Sayfa Yükleniyor...
Uzun bir rüzgarın peşinden yuvarlanan çalı çırpının bıraktığı izleri yıldızlara armağan eden bir coğrafyanın esmer şiiriydi Altındağ. Gece yarıları uğuldayan yoklukların asılı kaldığı dallardan sözcükleri toplayarak uykularına ve uzun bir serüvenin yelkenine umut toplardı. Çocuktu o her zaman. Çocuk gözlerini hep siyahın ufuk çizgisinde tanrıya uzanan bir merdivenin ilk basamağında bekletirdi. Savur, ilk hayallerin ve masalların renklere girdiği tarihin ayağa takılan taşlarındaki ninnileri hep kuşlara armağan ederek uyurdu kendi saatine. Şarkılar, kuşların aniden yüreğinden kalkışıyla bırakılan dizelerin yine dallardan düşerken çıkardığı seslerin kendisine ulaşan ilahisiydi. Her şey şiirden ve rüzgardan ibaret bir hayatın en sırtında kendi çocukluğunu saklardı. Oyundu hayat. Ölümler de, ara verilen bir gezintinin içindeki acı kahveden düşerdi. Uykularını bölen direniş saatlerinde yüzyıllara at sürer gibi pencereden bakardı sıcak bir yorganın sırdaşlığına. Ve gece bir Şahmeran kollarında uyanan şiirin kendisiydi sürekli işlenen bir gece / dağ bölünmüş ortasından / bin yılım gömülü sevgili Halis, sık sık terleyen avuçlarında ekmek kadar kutsal saydığı dizelerin peşinden koşarken ayağına takılan taşların mermi ağrısını tepesinden geçen sığırcık kuşlarının kanatlarındaki uzun bir çizgiye bakarak geçirirdi. Bu salt taşın yorgunluğu değildi.
Uzun soluklu masallardan kaçıp gelen kuşlar, son şarkılarını söylemek için koşturan çocuklara hüzün bakıp kanat verdiler... Zaman durmuş saatlerin içinde usulca kabuğuna çekiliyordu Çocuklar, çocuk olmanın rengindeydi. Ve uzun kuyruklu bir uçurtmanın peşinden uçarak kuşlara doğru koştular... Kanatlarıyla anılarını saklayarak kondukları Kadifekaleden körfeze son kez uçmanın serinliğini, yağmurun ılık damlalarıyla gözlerine silip sustular Gözleri buğulandı çocukların, kuşlar kanat renklerini kızıla boyayıp attılar yolun taşlarına, hayatın sığındığı renklere, rüzgârın kardeşliğine, kurtuluşa Devrime
Son elli altmış yıldır, dünyanın birçok ülkesinde darbe düzenleyen, katliamlar yapan demokrasi havarisi kesilip bütün mazlum halkların canına okuyan düşmanı hepimiz biliyoruz.
Kenti oluşturanlar, bu kentte yaşayanlardır. Ve bu kentte yaşayanlar bu kentten sorumlu bireyler veya kurumlardır. Bizi ve kurumları da şekillendiren yine içinde yaşadığımız, havasını soluyup, suyunu içtiğimiz, tarihini beşiğimizde sallayıp birlikte büyüyüp değiştiğimiz bu kenttir.
İzmir kaçağı şair dostum Raşit Öztürk'ün işi gücü yok.. Sürekli şairler dergahında illegal toplantılar düzenleyip bizi de baştan çıkarıyor.
İnsan Ve Doğa Arasındaki Savaşı Kimin Kazandığı Belli Değil Ama Karşılıklı Ödenen Bedellerin İnsan Soyunun Geleceğini Tehlikeye Düşürdüğünü Hepimiz Görüyoruz. Doğal Hayat İçindeki Deformasyonlar Hepimizden Bir Şeyler Eksilterek Devam Ediyor. İnsanoğlu Kendi Yaşamsal Sırlarını Çözdü... Gen Haritası İle Birlikte Denetlenmiş Veya Belirlenmiş Bir Doğum-Yaşam Dizgesinin İçine Girdi Bile.
Yaşının ötesinde yalnızlığını bulutlara serperek sürekli hayatı soluyan bir yazarın dünyasına girmek çok zor. Hele bu yazar sesin hüzün ve çoşturucu sınırları arasında at sürüyorsa ve sürekli okyanusun dalgalarıyla boğuşarak yine sesli kanıyorsa okuyucunun da eleştirmenin de işi zor.
Hey Allahım nerden nereye geldik!
Terör örgütlerinin kendilerince inandıkları ve kendilerince haklı oldukları söylem argümanları hep vardır. Yoksa, her biri farklı bir iklimden gelmiş birçok kişiyi, sığınaklarda, yeraltında, zor koşullarda ve psikolojide aynı sahnede tutmaları mümkün değildir.
Nazım ilkokulu bitirmiştir.
Yeryüzü ülkelerinin hemen hemen bütün dillerinde eserleri yayımlanan büyük şairimiz Nazım Hikmetin en az bilinen yönü, çocukluğudur
Biz bir zamanlar çocuktuk Biz her zaman çocuktuk
Çağımızda bireyler, içine düştüğü sanal alemin renkli dünyasında kendi mutsuzluğunun, ve kullanmadığı için edilginleşen ruh yapısının üretici ve kışkırtıcı beyinsel fonksiyonlarının mezarında ağlarken, hızla geçen zaman karşısında acizliği de artmaktadır. Yalnızlığında ve belki de yabancılaşmanın içi boş ve gereksiz yaşam sahnelerinin çürümüş iplerine tutunurken ayakta kalmanın anlamını sorgulamaya bile mecali ve özbenlik pırıltıları kalmamış gibi yorgundur.
Devrimlerin kapısını aralayan rüzgarın, hapishanelerden işkence tezgahlarından arta kalan çığlıklardan oluştuğunu biliyorum
Şiir; hayatın insana bağışladığı ve bütün köreltici faktörlere rağmen korumaya çalıştığı insan olma bilincinin ilkel seziden beslenen özlü söylemidir. Algının körelmemiş insani boyutla hayata akışı ve toplumla paylaşımın en büyülü söz dizgesidir, desem abartı olmaz.
Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez
Bir şairi tanımanın ve yazdığı şiirleri okuyarak keşfetmenin, paylaştıkça çoğalmanın keyfi farklı olur. Hele bu şair bütün insani değerlerini korumuş, rengarenk insan dokusunun kardeşçe yaşandığı bir coğrafyadan beslenmişse.
Cumhuriyetin temeli kültürdür. Büyük önder Mustafa Kemalin bu önemli saptamasını bilen ama işine geldiği gelmediği gibi değerlendiren vatanseverlerin arasında olmaktan utanç duyuyorum.