1
Tolga Şallı
İlkses Gazetesi Yazarımız

Çevreci Enerji Derneği Başkanı Tolga Şallı

Yazarın Köşe Yazıları

Yerel Yönetimler ve Karbon Ticareti

İklim krizi ile mücadelenin ekonomik anlamda destekleyen mekanizmalardan biri de “Karbon Ticareti”dir. Karbon ticareti kavramı ilk kez 1994 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ortaya çıkmıştır. Ancak 2005 yılında imzalanan Kyoto Protokolü kapsamında anlamı geliştirilmiş ve uygulamaya yönelik kararlar alınmıştır. Kyoto Protokolü’ne ülkemiz 2009 yılında taraf olmuştur. Karbon Borsası iki şekilde işletilmekte olup Zorunlu ve Gönüllü Karbon Piyasası bulunmaktadır.


Yerel Yönetimler ve Çevre Politikaları

Günümüz dünyasında iklim krizi ile mücadelede yerel yönetimlere önemli görevler düşmekte. Atık yönetimi, yenilenebilir enerji kullanımı, çevre sorunlarının önlenmesi, çevresel denetimin gerçekleştirilmesi ve daha birçok konuda yerel yönetimlerin aldığı kararlar tüm kenti ve ülkemizi etkilemekte. Kırsaldan kente olan göç gittikçe artmakta dolaylı olarak çevre sorunları da buna paralel olarak artış göstermekte. Yerel yönetimler, hizmet verdikleri bölgeye uygun çevre politikaları geliştirip uygulaması artık bir zorunluluk.


Yeşil Mutabakat ve Hidrojen Enerjisi

İnsanlık, tarih boyunca çeşitli kaynaklardan enerji üretti. Odundan enerji üretimiyle başlayan bu serüvende, teknolojik gelişmelerle yeni kaynaklardan enerji üretimiyle devam etmekte…


İklim Krizi Ve Depremler

 30 Ekim 2020 tarihinde yaşanan deprem felaketinde yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yaralılarımıza acil şifalar dilerim. Umarım ülkemiz bir daha bu acıları yaşamaz.
 
2020 yılı dünyamız ve ülkemiz için zor bir yıl oldu. Salgın evde kalmamıza neden olurken deprem de sokağa dökülmemize neden oldu. Doğal felaketlerin gittikçe arttığı bir dönemdeyiz. Özellikle iklim krizi artık varlığını iyice hissettiriyor.
 Birleşmiş Milletler (BM) tarafından doğal afetler; toplumun sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel faaliyetlerini önemli ölçüde aksatan, can ve mal kayıplarına neden olan “yerel imkanlar ile baş edilemeyen” doğa olayları olarak tanımlanmıştır. İklim krizinin birçok doğa olayını tetiklemekte olduğu bilinen bir gerçek.
 
Institute of Geology Leibniz Universität Hannover’dan Dr. Christian Brandes ve ekibi bu yönde bazı çalışmalar yürütmektedir. Ekip, depremler ve iklim değişikliği (kutuplardaki erime ve su seviyelerinde yükselmeler) arasında ilişki kurmaya çalışmaktadır (Brandes, 2018). Aynı zamanda Ural Federal Üniversitesi’nden (Ekaterinburg, Rusya) Dr. Adven Masih tarafından da, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sadece sıcaklıklardaki bir kesir artışı olarak görülmemesi gerektiği kuraklık, deniz seviyesinin yükselmesi ve sıcaklığın yükselmeye devam etmesi durumunda sel gibi


İklim Krizi ve Kentler

Son yıllarda iklim krizinin insan yaşamı üzerine yarattığı olumsuzluklarını sıkça görmeye başladık. Aslında beklenen ve uzun yıllardan beri bilim insanlarının söylediklerini yaşıyoruz. Rize’de yaşanan sel felaketi, Polatlı’daki kum fırtınası, Denver’da bir gün 33 derece olan havanın ertesi gün 3 dereceye düşmesi vb. Bunlar sadece bazıları. Dünyanın hakimi olduğumuzu düşündüğümüz sürece bu böyle devam edecek.
Dünya nüfusunun yarısından fazlasının kentlerde yaşamakta ve kentler doğal kaynak tüketiminin yüzde 75’inden, enerji kullanımının yüzde 60 ile 75’inden ve sera gazı salımlarının yüzde 70’inden sorumlu. Dünya Bankası’nın 2018 yılında yayımlanan raporuna göre, iklim krizi nedeniyle 143 milyondan fazla insanın 2050 yılına kadar mahsullerin yetersizliğinden, su kıtlığından ve deniz seviyesinin yükselmesinden kaçacaklarını belirtiyor. Özellikle çarpık ve plansız kentleşme iklim krizi etkisinin çok daha yıkıcı olmasına neden olmakta. Acaba kaç yerel yönetimin sürdürülebilir enerji ve iklim eylem planı bulunmakta kaçının atık yönetimi konusunda iyi uygulamaları var?
İklim krizi ile mücadelede ulaşılabilir çözüm kentlerin doğal yeşil alanlarını korumak ve çoğaltmaktır. Kent ormanlarının çoğalması gerekmektedir. İmar Yönetmeliğinde, “Konut, konut+ticaret, turizm, eğitim, ibadet, sağlık ve spor parsellerinin bahçe mesafelerinde, binanın zemine oturduğu alanın dışında kalan alanın her 30 bin


Yenilenebilir Enerji Yatırımlarının Kırsal Kalkınmaya Ekonomik Destek Modelleri

Ülkemizin ekonomi politikaları, kalkınma hedefleri, nüfusunun artması ve diğer birçok önemli etken sonucu her yıl elektrik talebinde artış yaşanmaktadır. Elektrik talebinin artması yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminin önemlini güçlendirmiştir. Özellikle Pandemi süreci, ülkemizin kendi kaynakları ile oluşturulacak üretim ekonomisinin ne kadar hayati bir mesele olduğunu ortaya koymuştur.
2019 Aralık ayı sonu ile birlikte Türkiye’nin kurulu gücü 2018 yılına göre yüzde 3,07 artarak 91.267 MW’a ulaştı. Kurulu gücün yüzde 28,38’ini doğalgaz kaynaklı santraller, yüzde 22,62’sini barajlı hidrolik santraller, yüzde 11,07’sini ise linyit kaynaklı santraller oluşturdu. Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretim yapan santrallerin kurulu güçleri toplamı 44.767 MW’ı buldu. 2019 Aralık sonu itibariyle santral sayısı 2018’e oranla yüzde 15,71 artarak 8589’ a ulaştı. Mevcut santrallerin yüzde 93’ü özel sektör tarafından yüzde 7’si ise kamu tarafından işletilmektedir.
2019 yılında 304.252 GWh’ lik üretimin yüzde 29,21’lik kısmı hidrolik kaynaklı, yüzde 21,77’lik kısmı taşkömürü, ithal kömür ve asfaltit kaynaklı santraller tarafından gerçekleştirildi. Doğalgaz kaynaklı üretim santralleri, 2018 yılında toplam üretimin yüzde 30,34’ünü gerçekleştirirken, 2019 yılında bu oran yüzde 18.,64’e düşmüştür. Bu düşüşteki


Dünyanın Çevresi

Özellikle sanayileşmenin artmasıyla birlikte doğrusal ekonomi modeliyle çevre kavramı hep göz ardı edildi. Sanayileşmenin getirdiği bilinçsiz tüketim, çarpık kentleşme, plansız ekonomi ve birçok etkenle birlikte tek yaşam merkezimiz olan dünyamızın geleceği maalesef hiç düşünülmedi.
1972 yılında İsveç’te Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi bulunmakta olup bunlar; ABD, Çin, Fransa, Rusya ve İngiltere ‘dir. Küresel Karbon Bütçesi 2019 raporuna göre, 2018 yılında Çin’in atmosfere karbon salımı 10.1 milyar ton oldu ve dünyanın atmosferini en çok kirleten ülkesi oldu. Çin’i, 5.4 milyar ton ile ABD, 3.4 milyar ton ile AB ve 2.7 ton ile Hindistan izledi. Dünyayı en çok kirleten Çin, ABD ve Hindistan’ı sırayla Rusya, Japonya, Almanya, İran, Güney Kore, Arabistan, Endonezya, Kanada, Meksika, Güney Afrika, Brezilya, Türkiye, Avustralya, Birleşik Krallık, Polonya, İtalya ve Fransa izledi. Kişi başına düşen emisyon miktarında ABD 16.6 ton ile Çin’i geride bırakarak birinci sırada yer alıyor. 2018’de kişi başına düşen emisyon Çin’de 7 ton, Avrupa Birliği’nde 6.7 ton ve Hindistan’da 2 ton olarak gerçekleşti.


'Güneş Enerjisi' Çiftçiye Çare Olur mu?'

            Güneş, galaksimizde bulunan 200 Milyar yıldızdan biri. Dünyamızın yaşamasını sağlayan en önemli en önemli yıldız. Yüzey sıcaklığı 5500, çekirdek sıcaklığı ise 15,6 milyon derece. Milyarlarca yıldan bu zamana kadar çevresine ısı ve ışık yayıyor.
            Güneşten yayılan enerjinin sadece 2,2 milyarda biri dünyaya gelmekte ve bu enerji yaşam için temel enerji kaynağı olmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının merkezinin güneş olduğunu söyleyebiliriz. Mesela rüzgar; rüzgar oluşumunun ana nedeni sıcaklıktır. Alçak basınçla yüksek basınç bölgesi arasında yer değiştiren hava akımıdır.
            Ülkemiz, güneş enerjisi ile sıcak su elde edimi açısından dünya genelinde her sene ilk üçe girmektedir. Ancak her ne kadar güneşten elektrik üretiminde hızla yol alınsa da potansiyele oranladığımızda yolun başında olduğumuzu söyleyebiliriz. Ülkemizde çatılara kurulacak güneş panelleri ile 300 milyon dolarlık doğal gaz ithalatını engellenebilecek durumda.
            Tarım sektörü, salgın öncesinde de önemliydi ancak salgın döneminde daha çok farkına varılan bir sektör oldu. Bu


SALGIN SONRASI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

            Birleşmiş Milletler ’in Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, 2012 yılında Rio de Janeiro’da toplanan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nda doğmuştur. Amaç, dünyamızın karşı karşıya olduğu acil çevresel, siyasi ve ekonomik sorunları ele alan evrensel hedefler kümesi oluşturmaktır. 1983 yılında kabul edilip mevzuatımıza giren Çevre Kanunu’nda sonradan yapılan değişiklikle, “Sürdürülebilir kalkınma: Bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişmeyi,” ifade etmektedir. Bu zamana kadar evrensel anlamda, sürdürülebilirlik kavramı çerçevesinde olumlu çalışmaların yapıldığı maalesef söylenemez.
            Son dönemlerde bazı kavramlar ekonomiyi, hükümetleri, sosyal yapıyı, yerel yönetimleri olumlu yönde etkilemeye başladı. Bunlardan biri ve hatta en önemlisi “Döngüsel Ekonomi”. Bu zamana kadar Üret-Kullan-At düzlemi yaşatıldı. Ama artık onun da sonu geldi. Bundan sonra, dönüşüm ve hatta yeniden dönüşüm özellikle endüstrinin olmazsa olmazı olacak. Üretim sistemi içerisinde oluşan atığın, farklı üretim süreçlerinin içerisinde kullanımı işletmelerin hayatında daha fazla yer alacaktır. Bu sayede bir ürünün oluşumu esnasında kullanılan hammaddenin maliyeti azalacak kaynak verimliliği ve çeşitliliği ise artacaktır. Örneğin; giysi üretiminde kullanılan kumaşların sadece %1’ i yeniden kullanılıyor ve bu durum her


Neden 'Mücbir' Neden?

Hayatımızı bir plan içerisinde devam ettirmek, program oluşturup o programa uygun bir şekilde yaşamak belki iyi bir yaşam tarzı olabilir. Ne zaman ne yapılacağı, saat kaçta kiminle görüşüleceği, iş akışına göre nasıl hareket edileceği gibi konular bir plan dâhilinde hayata geçirebiliriz. Ancak hiç ummadığımız bir anda tüm planı programı alt üst eden gelişmeler olabilmekte. Öngöremediğimiz, irademizin dışında olan ve bizden kaynaklanmayan nedenler bu plan ve programı uygulayamaz hale getirebilir. Örneğin şu bizi evlere kapatan, her akşam haber kanallarına kilitleyen ve bizi bir bilinmezlik içinde yaşamaya zorlayan Coranavirüs. Bundan üç dört ay önce kim tahmin edebilir ve kim buna göre bir hazırlık yapabilirdi.
Mücbir kelimesi TDK sözlüğünde “Herhangi bir kimse tarafından alınacak önlemlere karşı, önüne geçilmesi olanaksız, borcun yerine getirilmesine engel, borçlunun iradesi dışında beklenmedik olaylar” olarak tanımlanmıştır.
Bu durum yani irademiz dışında olan, bizden kaynaklanmayan, öngörülemeyen koşullar şirketler için de geçerli. Bir mamul üreten firma düşünün, aldığı siparişleri hazırlamaya çalışıyorsunuz, stoklarınızı kontrol ediyorsunuz, ödeme ve alacak takviminiz belli. Ama her şey bir anda değişiyor. Yada bir rüzgar enerjisi yatırımı yapacak bir şirketiniz var. Yıllarca rüzgar verimliliğini ölçmek için zaman ve para harcıyorsunuz. İhale açılıyor kazanıyorsunuz. Yatırımınızla ilgili idari kararlar veriliyor. Tam sahaya gireceksiniz yada girdiniz. Bazen size dahi


Coronavirüs ve Yenilenebilir Enerji

Merhaba,
Bundan sonra bu köşeden sizlerle sivil toplum, yenilenebilir enerji, iklim krizi, enerji verimliliği ve çevre konularında düşüncelerimizi paylaşacağız. İlkses Gazetesi’ne bu önemli fırsatı bizlere tanıdığı için çok teşekkür ederiz.
Corona!!!
2020 yılı ilk çeyreği hem ülkemiz hem de dünya için zor geçmekte. Coronavirüs..., Kimin başlattığı, biyolojik silah mı değil mi, paça çorbası veya tuzlu suyun yararlı olup olmadığı gibi tartışmalar epeyce devam edeceğe benziyor. Ümit diyoruz ki, tüm dünyanın gündemini oluşturan bu virüse karşı en kısa sürede çare bulunur. Ülkemizde alınan önlemler elbette önemli ancak vatandaşlarımızın günlük hijyen kurallarına uyması ve toplumsal yaşantımızı buna göre uyarlamamız çok daha önemli.
Virüs sadece sağlık sorunu olmasının dışında artık ekonomik bir sorun halini aldı. Uluslararası ticaret, petrol fiyatları, arz – talep dengeleri değişmekte. Geçen hafta petrol fiyatları %30 geriledi. Petrol Üreten Ülkeler Örgütü (OPEC) bu düşüşü engellemek için üye ülkelerle bir toplantı düzenledi ancak bir karar alamadan dağıldılar. Yeni bir döneme mi geçiyoruz, bunu yakında gelecekte göreceğiz. Ancak günümüz dünyasında