Sayfa Yükleniyor...
Sanayileşme ve buna paralel olarak iş yerinde gelişen hastalıklar önemli sorunlar oluşturmaktadır. Ülkemiz koşullarında bu konu daha da ciddiyet kazanmış, her yıl yüzlerce işçi, işle ilgili hastalıklar nedeni ile büyük kayıplarının yanı sıra, sakat kalmakta ya da ölmektedir. Bizde burada konuyu kısaca derlemeye çalıştık. Umarım farkındalık yaratırız.
İşle ilgili hastalık nedir?
Çok çeşitli nedenlere bağlı işyerinde oluşan hastalıklardır. Meslek hastalıkları ile aynı gruba sokulmamalıdır.
İşle ilgili hastalık ve meslek hastalığı ayrımı nasıl olmalıdır?
İşle ilgili hastalık (İİH) sayıca daha çoktur. Meslek hastalığı (MH) sayıca daha azdır. Ayırmak gerçekten kolay değildir.
Çok çeşitli nedenlere bağlı olarak görüldüğünden tanım yapmak zordur. İİH’da çalışma ortamı ve koşulları, hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırıp, gelişmesini hızlandırır.
İş ortamındaki etkenlerle çok güçlü özgül ilişkisi vardır diyebiliriz. Çalışma koşulları hastalığın oluşmasında en önemli etmendir.
Bilindiği üzere 28 Temmuz günü, her sene dünyada hepatit günü olarak kutlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) öncülüğünde başlatılan bugünün önemi aslında tüm sağlık bileşenlerinin dikkatini, her yıl 1.34 milyon ölümüne neden olan dünyayı tehdit etmekte olan bir sağlık problemine dikkat çekmektir. DSÖ, 2030 yılına kadar hepatit B ve hepatit C’yi elimine edecek sağlık politikalarını devreye sokmuş ve birçok ülkede bununla ilgili sağlık sistemi içinde ilgili birimlerde mikroeliminasyon programları uygulanmaya başlanmıştır. Ülkemizde de 03.04.2018 tarihinde Sağlık Bakanlığının himayesinde bu konuda hizmet veren VHSD ve TKAD dernekleri, Halk Sağlığı Kurumu, Sivil toplum örgütleri ve sanayi işbirliği ile bir toplantı düzenlenmiş ve “Viral hepatit önleme ve kontrol programını” oluşturulmuştur. Bu programdan beklenen amaç, hastalığın erken tespiti ve tedaviye yönlendirilmesi ile siroz ve kanser gelişiminin önlenmesi çalışmalarının ülke sağlık politikası olarak geliştirilmesidir. Bununla ilgili olarak geliştirilen eylem planında;Çocukluk çağı rutin aşılamada her bir il ve ilçe düzeyinde, her dozda en az yüzde 97’lik aşılama hızına ulaşılması ve sürdürülmesi Risk gruplarının aşılanma düzeyinin tespit edilmesi, aşılama kapsayıcılığının %50 artırılması tanı konulan vakaların yüzde 95’inin bildirimlerinin tam, zamanında, doğru ve tutarlı olarak yapılmasının sağlanması Viral hepatitlerin sürveyansını güçlendirmek için elde edilen verilerin analizlerinin yıllık olarak yapılarak geri bildirim sağlanması kan
Cerrahi alan enfeksiyonu “CAE” (ameliyat bölgesi enfeksiyonu) nedir? Özellikleri nelerdir?
Ameliyat sonrası 1 ay içinde, eğer protez ve inplant takılmışsa 1 yıla kadar sürede gelişen enfeksiyonlardır. Hastane kaynaklı idrar yolu enfeksiyonlarından sonra 2.sırada gelir. En sık stafilokok denen bakteri ile olur. Bu bakterinin antibiyotiklere dirençli tipi olan MRSA ile oluşan CAE’ler son derece ciddidir. Bakteriler diğer vücut bölgelerinden yaraya gelip, orada çoğalarak, uygun ortamda enfeksiyon oluştururlar. Ameliyat uzamış, kişinin savunma sistemleri baskılanmış, şeker hastalığı varsa risk artar. Sağlık personelininin elinde yara olması, cerrahın ameliyat öncesi cerrahi el hijyenine yeterli dikkat göstermemesi, enfekte sağlık personelinin ağzından yayılan damlacıklar, saç ve cilt partikülleri CAE’nin gelişiminde önemli etmenlerdir. Eldiven delinmesi sorun oluşturmaz.
CAE’de diğer önemli noktalar nelerdir?
Ameliyat yapılan yerdeki kılların kazınması, mikrobun cinsi ve direnç durumu, ameliyatın uzun sürmesi, mikrop miktarı (bazı vücut bölgelerinde mikrop miktarı fazladır, örneğin barsaklar) dikkat çeken önemli ölçütlerdir. MRSA’lı hastalar mutlaka izole edilmeli, ameliyat öncesi uygun doz ve sürede enfeksiyondan korunmak için, profilaktik antibiyotik verilmeli, kılların traş edilmesi gerekiyorsa makine ile ameliyattan hemen önce yapılmalıdır, jilet kullanılmamalıdır.
GİRİŞ: Son günlerde giderek artan organ nakilleri, kanser ve kalp cerrahisinde ilerlemeler, ortalama insan ömrünün artışı, hastanelerde, daha doğrusu “Hastane Yoğun Bakım Birimlerinde” hasta yatış sürelerini, hastaya uygulanan girişim sayısını, kullanılan aparat sayısını arttırdı. Bütün bu olaylar paralelinde “Hastane enfeksiyonlarını ve bunların önlenmesini” gündemimize sokmuştur. Gün geçmiyor ki salgın şeklinde “Hastane Enfeksiyonuna” neden olan bakteri tanımlanmasın. Bu konu sadece tıp otoritelerinin değil, basının ve halkın da gündemine girmiştir. Teknik fazla ayrıntıya girmeden, bilinmesi gereken noktaları dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık. Daha önceki bir yazımı güncelleyerek konuyu irdeleyelim.
TARİHÇE: Bundan yaklaşık 165 yıl önce,”Ignaz Semmelweis” 1847’de, Viyana Devlet Hastanesinde yaptığı, gözleme dayanan araştırmaları ile bu konunun başlangıcını oluşturmuştur. Bu hastanede 2 doğum kliniği vardı. Birinde ebe ve ebelik öğrencileri (Bunlar temizliğe ve el yıkamaya son derece önem veriyorlardı), diğerinde doktor ve tıp öğrencileri (Bunlar temizliğe ve el yıkamaya önem vermiyorlardı) doğum yaptırıyorlardı. Doktorların olduğu klinikte enfeksiyonların daha fazla olması, diğerinde daha az olması, dikkatleri “Enfeksiyon Önlemleri”ne çekmiştir.
Hastane Enfeksiyonlarından Ne Anlıyoruz?
Hastaneye başvurup yatırılan veya taburcu olan hastada, kuluçka süresinden fazla sürede
Bu yazıda içinde bulunduğumuz mevsim nedeni ile gıdalarla ilgili çeşitli sorunları yaşayacağımızı düşünerek, kısaca gıda güvenliğini tartışmaya çalışıp, ülkemizde bu konudaki mevzuatı da sırası gelmişken gözden geçireceğiz. Yine sorulu yanıtlı konuyu irdelerken, bu kapsamda yapılan en son çalışmalardan ve enfeksiyon önleme kılavuzlarından yararlanarak, konuyu anlaşılır bir şekilde sizlere aktaracağız. Daha önceki yazımda besin zehirlenmelerinden bahsetmiş olup burada daha ağırlıklı gıda güvenliği üzerinde duracağız. Bir kişide bile farkındalık yaratırsak amacımıza ulaşmış oluruz.
Hastalık yapan mikroorganizmalar besinlere bulaşı:
*Besinin bulunduğu esas yerinde yani kaynağında
*Besinlerin hazırlanıp işlem gördüğü mutfaklarda
*Besinlerin çeşitli işlemleri aşamasında
*İşlenmiş besinlerin taşınması ve servis işlemleri sırasında bulaşır
Enfeksiyon oluşturan mikroorganizmaların gıdalara bulaşını önlemeye yönelik bilimsel amaçlı bir güvenlik sistemi varmı? Varsa adı ve amacı nedir?
Evet vardır, Adı “HACCP VE GIDA GÜVENLİĞİ” (Tehlike analizi ve kritik kontrol noktaları yönetim sistemi)dir. Besinlerle ilgili hijyen ve güvenlik
Gonore veya halk arasındaki ismi ile “BEL SOĞUKLUĞU”, çok eskiden beri bilinen, her türlü cinsel yol ile veya doğum esnasında anneden çocuğa bulaşan bir enfeksiyon hastalığıdır. Etkeni Neisseria Gonorrheae veya Gonokok olarak bilinen bir bakteridir. Tek konakçısı insandır. İnsanda sıklıkla genital (üreme) sistemin alt bölgelerini tutar. Gelişmiş ülkelerde azalmasına rağmen yoksul ülkelerde henüz azalma olmadığı gibi bazılarında artış bile gözlenmektedir. Ülkemizde de önemini korumakta olup, komplikasyonları (istenmeyen etkileri) son derece önemlidir. Bu günkü tıbbi bilgiler ve gelişmişlikle tarihe karışması gereken bu enfeksiyon hakkındaki bilgilerimizi tazeleyelim.
Gonore’de risk faktörleri :
*Cinsel eşin sık değiştirilmesi (çok eşlilik)
*Sosyokültürel seviyede düşüklük
*Yoksulluk
*Genç yaş
*Uyuşturucu kullanımı
*Eğitimsizlik
Gonorede kuluçka süresi:
Erkeklerde birkaç gün, kadınlarda
Bugün yine önemli parazitozlardan (parazit denen mini canlılarla olan enfeksiyonlar) biri olan Giyardiyazdan bahsetmeye çalışacağım. Sağlık alt yapısı bozuk, hijyen kurallarına önem verilmeyen ülkelerde sık gözlenen bu hastalık; Giardia intestinalis denen bir protozoon (tek hücreli canlı demektir) ile oluşmaktadır. Türkiyede en çok gözlenen protozoon enfeksiyonu Giyardiyazdır. Tuvalet eğitimi ve el yıkama alışkanlığı olmayan veya az olan bizim gibi ülkelerde olmasın da nerede olsun. Birçok hastada tesadüfen dışkı tetkiki ile ortaya çıkmakta, hastalar kilo kaybı (özellikle çocuklar), geçmeyen ishal ve karın ağrıları nedeni ile hastane hastane dolaşmaktadırlar. Hastalık maalesef ülkemizde yeterince önemsenmemektedir.
Uzm. Dr. Mustafa Torun
Uzm.Dr. Mustafa TORUN
Uzm. Dr. Mustafa Torun
Bu yazımda çok önemli bir toplum sağlığı konusu olan ve sinsice bulgular veren, ülkemizin önemli sorunlarından biri olan EKİNOKKOKOZİS (Kist hidatik) veya halk arasında bilinen adı ile Kist Hastalığından bahsedeceğim. Azalmış görünmesine rağmen veteriner kontrolü olmadan koyun, kuzu, keçi kesiminin devam etmesi ve yine kurban bayramlarında maalesef sağlık koşullarına uyulmadan yapılan kesimler bu konuyu işlememizi gerektirmektedir. Bir kişi bile bu yazıyı okur ve davranışını olumlu yönde değiştirirse amacımıza ulaşmış oluruz. Konuyu sorulu yanıtlı açmaya çalışalım.
KKKA mevsimsel özellik gösterir (vektör kenelerin hareketleri sıcak iklimde artar). Eski Sovyetler Birliğinde olgu sayısı en fazla Haziran-Temmuz aylarında görülmektedir. Güney Afrika Cumhuriyetinde olguların çoğu ilkbahar ve sonbaharda görülür. Genelde çoğu olgu Haziran-Eylül arasında görülür ama nadiren Ocak ayında bile görülebilir. Ölümler genelde hastalığın 5-14. gününde olur.
Ekonomide Küreselleşen sermaye Olgusu beraberinde paylaşımın tekellerde toplanmasını, bu da yoksulluğu ve açlığı beraberinde getirmiştir.
İnsanların birbirleri, diğer canlılar ve doğa ile ilişkileri tarih boyunca araştırılıp incelenmiştir. Bu konuda birçok sosyal bilim dalları oluşarak bilimsel esaslar belirlenmeye çalışılmıştır. Üretim ilişkileri biçim değiştirdikçe bu ilişkide paralel olarak evrilmiştir. Doktor ve sağlıkçılarla; hasta ve hasta yakınlarının ilişkisinde bu çerçevede düşünmek gerekir.
Deri Döküntüsü ve Ateşten bahsederken aşı konusuna değinmemek olmaz.Son zamanlarda yanlış bir anlayış ve tutumla aşı yaptırmaya karşı bir duruş olsa da bilimsel çevrelerin, bilinçli insanların ve Türk Tabipler Birliğinin bu duruşa karşı halkı aydınlatıcı, bilgilendirici çabalarının sayesinde aşı yaptırmayan ailelerim sayısındaki artış hızı şimdilik ivmesini kaybetmiştir.. Aşı yaptırmayan aileler sadece kendilerini değil diğer insanları da birçok bulaşıcı ve mikrobik döküntülü hastalığa karşı savunmasız bırakmaktadırlar. Gelelim konumuza:Çocuğumuzun ateşini ölçtük 38 dereceden fazla veya ölçmek için elimizde derece yok, ama ateşli olduğunu hissediyor ve çocuğun vücudunun her hangi bir yerinde döküntüler görüyorsak bu durum genellikle virüslerle olan, bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığını akla getirmelidir.Telaşlanmamıza ve panik yapmamıza gerek yoktur. Ancak çocuğumuz bir yaşın altında, genel durumunda belirgin kötüleşme, yeme içmeden kesilme, kulak ve şiddetli baş ağrısı (Tanımlayabiliyorsa) var ve aynı zamanda hızlı solunum, hırıltılı solunum, kusma v.b. durumu saptanmışsa tanı ve tedavi amacı ile sağlık merkezine başvurmak gerekir. Biz burada konuyu dallanıp budaklandırmadan olanak elverdiği ölçüde tıbbi terimlerden uzak kalarak konuyu yine fazla tıbbi terime girmeden toparlamaya çalışalım. Akılda kalması dileğimizdir.
Brusellozis veya halk arasındaki isimleri ile Malta Humması, Süt Hastalığı, Koyun Hastalığı diye adlandırılan bu hastalık ilk defa 1861 yılında Marston tarafından saptanmış olup, bakteriyi Maltada Malta Hummasından ölen askerlerde gösteren ise Sir Davis Bruceu dur. Hastalık insanlara hayvanlardan (Koyun, keçi, sığır, domuz, köpek, geyik, deve, bufalo, bizon ve bazı vahşi hayvanlar) bulaşan, tıpta zoonoz olarak adlandırılan, hayvanlardan insana geçen bir hastalıktır. Bulaş bunların pastörize edilmemiş veya kaynatılmamış süt ve süt ürünleriyle sindirim kanalından ya da hayvanın gebeliğine ait salgı ve materyallerin derideki her türlü zedelenme yolu ile geçişi ile olur.
Son yıllarda ülkemizde ve dünyada neredeyse her hafta yazılı ve görsel basın ile sosyal medyada beslenme ile ilgili bilgilendirme ve haber olmasın..Bazen bu durum inanların aklını karıştırdığı gibi bilgi kirliliğine de yol açıyor.Burada tüm sağlıkla uğraşan bilim insanlarının uzlaştığı konu SAĞLIKLI VE DOĞAL BESLENME olup, genellikle bizim AKDENİZ BESLENME TÜRÜ nün doğruya en yakın olduğu vurgulanmaktadır.Doğru beslenme acaba enfeksiyonları önlemede önemli bir yöntemidir?
Sosyoekonomik ve kültürel düzeyin düşüklüğü birçok bulaşıcı hastalığın da önemli nedenlerinden biridir. Gelişmiş birçok ülkede nispeten çok az görülen ve nerdeyse tıp öğrencilerine eğitim ve öğretim amaçlı olgu bulamama nedeni ile ancak kitaplarda anlatılan, ülkemizde özellikle yoksul bölgelerin hastalığı olarak bilinen Derinin Mantar Enfeksiyonlarını(Özellikle saçlı derinin) gözden geçirmede, bu konuda bilgi sahibi olmada yarar olduğuna inanıyorum.
Son zamanlarda Tedavi Hekimliğinin özelliklede küçük cerrahi ve estetik branşların daha çok para kazandırması paralelinde bu branşlara yönelimi arttırdı. Halkın temel ve toplum Hekimliği sorunları geri plana atılmaya başladı. Neredeyse yeni açılan birçok Tıp Fakültesinde Temel Mikrobiyoloji ve Parazitoloji Eğitimi geri plana atılmış durumdadır. Halk sağlığı sorunlarından önemli bir paraziter enfeksiyonda TENYA dediğimiz şerit biçimindeki parazitin yaptığı enfeksiyon(Enfestasyon)dur.
Son zamanlarda teknolojinin gelişmesine paralel olarak binalardaki tuvalet yapımı giderek alaturka tuvalet yerine klozetli alafranga tuvalete dönüşmesi elle bulaşı mümkün olduğunca azaltmış olup, paraziter enfeksiyonların sıklığında belirgin bir azalma oluştursa da hala el yıkamanın yetersiz olduğu, giderek su fakiri olma yoluna giren ülkemizde sorun hala önemini korumaktadır. Küresel ısınmanın tartışıldığı bugünlerde ülkemizde gözlenmeyen birçok paraziter enfeksiyonun ilerde büyük sorunlara yol açacağı bilinen gerçeklerdir.
Hemen hemen herkes yaşamının bir döneminde karın ağrısı sorununu yaşamış ve bu durumun ne kadar sıkıntılı olduğunu bizzat yaşayarak gözlemiştir. Karın ağrısı sadece tıbbi bir sorunu gösterirken aynı zamanda mecazi anlamda da kullanılmaktadır. Örneğin işsizlik ve hayat pahalılığı ülkemiz için karın ağrısıdır cümlesinde karın ağrısı kalıbı sorunun önemli ve ciddi olduğunu belirtmektedir.