Sayfa Yükleniyor...
Ülkemizin ekonomi politikaları, kalkınma hedefleri, nüfusunun artması ve diğer birçok önemli etken sonucu her yıl elektrik talebinde artış yaşanmaktadır. Elektrik talebinin artması yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminin önemlini güçlendirmiştir. Özellikle Pandemi süreci, ülkemizin kendi kaynakları ile oluşturulacak üretim ekonomisinin ne kadar hayati bir mesele olduğunu ortaya koymuştur.
2019 Aralık ayı sonu ile birlikte Türkiye’nin kurulu gücü 2018 yılına göre yüzde 3,07 artarak 91.267 MW’a ulaştı. Kurulu gücün yüzde 28,38’ini doğalgaz kaynaklı santraller, yüzde 22,62’sini barajlı hidrolik santraller, yüzde 11,07’sini ise linyit kaynaklı santraller oluşturdu. Yenilenebilir enerji kaynaklarından üretim yapan santrallerin kurulu güçleri toplamı 44.767 MW’ı buldu. 2019 Aralık sonu itibariyle santral sayısı 2018’e oranla yüzde 15,71 artarak 8589’ a ulaştı. Mevcut santrallerin yüzde 93’ü özel sektör tarafından yüzde 7’si ise kamu tarafından işletilmektedir.
2019 yılında 304.252 GWh’ lik üretimin yüzde 29,21’lik kısmı hidrolik kaynaklı, yüzde 21,77’lik kısmı taşkömürü, ithal kömür ve asfaltit kaynaklı santraller tarafından gerçekleştirildi. Doğalgaz kaynaklı üretim santralleri, 2018 yılında toplam üretimin yüzde 30,34’ünü gerçekleştirirken, 2019 yılında bu oran yüzde 18.,64’e düşmüştür. Bu düşüşteki en önemli unsur, hidroelektrik santrallerinden elde edilen üretimin artmasıdır.
Birçok bilimsel araştırma gösteriyor ki; yenilenebilir enerji, enerji bağımsızlığı, enerji arz güvenliği, istihdam, çevrenin korunması, ilkim krizi ile mücadele, insan sağlığını koruması gibi birçok yönden olumlu etkileri bulunmaktadır.
Kırsal Kalkınma; kırsalda yaşayan halkın, ekonomik, sosyal, kültürel yapısının sürdürülebilir bir şekilde koşulların iyileştirilmesi olarak tanımlayabiliriz. Kırsalın sahip olduğu değerlerin gelecek kuşaklara aktarılması, kırsaldan kente göçün önlenmesi kırsal kalkınma politikalarının temel amaçları arasındadır.
Günümüz dünyasında devletler özellikle ekonomi alanında arka planda duran, düzenleme ve denetleme rolünde bulunan yapılar haline gelmektedir. Kırsal kalkınmada, enerji demokrasisinin ve kültürünün yerleşmesi, yaygınlaşması açısından değerlendirdiğimizde enerji kooperatiflerinin itici bir unsur olduğu bilinmektedir. Enerjinin tüketildiği yerde üretilmesi, kayıp oranlarının azaltılması, istihdam yaratması, tekelleşmeyi önlemesi, ülke enerji bağımlılık oranını düşürmesi enerji kooperatiflerinin sağladığı yararlardan sadece bazılarıdır.
Enerji kooperatifleri gelişmiş birçok ülkede uygulanan bir ekonomik modeldir. Ülkemizde de gerekli mevzuat oluşturulmuştu. Ancak son dönemlerde yapılan mevzuatsal değişiklikler bu yöntemin uygulanmasını zorlaştırmıştır. Danimarka, Almanya, ABD ve diğer birçok gelişmiş ülkede enerji kooperatifleri ciddi anlamda piyasada yer almaktadır.
1924 yılında yürürlüğe giren Köy Kanunu’muzda “Köy Sandığı” kavramı bulunmakta. Kanunda “Her sene köy namına bir veya daha ziyade tarla ektirerek mahsulünü imece yoluyla biçip elde ettikten ve gelecek sene için tohumu ayırdıktan sonra artanını satarak parasını köy sandığına yatırmak;” ifadeleri yer almaktadır. Köy tüzel kişiliğini koruyan bu köylerin sandıklarına, o bölgede yenilenebilir enerji yatırımı yapanlar, her sene belli miktarda ödeme yapma zorunluluğu getirilebilinir. Mevcut durumda bazı enerji yatırımları, köyde yaşayanlara birkaç konuda destek olunmakta. Köylülerin elektrik faturaları yatırımcılar tarafından ödenmekte, köyün ihtiyacı olan bazı yapıların yenilenmesi veya yapılması, santralde çalışacak kişileri o köylerden tercih etmesi gibi. Ancak bunların hiç biri mevzuat hükümleri doğrultusunda değil sadece yatırımcının inisiyatifine bırakılmış konulardır.
Bir başka yaklaşım vergi geliri paylaşımıdır. Batı Teksas ve Iowa’da Slattery vd.’nin (2011) çalışması yerel toplum üyelerinin, rüzgâr enerji sahalarının konumlandırılmasına bağlı artan vergi gelirleri ve bu gelirlerin hissedilen oranda yerel topluluğa yansıtılması nedeniyle büyük ölçekli rüzgâr enerji sahalarını desteklediğini göstermiştir. Bir başka yöntem ise kamulaştırma işleminden ziyade kiralama yöntemi. Enerji yatırımlarında kamulaştırma en çok kullanılan yöntem. Ancak bu yöntem, idari ve hukuksal anlamda hem uzun zaman alıyor hem de ekonomik anlamda yetersiz kalıyor. Bunun yerine uzun süreli (lisans süresi boyunca) kiralama yöntemine gidilmesinin daha uygun olacağı düşünülebilir. Bu yöntem özellikle kuzey Almanya’da sıkça uygulanmaktadır. Danimarka’da, uygulanan yöntem ise bölge sakinleri ve yerel yönetimler rüzgar ve güneş enerjisi tesislerinin kazancına katılımdır. Hisse sahibi olarak bu tesislerden kazanç sağlayabiliyorlar. Rüzgâr santrali nedeniyle arazisinde değer kaybı olana tazminat ödeniyor. Almanya’da bulunan Starkenburg enerji kooperatifi tarafından 21 çatıya uygulanmış fotovoltaik, 7 rüzgâr türbini, 1 biyogaz tesisi, 1 pelet yakıtlı ısıtma sistemi ve 4 adet elektrikli araba şarj istasyonu bulunmakta olup, enerji yatırımlarının toplam tutarı 19,4 milyon Euro’dur.
Bunun gibi birçok örnek bulabiliriz. Yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretmek, iklim krizi ile mücadelede en önemli gücümüzün olduğu bir gerçektir. Yenilenebilir enerji yatırımı yapılan bölgelerde yukarıda sunmuş olduğumuz yöntemlerle kırsal bölgelerin ekonomik kazanç elde etmeleri sağlanmalıdır. Bu şekilde, kırsaldan kente göçün durdurulmasına veya yavaşlatılmasına destek olunacaktır.