Canım sıkıldıkça arada kendi kozmik odama dalıyorum.
Bugün de kafamı yer çekimine taktım ve azıcık araştırdım. Hani şarkıcı Pamela’nın bozuk Türkçesiyle “Yer çekimine yenik düştük” gibi.
2.890 kilometre derinlikten Dünya’nın merkezine (6.370 km) kadar uzanır; yani 3.480 kilometre kalınlıktadır. Yoğunluğu dış sınırında 10 g/cm³, Dünya’nın merkezî kısmında ise 13 g/cm³ kadardır.[1] Esas olarak demir-nikel alaşımından oluştuğu sanılmaktadır.[1] Çekirdek, eski literatürde nife terimiyle açıklanan kısma karşılık gelir. Deprem dalgalarının yayılışına bakılarak yapılan araştırmalar, çekirdeğin iki kısımdan meydana geldiğini göstermektedir:
Çekirdek, dış çekirdek ve iç çekirdek olmak üzere iki kısma ayrılır. Dış çekirdek, 2.890–5.000 kilometre arasında yer alır ve kalınlığı 2.110 km’dir. Burada yoğunluk 5,5’dan 10’a kadar çıkar ve P dalga hızı ise 13.6 km/s’den 8.1 km/s’ye düşer. Enine deprem dalgaları (S dalgaları) bu kısma sokulmadıklarından dış çekirdeğin sıvı olduğu sonucuna varılmıştır. İç çekirdek ise 5.000-6.370 kilometreler arasında, yani Dünya’mızın tam merkezinde yer alır ve katıdır. Kalınlığı 1.370 kilometredir. Dış ve iç çekirdek arasındaki yoğunluk 12,3, sıcaklık ise 4.300 °C (4.570 K)’i bulur. Dış ve iç çekirdek arasındaki en önemli fark, dış çekirdekte demir-nikel alaşımı magma ergimiş hâlde iken iç kısımda çok yüksek basınç etkisiyle kristal hâlinde olmasıdır. İç çekirdekte yoğunluk 13,6 g/cm³, sıcaklık ise 6.300 °C (6.570 K)’dir. İç çekirdeğe yoğunluğunun çok fazla olması sebebiyle ağırküre anlamında barisfer de denilir.
Peki tüm canlıları daha doğrusu boşlukta yer kaplayan her şey olan maddeleri ayakta tutan bu muhteşem güç yani mıknatıs olmasaydı neler olurdu? Bir gez göz atalım.
Bakıyorsun mitinglerde palavra sıkan politikacı tam konuşmanın en hararetli orta yerinde havada turluyor, İzmir’de konuşmaya başlıyor ve kendini Kars’ta buluyor ve farkında olmadan Karslılara “Sayın İzmirli hemşehrilerim” diyor tıpkı Erzurum mitinginde Tansu Çiller’in “Samsunlu hemşehrilerim” demesi gibi.
Bir banka soyguncusu düşünün: “Eller yukarı bu bir soygundur, herkes yere yatsın” insanlar yere yatamıyor yer çekimi olmadığı için havada asılı kalıyorlar.
Başka bir örnek:
Anne baba oğluna kız istemeye gidiyorlar kız damat adayı için hazırladığı tuzlu kahveyi alıp salona gelemediği gibi kendini başka bir evde yer değiştirmiş olarak elinde kahve tepsisiyle buluyor. Damat ise şaşkın o sırada elinde çayla gelen Murtaza’yı görüyor.
Marangoz çivi çakacak bir türlü çakamıyor, kaynakçı demiri kaynatacağına yanlışlıkla yoldan geçen birinin g.tünü kaynatıyor filan.
Bakkal alışveriş yapan müşterisinin parasının üstünü yanlışlıkla başka müşteriye veriyor. Bakıyor ki az önceki müşteri havada uçuşuyor.
Herkes havada uçuştuğu için kimse trene, otobüse, minibüse, otomobile binmiyor ve böylelikle trafik kirliliği de oluşmuyor.
Düşünüyorum da “keşke yer çekimi mıknatısı olmasa mıydı acaba?”, diyorum.