Gün geçmiyor ki kendini, lafını, duracağı yeri bilmeyenler çoğalmasın... Geçmiyor gün, geçmiyor. Her geçen gün artarak çoğalıyor cühela topluluk. Elini sallasan ahkam kesmeye başlayan vasıfsızlarla burun buruna geliyorsun. Hani şu her mezeden kendine pay çıkaranlar var ya, hah, işte onlar. Onlar ve bitmek bilmeyen egoizmleri! Özgüvenden çok uzak, mantıksızlık denizinden beslenen cahil cesareti!
“Bende hiç tükenmez bir hayat vardı” diyen Sabahattin Ali, şunlara şu şartlarda şahit olsa n’apardı acaba? Düşünmeden edemiyor insan. Fikir beyan etmeyi geçtim, ağzını açmaya bile çabalamıyor birey bunların karşısında. “Evet, haklısın’ diyeyim de şunları başımdan savayım” diye düşününce de başından gitmiyorlar üstelik! İlle de dökecek fikir demeye bin şahit lazım olan zırvalarını masaya. İlle de varlığından şüphe duyduğum kafasının içindeki organın aslında olmadığını, hiç var olmadığını gösterecek seviyesiz tespitleriyle! İlle de sınanacak sabır sınırları...
Ama hiç olur mu? Eksik kalır sınamasa. Bir yerleri şişer maazallah! Kulaklarımızın pasları silinmeli değil mi neticede(!)
*
İster istemez var oluşun derinliklerine itiyor bu yaratıklar beni... Kendi kendime şu soruyu soruyorum: İdiot mu, moron mu, yoksa embesil mi? Hangi zeka türüne mensup insan bu tür eylemlerde bulunabilir? Ya da olası bir zeka söz konusu mu?
Gerçek şu ki artık ben de İmam-ı Gazali gibi düşünenlerdenim... Ne demişti, “Cahillerle yaptığım tüm tartışmaları kaybettim.” Zekasından mı? Hayır. Seviyesinden mi? Hayır. Üslup zayıflığından mı? Ona da hayır.
Bir insanın kendini yetersiz hissedişinin altında yatan şey, öğrenecek çok bilginin oluşu ve onun evrende nokta kadar yer kaplamadığını bilişidir. Ama bunlar öyle mi? Aşk olsun efendim, dünya tabii pekala sizin etrafınızda dönüyor. Zaten geoit de değil Dünya, tepsinin üzerindeyiz. Hiç olur mu efendi hazretleri? Doğru, sizin dilinizden sözcüğe dökülenlerdir. Ne sorgulaması?
Bizler sizlere katlanmaya hazır ve nazır köleleriz nasıl olsa!