Sayfa Yükleniyor...
Özellikle sanayileşmenin artmasıyla birlikte doğrusal ekonomi modeliyle çevre kavramı hep göz ardı edildi. Sanayileşmenin getirdiği bilinçsiz tüketim, çarpık kentleşme, plansız ekonomi ve birçok etkenle birlikte tek yaşam merkezimiz olan dünyamızın geleceği maalesef hiç düşünülmedi.
1972 yılında İsveç’te Birleşmiş Milletler tarafından her yıl 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi bulunmakta olup bunlar; ABD, Çin, Fransa, Rusya ve İngiltere ‘dir. Küresel Karbon Bütçesi 2019 raporuna göre, 2018 yılında Çin’in atmosfere karbon salımı 10.1 milyar ton oldu ve dünyanın atmosferini en çok kirleten ülkesi oldu. Çin’i, 5.4 milyar ton ile ABD, 3.4 milyar ton ile AB ve 2.7 ton ile Hindistan izledi. Dünyayı en çok kirleten Çin, ABD ve Hindistan’ı sırayla Rusya, Japonya, Almanya, İran, Güney Kore, Arabistan, Endonezya, Kanada, Meksika, Güney Afrika, Brezilya, Türkiye, Avustralya, Birleşik Krallık, Polonya, İtalya ve Fransa izledi. Kişi başına düşen emisyon miktarında ABD 16.6 ton ile Çin’i geride bırakarak birinci sırada yer alıyor. 2018’de kişi başına düşen emisyon Çin’de 7 ton, Avrupa Birliği’nde 6.7 ton ve Hindistan’da 2 ton olarak gerçekleşti.
5 Haziran’ı Dünya Çevre Günü olarak kabul eden Birleşmiş Milletler Aralık 2015’de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nda 195 ülkenin onayıyla Paris Anlaşmasını kabul etti. ABD, Kyoto Protokolü’nde olduğu gibi Paris Anlaşması’nın da ülke ekonomisine zarar vereceğini düşünerek anlaşmadan çekildi.
Türkiye olarak dünyayı kirleten ülkeler sıralamasında 15. sırada yer almaktayız. Son dönemlerde çevrenin korunması odaklı birçok proje gerçekleştirilmekte. Fakat istenilen düzeyde olmadığı karbon emisyonunun önlenmesi ve çevrenin korunması anlamında daha fazla bütçe ayrılması, uzmanlar tarafından dile getirilmekte. Yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla elektrik üretilmesi anlamında yavaşta olsa iyi gidiyoruz. Özellikle YEKDEM mekanizması hala soru işaretleri taşımakta. Ancak mevzuatsal anlamda var olan ve idari süreci yavaşlatan uygulamaların kaldırılması gerekmektedir. Yerli ekipmanların üretiminin arttırılmasıyla maliyetlerin düşeceği ortadadır.
Yerel yönetimlere de büyük görev ve sorumluluk düşmekte. Belediyelerin atık toplama ve bertaraf konusunda çok büyük eksiklikleri bulunmakta. Kaynağında ayrımı yapılan atıkların ayrı ayır toplanması ve geri dönüşüm sistemine dâhil edilmesiyle belediyeler, ülkemiz ve çevre kazanacaktır.
Sonuç olarak; devletler uluslararası kuruluşlarında kararlar alıyor. Ancak bu kararların uygulanabilirliğine baktığımızda gelecek için umut vermiyor Çevreyi kirletmenin sanayileşmeyle doğrusal bir bağlantısı bulunmakta. Ancak salgın sonrası için sürdürülebilir kalkınma ve döngüsel ekonomi modellerinin yaygınlaştırılması çabaları, bazı finans kurumlarının fosil yakıt kullanacak enerji yatırımlarına kaynak oluşturmama kararı, karbon piyasasının daha verimli işlemesi için yapılacak çalışmaların varlığı, köprüden önce son çıkış için büyük fırsatlar yaratmakta.