Yarar sağlamayıp da değişime gidilmeyen sistemden gelişim beklemek, kurak bir araziye yağmur yağmasını beklemek kadar anlamsız. Değişim, ardı sıra yeniliği getirir. Yeniliğin olduğu yerde ise bağnaz, tekdüze düşünceye yer yoktur. Tekdüze düşüncenin bulunduğu, öz fikrin olmadığı ortamlarda insanlar ihtiyaçlarını dile getiremez, korkar. -Korkunun olduğu yerde gerçekten sağlıklı bir rejim var mıdır sanki?- Değişim olmadan yenilik; yenilik olmadan gelişim; gelişim olmadan ise -sağlıklı- çok seslilik yoktur. Olan şey tam olarak şudur: Patlak veren boruya, ayağını dayayarak suyun etrafa saçılmasını engellemek. Gel gör ki ayak orada o kadar uzun zamandır duruyor ki uyuşmuş ve yerlere şırıl şırıl akan suyu hissetmiyor. Durum bu kadar basit ve açıkken, görmek istenmeyen, yok sayılan birtakım “şeyler” gün gelecek ayak altına dolanınca “gözden kaçmış, bilmiyorduk” denecek. Senaryo tekdüze, oyunculuklar yüz puan! Yara derinleşmeden müdahale etmek varken, içinden çıkılmaz hale gelince ilgilenmek mi? Evet, buyurun, tam burası!
Bir başka göz bize göz olamaz, bir başka dil ne istediğimizi bilemez. Söz hakkı verdiklerimiz bugün bizim gördüğümüzü görürse, dilimizdekini bilirse; bizim dilimizi konuşurlarsa ancak bizi temsil edebilir. Öteki türlü faydasızlığa yelkenler foraa!
Faydasızlık köreltir, süründürür, cefa çektirir; dışarıdan görmelere de davul sesi hoş gelir.
Herkes düşerse kendi haline, kim baksın şu gariban halkın; yarım sistemin haline..