Sesinizi çıkarmaya çalışırken, haklı bir şekilde sonuna kadar bir şey uğruna savaşırken hiç yaptığınız şey birdenbire anlamını yitirdi mi? Bilen bilir, bu aslında acının en saf halinden başka hiçbir şey değildir. Bir şeyin, hele ki kendimizden fazla inandığımız ve savunduğumuz bir şeyin önemini yitirmesi aslında bir nevi insan ruhuna yapılmış bir ihtilaldir. Bir süre sonra fark edersiniz ki yaptığınız fedakarlıkların, altına girdiğiniz o yüklerin, karşınızdaki insan için hiçbir anlam ifade etmemesine karşın o yükler, karşınızdaki insanın sizden bir zorunluluk gibi yapmanızı beklediği bir eyleme dönüşmüş. Ne garip değil mi, bir şeyi elde etmek için verdiğimiz mücadeleyi, o şeyi elde ettiğimizde bizimle kalsın diye vermiyoruz. Hep karşımızdakinden bir şeyleri almak istiyoruz ama biz karşımızdakine bir şey dahi vermekten aciziz. İkili ilişkilerde hep "bana, bana" diyerek karşımızdaki insana robot muamelesi yapıyor; emir kipli cümlelerle onları sindirmeye çalışıyoruz.
Son zamanlarda yaşadığım en büyük aydınlanma, sevgiden doğan zaafları, karşı tarafın acımasızca kullanması gerçeğidir. Bunun kadar zavallı bir eylem görmedim, ömrümün sonuna kadar da fikrimin değişeceğini hiç mi hiç sanmıyorum. Sevgi, nezaket, saygı, terbiye... Bunların karşılıksız olanı, mutlaka bir gün bağırır insanın suratına. Bir şeyi vermeden o şeyi alamazsınız. Sahip olmadığımız şeyler üzerinden ahkam kesmek yerine, sahip olduğumuzun önemini kavrasak diyorum. Zaaflarla hayatta tutmak yerine, sevgiyle hayatta tutsak mesela. Menfaatimiz kadar değil, sevgimiz, saygımız ve terbiyemiz kadar konuşsak...
Gerçek şu ki: Hayatımda kendimden başka kimi odak noktası haline getirdiysem beni hep hüsrana uğrattı. Bir yerden sonra bu gerçek surata sille gibi çarpınca insan, belki de kendimi herkese kapatmalıyım diye düşünüyor ama unutmamak gerek ki, her insan bir kazanımdır. Buradan şu hesaba varabiliriz, öleceksek neden yaşıyoruz(!) Düşmeli, kalkmalı, en yükseği nasıl görüyorsak en dibi de görmeli, deneyimlemeliyiz. Yaşadığımız süre zarfında "keşke" demek yerine, belki de pişman olmalıyız. Bir eyleme kalkışınca olumsuz yanıt alsak bile "en azından denedim" demeliyiz. Mutluluğumuzu emenlerle ömür öldürmek yerine değerimizi yükseltenlerin yanında olmalıyız.
İyi ya da kötü, en dip ya da en yüksek hepsi biziz; bizim kimliğimizin oluşmasında etki eden yegane şeyler. Kendimizi sadece başarılarımızla anmak yerine, düşüşlerimizle de anmalı; her yaramızı sevmeliyiz. Çünkü insan, kabullendiğinde büyüyor...