Sayfa Yükleniyor...
“Ülkedeki insanların karnı aç canları kıymetsiz olursa onlar da yönetimi alaşağı etmek için artık kendi canlarından geçerler.” Lao Tzu Karnı aç yatağa giren çocukların olduğu, teyzelerin ve amcaların çöplerden gece yiyecek aradığı bir ülkede bulunmamız artık normal algılanırken, gıda güvenliğinden bahsetmemizin ne kadar zor olduğunu düşündüm… Biz yine de Hipokrat Yeminimiz ve Koruyucu Hekimlik İlkeleri gereğince “Gıda Güvenliğini” sorulu yanıtlı anlatmaya çalışalım… ▪️Hastalık yapan mikroorganizmalar besinlere nasıl bulaşıyor? * Besinin bulunduğu esas yerinde yani kaynağında, * Besinlerin hazırlanıp işlem gördüğü mutfaklarda, * Besinlerin çeşitli işlemleri aşamasında, * İşlenmiş besinlerin taşınması ve servis işlemleri sırasında bulaştığını anımsatalım… ▪️Enfeksiyon oluşturan mikroorganizmaların gıdalara bulaşını önlemeye yönelik bilimsel amaçlı bir güvenlik sistemini konusunda neler söylenebilir? Adı HACCP VE Gıda Güvenlği olup, anlamı “Tehlike Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları Yönetim Sistemi” dir. ▪️Bu Sistemin Amacı Nedir? Besinlerle ilgili hijyen ve güvenlik sorunlarını olanaklar ölçüsünde önlemeye çalışarak en aza indirmektir… ▪️Türkiye’de “Gıda Güvenliği” ile ilgili mevzuatlar nelerdir? * İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik * Portör Muayene Esasları Genelgesi * Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine dair kanun hükmünde kararname * Gıda Üretim ve Satış Yerleri hakkındaki yönetmelik * Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği * Gıda Maddeleri Tüzüğü * Umumi Hıfzıssıhha Kanunu * Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği
“Gençlik kime aitse, gelecek ona aittir.”
Georgi Dimitrov
Öncelikle kuruluşumuzun ve kurtuluşumuzun en büyük adımı olan 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımızı kutluyorum… Bugün Gençlik Bayramını kutlayıp, gençlerimizin beslenme durumunu yazarken, Koruyucu Hekimlik davasını savunan bir hekim olarak TÜİK verileri görünce kahroldum. Bana göre bu veriler siyasi konuma uygun olsa da yine de çok dramatik. Gelin yine konuyu sorulu yanıtlı anlatmaya çalışalım….
Bugün kurtuluşa doğru atılan ilk adımın 105. yılını kutlarken, 18-24 yaş arası gençlerimiz acaba TÜİK’e göre sağlığından memnun mu? Türkiye İstatistik Kurumu Türkiye’deki gençlerin besin durumunu açıklamış. TÜİK’in verilerine göre, 18-24 yaş arasındaki gençlerin yüzde 3,2’si sağlığından memnun değil (Bence bu oranı en az 5 ile çarpın). TÜİK verilerinde Türkiye’de yaşamını sürdüren gençlerin yüzde 10’u sağlığından ne memnun ne de memnun değil diliminde bulunurken, yüzde 89,9’u (?) ise sağlığından memnun olduğunu belirtti…
25 yaş üstü gençlerde memnuniyet durumu TÜİK’e göre nasıl?
25 yaş ve üzerinde yer alan gençlerin yüzde 66,6’sı sağlığından memnun olduğunu belirtirken, yüzde 20,6’sı ise sağlığından ne memnun ne de memnun değil. TÜİK 25 yaş üzerindeki gençlerin yüzde 12,7’sinin ise sağlığından memnun olmadığını ortaya koymuş…
Tüm yaş aralığında gençlerin meyve yeme durumları ne alemde?
TÜİK verilerine göre, 2022 yılında gençlerin yüzde 36,5’i günde bir kere
Dünyanın neresinde olursa olsun, haksız yere birisinin suratına atılan tokadı kendi suratında hissetmeyen kişinin insanlığından şüphe ederim…
Che Guevara
12 Mayıs Pazar günü “Soma Emek ve Demokrasi Güçleri”, ekip çalışmasıyla; 13 Mayıs 2014 yılında meydana gelen Soma Maden İşçisi Katliamının 10. yılı nedeniyle yürüyüş yaptı. Bu katliamı ayrıntısına kadar halka anlatarak suçluları teşhir etti. Emeklerine, yüreklerine uslarına sağlık…
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Merkezi (İSİG) Nisan ayındaki işçi ölümlerini listeledi. Son bir ay içerisinde Türkiye genelinde 163 işçi yaşamını yitirdiğini görüyoruz…
Türkiye’de en zor ve en ağır şartlarda evlerine ekmek götürmek için çalışan, ancak 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününde Taksim’e çıkmak istediklerinde, önüne polis engeli konulan Türkiye’de; son bir ayda 163 işçi yaşamını yitirdiği rapor edilmiş...
İşçi ölümleri en fazla İstanbul ve Antalya’da görülmüş. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSiG) Merkezi Türkiye’de son bir ayda hayatını kaybeden işçilerin Nisan ayı listesini yayınlamış…
İSİG’in verilerine göre, en fazla işçi ölümü Beşiktaş’taki yangında yaşanan ve 46 işçiye mezar olan İstanbul’da yaşanmış. 46 işçinin yaşamını yitirdiği İstanbul’u, 7 işçinin ölümü ile Antalya, 6 işçinin hayatını kaybettiği Sakarya ve 5 işçinin öldüğü Manisa izlemiş...
En fazla inşaat alanında ölümler yaşanmış…
Sektörel bazda bakıldığında ise ilk üç sırada; sırası ile inşaat veya yol
Proleterlerin zincirlerinden başka yitirecekleri bir şey yoktur. Oysa kazanacakları koskoca bir dünya vardır. Karl Marx
Bugün Soma Katliamının 10. Yıldönümü virgülüne noktasına dokunmadan SOMA EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN BASIN AÇIKLAMASINI sizlerle paylaşıyorum…
Susmayalım, susanları uyaralım!..
“13 Mayıs 2024,
On yıl önceydi; plansız, hesapsız daha çok para kazama hırsıyla alınmayan iş sağlığı ve güvenliği önlemleri katledilen 301 can.. 162 işçi ise yaralandı. 255 kadın eşini kaybetti,440 çocuk babasız ve 301 anne, baba evlatsız kaldı. Cumhuriyet tarihinin en büyük, dünyanın yaşadığı büyük işçi katliamlarından biri Soma’nın acısı oldu.
Slogan: Somayı Unutma Unutturma
“Olası kastla insan öldürme”, “neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama”, “bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma”, “taksirle birden fazla kişinin ölümü ile birlikte birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma” suçlamalarıyla açılan dava 2015’te Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlandı.
2016 yılında açıklanan bilirkişi raporunda Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ihmali ve kusuru olduğu belirtiliyordu.
Raporda yer alan Enerji Bakanlığı’na bağlı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MİGEM) ilişkin yapılan değerlendirmede, planlanandan iki kat fazla üretim yapıldığı, üretim artmasına rağmen havalandırmayı sağlayan ana vantilatörün kapasitesinin değiştirilmediği, teknik koşullar arasında gaz maskelerinin işçilerin madenden kaçmasına olanak tanımamasından üretim zorlamasına, maden içi
“Faşizm, burjuvazinin en gerici çevrelerinin menfaatleri doğrultusunda, hayal kırıklığına uğrayan, eski burjuva partilere sırt çeviren kitleleri kendi ağına düşürür.” Georgi Dimitrov. Geçenlerde İzmir Tabip Odası Seçimlerini izlerken birçok çelişki aklıma gelmedi desem yalan olur… Acaba neden ayrışıyoruz? Doğrunun ölçütü tek ise, neden bir odağa ve amaca hedeflenemiyoruz?.. Neden omuz omuza demokrasi mücadelesi yapamıyoruz? Niçin yarışırken bile bazen birbirimize saygıyı yitiriyoruz? Neden özeleştiri ve eleştiri mekanizmalarını çalıştıramıyoruz? Neden akıl değil de duygularımız egemen oluyor? Elbette bu soruları çoğaltabiliriz… Konuya odaklanırken elbette bir düşünceyi ve geniş anlamda kültürü anlamak ve ona saygı duymak demek, onu koşulsuz kabullenmek anlamına gelmez… Hatta içinde yaşadığı toplumda, hele sağlık alanında hiçbir yanlışın olmadığını sanan bir insanın akıl bilgi veya duygu konusunda sorunları olduğuna şüphe yoktur… Bir hekimin içinde yaşadığı sağlık ortamında bazı eksik ve yanlışları bulması, bunun için örgütlü mücadele etmesi çok doğaldır… Hekimin bunları gidererek toplumunu ve özelinde sağlık sistemini geliştirmek istemesi de takdir edilesi bir tavırdır… Ülkemizde sağlık sistemini geliştirmenin yolu siyaset yapmamak değil, bizzat siyasetin ve özelinde sağlık siyasetinin, emekten yana kamucu bir yapıya evrilmesi için örgütlü olarak omuz omuza mücadele etmesi doğaldır… Sosyal Demokratından, Sosyalistine, Sosyalistinden Komünistine, Ulusalcısından Yurtseverine; yani Türkiye’de muhalefeti oluşturan solun, özellikle süreğen Ana Muhalefet Partisinin önemli bir
“Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
“Hiç kuşku yok ki, her ülkenin proletaryası her şeyden önce kendi burjuvasıyla hesaplaşmak zorundadır.” Friedrich Engels
Karl Marx’ın sevgili arkadaşı, yoldaşı Engels: yıllar önce işçi sınıfının mutlaka kendi sermaye sınıfıyla hesaplaşması gerektiğini vurgulamış ve bizlere yol göstermişti. Bunu asla unutmayalım. Türkü sevenler bilirler, Diyarbakır’ın Suzan Suzi Türküsünde; “Karanlık Bastı Bizi” sözü geçer. Her 1 Mayıs geldiğinde bizleri sanki karanlık basıp, ziyaret çarpmış gibi oluruz. Sonra silkinir ve kendimize zor geliriz. Hakkımız olan 1 Mayıs kutlamasını bile elimizden almalarına direnmede zorlanırız…
“1 Mayıs Emek Bayramı ve Haftasını” yaşadığımız bu günlerde aklıma hep efsanevi DİSK başkanları “Kemal Türkler ve Abdullah Baştürk” gelir. Onların sermaye düzenine karşı verdikleri ödünsüz mücadele ve çektikleri çileleri anımsarım. 1 Mayıs 1977 Taksim katliamı beynimin içini kemirir, hüzünlenirim. Unutamam. Unutmak mümkün mü dostlar!..
Taksim meydanındaki “İnterkontinental Oteli ve Sular İdaresi Binası” gözümün önüne gelir. Birilerinin o binalara bir görev için daha önce yerleş(tiril)meleri aklıma gelir. Mitingden önce binaya o birilerinin yerleştirildiklerini hepimizin bilmesine rağmen, kimsenin ses çıkar(a)madığını acı acı düşünürüm. 1 Mayıs katılımcıları olan emekçiler, öğrenciler ve halkın şenlik içinde marşlar söyleyerek Taksim alanına gelmeleri dün gibi gözümün önüne gelir. Hüzünlenirim… Karanlık güçler olarak adlandırılan, halbuki hepimizin bildiği bu görevli katillerin, bir an kendileri için tahsis edilen
“Ön yargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur.” Albert Einstein
“Eğer bu dünyada gerçek barışı öğreteceksek ve eğer savaşa karşı gerçek bir savaş vereceksek, işe önce çocuklarla başlamamız gerekmektedir.” Mahatma Gandhi
“Hayat bir dizi doğal ve kendiliğinden değişimdir. Ona direnmeyin; bu sadece keder yaratır. Bırak olan olsun. İşlerin, istedikleri şekilde doğal olarak ilerlemesine izin verin.” La Tzu
La Tzu; Çin tarihi belgelerine göre milattan önce altıncı bazı kaynaklara göre dördüncü yüzyılda Çuu Devletinin Kuu ilinde (Kǔ Xiàn), yani günümüzdeki Henan eyaletinin Lùyì kasabasında doğduğu bidirilmiştir. Taoizmin kurucusu kabul edilen, önemli bir Çin filozofudur. Yaşamın doğal ve kendiliğinden DEĞİŞİM olduğunu, yaklaşık 2600 veya 2400 yıl önce yaşamış bu filozofumuz söylemiş. Gelelim konumuz olan Ana Muhalefet Partimizde ki değişime…
31 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde Ana Muhalefet Partimiz uzun yıllar sonra birinci parti olma başarısı göstermesine rağmen, daha önce en çok oy aldığı bölgelerde ciddi oy kaybı yaşadığını basit bir araştırma ile görebilirsiniz…
Burada neden ve niçin sorularına sağlıklı yanıt verip, gelecekte tüm demokrasi güçlerinin önündeki bu tür engellleri saptayıp, şimdiden tanı koyarak; bu engelleri gidermek daha kolaylaşır…
Antalya ve Aydın’da dört puana yakın puan kaybeden Ana Muhalefet Partimiz, maalesef bu illeri mercek altına alırsa iyi olur…
Tekirdağ ve Eskişehir’e dikkat edersek; 1 ve 1,5 puan gerilediği fark edilir… Adana’da ise 8 puana yakın bir kayıp yaşadığını özellikle vurgulayalım…
Adana’da İYİ Parti’nin de yüzde 4,26 oy oranında oy aldığını da bu arada unutmayalım…
Doğada hiçbir şey yaratılmaz, hiçbir şey kaybolmaz, her şey değişir." Antoine Lavoisier
“İşin zoruna gideceksin. Her zaman zoru dene. Zoru yapamasan bile, zoru yapmaya çalışarak, hiç olmazsa kolayını yaparsın.” Aziz Nesin
“Kendimi bir nokta olarak gördüğümde, bir bakmışım ki anlamlı bir cümlenin sonundayım…” Yunus Emre
Şüphesiz sonucu tüm yurtta en çok merak edilen il İstanbul olsa da, özellikle Hatay’da nasıl bir sonuç çıkacağı dikkatli gözlerin ilgi duyduğu bir gerçek. Hatay’da CHP’den Lütfü Savaş için yapılan yoğun eleştiriye, tepkiye ve “istenmeyen Adam” ilan edilmesine rağmen; Süreğen Ana Muhalefet Kanadında “Aday bulamadık” gibi bir bahane ile yeniden aday gösterildi. Lütfü Savaş’a en çok tepki gösteren isimlerin arasında gelen Gökhan Zan, TİP’ten Hatay için aday olmuştu. Gökhan Zan adaylığı sırasında yaptığı açıklamada; “Eğer Savaş’ın ismi çekilir ve uygun bir aday olursa, o adayı destekleyeceğini beyan etmişti…” Ama öyle olmadı. Savaş’ın adaylığı kesinleşti. Kimilerinin oy vermeye hazır olduğu Gökhan Zan’a ait ortaya atılan iddialar ve konuşulanlar ile konuşulmayanlara rağmen, seçime bir hafta kala adaylığı sürpriz şekilde geri çekilmiştir. Gökhan Zan konusu ciddi bir sorun olup, burada partiden ve Zan’dan önce, Hatay halkına yapılan bir saygısızlık olduğu bence kesin. Gökhan Zan’ın bahse konu iddiaları zaten ağır yaralar alan Hatay halkı için atılan son yumruk olmuştur…
Depremde yaşananlar, Can Atalay meselesi, en son da Gökhan Zan olayı; Atatürk’ün “Şahsi meselem” dediği canımız Hatay’ın bugün maalesef ne hale getirildiğini varın siz düşünün! Hatay’da olanları irdeleyecek olursak; zoraki
Yazıma başlamadan önce günümüzden 202 yıl önce doğan Mikrobiyolog Louis Pasteur bakın ne demiş? Dedikleri gerçekleşmiş mi? Yanıtını sizler verin… “Hiç kuşkum yok ki, bilim ve barış; cehalet ve savaşı yok edecektir. Ulusların yıkmak, yok etmek için değil, yaşamı yüceltmek için birleşeceğine, geleceğimizi bu yolda, uğraş verenlere borçlu olacağımıza inanıyorum.” Louis Pasteur
“Dünya tehlikeli bir yer. Bunun nedeni ise insanların kötü olması değil, kötülük konusunda bir şey yapmamalarıdır. “ Albert Einstein
Son günlerde medyaya yansıyan görüntülerle akıllara gelen ÇEDES, Türkiye’de var olan eğitim sorununu daha da derinleştirme yolunda emin adımlarla, hatta dörtnala koşa koşa ilerliyor…
Maket Mezarlar, Temsili Kurban Kesimleri, Tarikat Şeyhine Karşı Düzenlenen Programlar aklımıza gelen örneklerden sadece birkaçı…
Konuyu dikkat çekmek için, Koruyucu Hekimlik İlkelerini savunan bir hekim olarak ben bile bu önemli “Karşı Devrimci Atak Tehlikesini” yazmak zorunda kalmışsam, varın siz sorunun ciddiyetini daha iyi anlayın!..
Yine sorulu yanıtlı bu önemli süreci irdelemeye , karınca kararınca ve olabildiğince anlaşılır ve yalın bir şekilde ifade edip, farkındalık oluşturabilirsek ne mutlu bizlere!..
▪️Çedes Deyince Ne Anlıyoruz?
Çedes olarak adından son günlerde sıkça söz edilen, duyarlı insanların korku ile izledikleri bu program; Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum tümcesi ile başlatıldı. Projeye Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığının dahil edildiğini farkediyoruz…
▪️Programın Amacı Ne Olarak Belirlenmiş?
Bilime Sevdalı, Kültüre Meraklı ve Duyarlı, Milli, Ahlâki, İnsani ve Manevi değerlere sahip çıkmak olarak belirlenmiş…
▪️Çedes Programı Nasıl Başladı?
Son günlerde gündeme gelen konuların öncesinde, özellikle yüz binlerce mezunu olmasına rağmen ataması yapılmayan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenlerinin” bulunmasına
Özgür insan, başka türlü karar verme imkanı olan insandır. Rosa Luxemburg
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) 2023 yılının kadın cinayetleri verilerini açıkladı. Platformun verilerine göre; geride kalan yılda 563 kadının ölümü verilere yansırken, bunların 315’i erkek terörü tarafından katledilmiş olup, 248’i ise şüpheli ölüm olarak verilere yansımış. KCDP ihbar ve basın yoluyla kendilerine ulaşan kadın ölümlerini kamuoyuna açıkladı. Platforma ulaşan verilere göre, 2023’de 563 kadın hayatını kaybederken, 315’i erkek terörü tarafından katledilmiş, 248’i de şüpheli ölüm(?) olarak vurgulanmış. Platform tarafından yayınlanan verilere göre; 2018’de 308, 2019’da 360, 2020’de 300, 2021’de 280 ve 2022’de de 334 kadın öldürüldü...
En Güvenli Yer Mezarları Olmuş…
KCDP 2023 yılında öldürülen kadınlardan yüzde 65’nin evlerinde öldürüldüğünü açıklarken, kadınlar için en güvenli yer olan evlerinin kadınlara mezar olduğu bilgisini düşmüş. Platform öldürülen 315 kadının 205’nin evlerinde olduğunu paylaşmış. KCDP tarafından yayınlanan yıl sonu raporunda; kadınların yüzde 31’nin kesici aletle, yüzde 55’nin ateşli silahla öldürüldüğü paylaşılmış. 2023 yılında öldürülen 315 kadından yüzde 58’nin neden öldürüldüğü tespit edilemezken, en fazla bilinenler arasında; Kadınların kendi yaşamlarına dair karar almalarından dolayı ölümler yaşanmış. Bu oran verilere yüzde 70 olarak yansımış. Türkiye’de öldürülen 315 kadından yüzde 41’i evli olduğu erkek tarafından katledilirken; raporda ayrıca evli olduğu erkek tarafından öldürülen 30
“Küresel ısınma; sağlığımızı, ekonomimizi, doğal kaynaklarımızı ve çocuklarımızın geleceğini tehdit ediyor. Harekete geçmemiz gerektiği açık.” Eliot Spitzer
Türkiye İstatistik Kurumu nüfus verilerini sessiz sedasız açıkladı. “Artan yaşam pahalılığı ve işsizlik” ve diğer nedenlere bağlı olarak nüfus azalması ve şehirlerden kırsal kesime tersi göç olgusunu görebiliyoruz. Bu verilerde özellikle yabancı nüfusunun net olarak; ne kadar artıp artmadığını ben göremedim. Sizler görünüz mü? Saydam paylaşım olmadığından, bu verileri maalesef göremiyoruz…
Türkiye Nüfusunun 85 milyon 372 bin 377 kişi olduğu vurgulanmış…
Türkiye’de ikamet eden nüfus, 31 Aralık 2023 tarihi itibarıyla bir önceki yıla göre 92 bin 824 kişi artarak 85 milyon 372 bin 377 kişi olmuş. Erkek nüfus 42 milyon 734 bin 71 kişi olurken, kadın nüfus 42 milyon 638 bin 306 kişi olmuş. Diğer bir ifadeyle toplam nüfusun yüzde 50.1’ni erkekler, yüzde 49.9’nu ise kadınlar oluşturmuş.
DİKKAT!..
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre, ülkemizde ikamet eden yabancı nüfus bir önceki yıla göre 253 bin 293 kişi azalarak 1 milyon 570 bin 543 kişi olmuş. Bu nüfusun yüzde 48.6’nı erkekler, yüzde 51.4’nü kadınlar oluşturmuş... Yıllık nüfus artış hızı 2022 yılında binde 7.1 iken, 2023 yılında binde 1.1 olmuş.
İl ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı yüzde 93 olmuş
Türkiye’de 2022 yılında yüzde 93.4 olan il ve ilçe merkezlerinde yaşayanların oranı, 2023 yılında yüzde 93 olmuş. Diğer yandan belde
“Yalan zeka işidir, dürüstlük ise cesaret. Eğer zekan yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.” Victor Hugo
“Yalan zeka işidir, dürüstlük ise cesaret. Eğer zekan yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretini kullanıp dürüst olmayı dene.” Victor Hugo
“Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.” Sokrates
Burada gayemiz kimseye sadece “TÜİK’in Ölüm Verilerini” aktarmak olmayıp, daha önceki yazdığım “2022 Ölüm Verileri (Pandemi Dönemi) ile bu yazımda 2019 yani pandemi öncesi dönemi ölüm verilerini vererek, bir nebze de olsa iki farklı dönem verilerini karşılaştırmanızı istedim. Böylece “Niçin 2019 Verilerini Yazmadın” sorunuza da yanıt vermiş olacağım… Daha önceki yazımda “TÜİK 2022 Ölüm Verilerini” sizlere aktarmıştım. 2019 sonu COVİD-19 Pandemi başlangıcı olarak kabul edildiğinden, aktardığım verileri 2022 pandemi verileri ile karşılaştırırsanız ne demek istediğim daha iyi anlarsınız. Son söyleyeceğimi başta söyleyeyim; pandemi nedeniyle olan ölümlerin, resmi açıklanan pandemiye bağlı ölüm sayılarının çok üstünde olduğunu görebilirsiniz… Konuyu her zaman olduğu gibi sorulu yanıtlı aktaracağım. Bu şekilde verileri yorumlamak daha kolay olur düşüncesindeyim…
2019 yılında toplam ölen kişi sayısı ve cinslere göre dağılımı ne kadar olmuş?
Türkiye’de 2019 yılında ölen kişi sayısı 435 bin 941 olmuş. 2018 yılında 426 bin 449 İmiş. Ölenlerin %54,6’nı erkekler, %45,4’nü kadınlar oluşturmuş…
2018 ve 2019 yılında kaba ölüm hızı ne kadar olmuş?
Bin kişi başına düşen ölüm sayısını ifade eden kaba ölüm hızı; 2018 yılında binde 5.2 iken, 2019 yılında binde 5.3 olmuş. Diğer bir ifade ile 2019 yılında bin kişi başına 5.3 ölüm düşmüş.
İnsanlar daha çok kendilerinin ihtiyacı olan şeyleri başkalarına vermeye bayılırlar, mesela öğüt gibi. Oscar Wilde
“Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin, savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa, silahlarımız elden ele geçecekse, başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa; ölüm hoş geldi, safa geldi...” Ernesto Che Guevara
Yıllar önce hekim meslektaşımız Che; Ölüm Gerçeğini, “Ölüm Hoş Geldi Safa Geldi” ifadesiyle dile getirmiş. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2022 yılında ülkemiz ölüm verilerini açıklamış açıklamasına ama; kaygılanmadım desem yalan olur. Koruyucu Hekimlik kurallarının maalesef geri plana itildiğini açıkça bu verilerden anlayabiliyoruz. Bir hekim olarak bu veriler karşısında üzüldüm. Avrupa bizi kıskanır mı onu bilemem… Evet gelelim verilere. Bu arada bu verilerin COVİD-19 Pandemi yılındaki veriler olduğunu anımsatayım… Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2022 yılındaki ölüm verilerini açıklaması neredeyse 1.5 yıl olmuş. Ancak benim elime yeni geçti. TÜİK’in verilerine göre 2022’de yurt genelinde 504 bin 839 ölüm olmuş. Ölen kişilerin yüzde 54,6’nı erkekler, yüzde 45,4’nü kadınlar oluşturmuş... Bin kişi başına düşen ölüm sayısını ifade eden Kaba Ölüm Hızı; 2022 yılında binde 5,9 olarak rapor edilmiş. Diğer bir ifade ile kişi başına 2022 yılında bin kişi başına 5,9 ölüm düşmüş. Gelin raporu sorular ve yanıtlar eşliğinde irdeleyelim…
İllere göre kaba ölüm hızı verilerini sıralar mısınız?
•Sinop (Binde 11.7), •Kastamonu (Binde 11.2), •Edirne (Binde 10.3), •Kırklareli (Binde 10.2) Kaba ölüm
Hasan Hüseyin Korkmazgil’i okuyorum. Ozanımızın dizelerine bakınca… Heyecanlanmadım desem yalan olur. Gelin beraber okuyalım…
“Dalgındım dağlar gibi…
Türkülüydüm çınar çınar…
Ne kızarıp giden sarı…
Ne kızarıp gelen yeşil…
Dikilmiş dikmeninde…
Hoşçakal köprüsünün…
Tam da mendil sallıyordum güzel günlere…”
*
Yine “24 Ocak Günü” geldi çattı…
Aydınlarımızın ölümleri…
Geldi asuma…
Hepsi de yüce dağ başında…
Yanar bir ışık gibiydi…
Birer birer söndüler…
Boğazım düğümlendi…
Dilim dolaştı…
Şairin dediği gibi ağlasam mı?
Ağlamasam mı bilmiyorum…
Çağlasam mı, çağlamasam mı?
Onu da bilmiyorum…
Aklıma çok sevdiğim…
Bunaldığım da imdadıma koşan…
Sivas’ın güzelim mi güzelim…
Yüce dağ başında türküsü gelir her zaman…
“Yüce dağ başında yanar bir ışık…
Düşmüşüm derdine olmuşum aşık…
Ağ buğday benizli zülfü dolaşık…
Dividim kalemim yazarım…
Böyle bir yavrunun derdi var bende…
Yar bende oy bende…
Aha ben gidiyom sen hemen ağla…
Yan ağla dön ağla…”
*
Canlar sizleri unutmadık…
Asla unutturmayacağız dedik…
Sizler ölmediniz…
Sonsuza kadar içimizde yaşıyorsunuz…
*
Selam olsun Uğur Mumcuya…
Selam olsun Aydın Güven Gürkan’a…
Selam olsun Mümtaz Sevinç’e…
Selam olsun Fatma Girik’e…
Selam olsun İsmail Cem’e…
*
Yaşar Kemal ustanın dediği gibi…
Sizler o güzel atlara binip gittiniz…
Sevgilerimle…