yüzüne çıkıp sana meşale olabileceğini, ön yargılarımın yıkılmaz tabusunun aslında yıkılabileceğini, küçümsediğim şeylerin bana yeni bir başlangıç için önayak olabileceğini ve dahasını. Olmazlar aslında gözlerimize çekilmiş bir mil. Onu aştıktan sonra görme eylemini tam anlamıyla gerçekleştiriyoruz. Aydınlık günlerin mimarı biziz. Onu etrafta değil, zihninizde arayın. Bulamadıysanız yaratın. Yaratamayan bir zihin hiçbir objeye zevk alarak, yaşayarak bakamaz, unutmayın. İçinizin güzelliği dışınıza vurmak zorunda değil. Yeter ki kendinizi doğru ifade edin ve olmazlara mahal vermeyin. Olmazsız gün olsun bugün, olmaz mı?
Sınırlandırmalarınızı azat ettiğiniz gün olsun!