Satırlarıma bir soru yönelterek başlamak isterim: Düşünsel anlamda, kafasındaki uzvunda saman tarlası barındıranlar, ne cüretle zihniyete atıfta bulunabilirler? Bu sorunun yanıtı o kadar da uzakta değildi oysa! İnsan yine de duraklıyor ama öyle değil mi?
Bundan üç küsur yıl önce, Biliç, “Bilgisi olanların yetkisi yok, yetkisi olanların bilgisi yok” demişti. O sözün anlam derinliğine şimdilerde vakıf oluyorum ne yazık ki.
*
Şimdi siz okurlara kalkıp da “İki tür zihniyet vardır: Şu şunu yapar, bu budur” demeyeceğim. Düşünün, yalnızca düşünün. Öyle bir şey düşünün ki, içinde akla, mantığa, sağduyuya, ilme dair bir şey olmasın. Düşündünüz mü? Bence o zahmete girmenize bile gerek yok, görülenler her şeyi anlatabilecek niteliğe bürünmüş çoktan!
Bakmak çok kolaydır. Görme eylemi ise başaramadığımız, bir ihtimal başardığımızda ise sanki ortada değilmişçesine kanıtlayamadığımız illet bir şeydir. Bu kanıtlanamayışın kaynağı görebilen kişi değildir elbet. Diğerlerinin, kendi gözleriyle görmeyi reddedip başkasının anlattıklarını nimetten sayışındandır.
Silkinmeyen, çabalamayan, sürekli karşına konanla yetinen bir insan asla zihniyet sahibi olamaz. Duyduklarını sürekli diğer insanlara pazarlar durur. Onlar ki göz ve kulak israfıdır. Tabii ona bunu aşılayanın ise bir “çöplük” olduğu aşikardır!
Çöplüğe söz hakkı doğarsa herkesi kendine benzetmeye çalışacaktır. Herkes benzer olursa, bütün farklılıklar sert bir şekilde yargılanacaktır. “Suçlu” ve “masum” kavramları anlamını yitirecek, ana çöplük ne diyorsa o olacaktır. Ve çöplük zamanla diktatörlüğünü ilan edip her renge karşı çıkacaktır. Sistem tekdüzeliğe boğulacak, engellemeye çalışanlar yok edilecektir.
Çöplüklerin aklanıp budaklanmaması için bilgi alışverişi, geniş ve renkli bir zihniyet yelpazesi, bakmakla yetinmeyip gören bir topluluk gereklidir. Aksi takdirde olası bir zihniyetten bahsetmek mümkün değildir. Bahsedilen yalnızca hiyerarşik bir yalan silsilesidir.