Thomas More’un öyküsü aslında tam da “Ütopya” kavramını ortaya attığında başlıyor. Ütopya, literatürde “yok ülke” şeklinde kendine yer edinen aslında kurgulanmış yaşayış şeklini anlatır. İşin sırrı da bunun mümkün olmamasında saklı. More, henüz doğmadan bir yıl önce matbaa ortaya çıkmış ve coğrafi keşifler başlamıştı. Uzaklara, farklı ufuklara yol alan bu denizciler şüphesiz ki More’un yaratıcılık kaynağı olacaktı. Onun ütopyasında zengin de yer bulmaz, fakir de. Kimsenin elinde avucunda hiçbir şey yoktur fakat herkes zengindir. Orada insanlar günlük telaşlarının peşine düşmeden refah seviyesi yüksek şekilde mutlu bir yaşam sürerek sonraki kuşaklara aktarırdı bu mutlu ömrü. Ütopyanın ilk bölümünde -bir önceki cümleden de anlayacağınız üzere- mal sahipliğinden yakınıyordu.
Özetle ilk bölüm boyunca İngiltere ve onun bağnaz anlayışını, vicdan özgürlüğü ve dinsel hoşgörüyü savunurken onların olmayışını eleştirdi.
İkinci bölümde ise sanki orayı gerçekten gezmiş, görmüş gibi daha gerçekçi tasvirlerle işledi.
Onun ütopyası henüz roman tekniği bile ortada yokken, meşhur Kolomb’un keşiflerinden etkilenilerek yazıya dökülmesi bakımından ilginç ve büyüleyicidir.
More, bu eserle aslında kral yönetimine bir nevi başkaldırıyor, krala karşı kişisel düşüncelerinden asla ödün vermiyordu. Onun yaşadığı dönemde kral bir nevi tanrının yeryüzündeki yansımasıydı. Yüce ve benzersiz tanrı için her şey feda edilebilirdi ama o bunu yapmadı. Bu reddedişin sonu da şüphesiz idama mahkumiyet olacaktı.
**
Kral, başlarda More ile ilişkisini iyi tutmaya çalışıp onu adalet bakanı yaptı. Daha sonraları o, mahkemeye işi düşen insanlardan hediye almayı reddedince ipler yavaş yavaş gerilmeye başladı. Bunların ardından kralın koyduğu boşanma hükmüne uymadığı için saray ve dolayısıyla kralla arası açıldı. Böylelikle bu olaylar bakanlıktan istifa etmesine sebebiyet verdi. 1500’lü yıllarda 8. Henry’nin parlamentodan geçirdiği üstünlük yasasını hem hukuka aykırı bulduğu için, hem de inançlarına ters düştüğü için kabul etmedi ve kralın papadan üstün olduğuna dair yemin etmeyi reddetti. Artık günlerinin eskisi gibi olmayacağı barizdi. Çünkü çoktan yalancı tanıklar onun vatana ihanet ettiğini öne sürmüşlerdi. Böylelikle idam kaçınılmaz bir hale büründü.
Öyle bir eser düşünün ki bugün hala ellerimizde ve nasıl ustalıkla yazıldığı konusunda çoğu nitelikli okur hemfikir. Gerek öğreticiliği gerekse kazandırdığı düşünceler bakımından paha biçilemez bir değer... Kitaplığınızda başköşeye gözünüz kapalı yerleştirebileceğiniz, ustalıkla yazılmış bir başkaldırışın ürünü.
(Kaynak: Dündar, C. (1996) Devler Ülkesindeki Adam, Milliyet, 26 Mart. , Thomas More- Ütopya)