Sayfa Yükleniyor...
Gazeteci Erbil Tuşalp, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf tarafından düzenlenen etkinliklerle İzmir’de anıldı. Tuşalp’in gazeteciliğinin anlatıldığı etkinlikte duygu dolu anlar yaşadı
NURETTİN BAKİ
Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV), ‘Erbil Tuşalp Gazetecilik Günleri’ düzenledi. Bu kapsamda 3 Eylül 2020 tarihinde hayatını kaybeden Tuşalp, İzmir Kent Kütüphanesi’nde düzenlenen etkinlikle anıldı. Etkinliğe, Gazeteci Prof. Dr. L. Doğan Tılıç, gazeteci Coşkun Aral, Gazeteci Mete Çubukçu, Gazeteci Zafer Arapkirli ve TAKSAV İzmir Temsilcisi Yasemin Sağlam, katıldı.
1980 BİR MİLAT!
Sözlerine Gazeteci Erbil Tuşalp’ı anarak başlayan Gazeteci Prof. Dr. L. Doğan Tılıç, şunları söyledi: “Medya atmosferi diye bir kavram var. Bu kavram içinde toplumsal kültür ve birçok tanım var. Biz bu kavramları incelerken, nasıl bir atmosfer içerisinde gazetecilik yapıldığına bakmamız gerekiyor. Yani gazeteciliğin yapıldığı yerin medya atmosferine bakmamız gerekiyor. Medya sahiplik yapısı dediğimizde 1980 bu noktada bir milat. Medya sahiplik yapısı radikal şekilde değişti. Geleneksel medya sahipleri sektörden hızla temizlendiler ve yerlerine yeni medya sahipleri geldi. Yeni medya sahipleri asıl işleri gazetecilik dışında olan büyük holdingler oldu. Time Warner’ın yönetim kurulunda olan kişilerden birkaçı FedEx, Philip Morris ve Hilton gibi şirketlerin yönetim kurulunda. Bu yapı her şeye müdahale ediyor. Türkiye’de farklı olarak iktidarla bütünleşmiş bir medya sahiplik yapısı oldu. Bütün bu koşullara rağmen bir sorumluluğumuz var. Gazetecilik doğruyu söyleme mesleğidir. Yalan söyleyerek kendinize gazeteci diyemezsiniz. Gazetecinin doğruyu söylediğine dair güven kaybı olduğunda gazetecilikte fiili olarak bitmiş demektir.”
AFGANİSTAN’DA TEKRAR YAŞANIYOR!
Gazeteci Coşkun Aral ise, “Bugüne kadar tanık olduğum olayların tamamı bugün Afganistan’da tekrar yaşanıyor. 1983’te Sovyetler Birliği’ne karşı mücadele eden gruplarla tanıştık. Afganlar Afganlara karşıda savaşıyordu. Ben o dönem gittiğimde Türkiye’den hiçbir ajansla bağım yoktu. 1983’te AFP bu bilgileri yayınladı. Ben tekrar 90’lı yıllarda ve 2000’lerde tekrar gitmeye başladım ve tarihsel dönüşümün her sürecine tanıklık etmiş oldum. Hayatımın en önemli dönemlerini Lübnan’da yaşadım. Lübnan’daki iç savaşta bir köyün katliamına tanıklık ettik. Öldürülenler tamamen sivillerdi. Tüm dünyadaki medya çalışmalarının da objektif olduğunu söyleyemeyiz. Barışı savaşın içinde aramak zor ama bunu yapmaya çalışıyoruz. Özellikle Türkiye’de bu durum çok zor” diye konuştu.
GAZETECİNİN MİLİYETİ YOKTUR!
Mete Çubukçu, “Gazetecinin milliyeti yoktur denir. Habere gittiğimiz zaman milliyetle baktığınız zaman objektiflik kavramı tamamen yok olur. 2003 yılında ABD Irak’a girdiğinde, 1 Mart tezkeresi onaylanmadı. Ben o dönem bir yazı yazmıştım. Eğer ‘Türk askeri Irak’a gitseydi haberleri nasıl yapacaktık?’ diye. Objektifliği en azından asgari düzeyde bile yaparsanız, söyleminizi nötr tuttuğunuz zaman seyirci bunu anlıyor. Direnişçi kimdir? Terörist kimdir? Bu kavramları doğru kullanmak çok önemli. Savaş durumlarında medyada değişebiliyor. 90’lı yıllardan beri Güneydoğu’da çok haber yaptım. O dönemde bölgede gerçekten bir savaş vardı. Kullanacağımız terimler seyirci üzerinde çok önemli” dedi.
HER ZAMAN SAVAŞA KARŞI OLMALIYIZ!
Faruk Bildirici ise şunları kaydetti: “Gazetecilik yaparken neye karşı olduğumuzu bilmek çok önemli, neyden taraf olduğumuzu da bilmek çok önemli. Gazetecilik yapıyorsanız her zaman savaşa karşı olmak zorundasınız. Erbil abinin bana öğrettiği en önemli şeyde teslim olmamaktı. Türkiye’de Erbil abi her dönemde eline geçen bilgileri bir şekilde topluma ulaştırıyordu. Türkiye’de gazetecilik yaparken hiç olağan bir dönem görmedim. Biz öyle bir dönemden geçiyoruz ki her zaman savaşa karşı olmalıyız. Türkiye’de barış gazeteciliği hiçbir zaman içselleştirilmediği için havuz medyası hiçbir zaman savaşa karşı bir yayıncılık yapmadı. Türkiye Suriye’deki savaşa müdahil olurken gazetecilerin büyük çoğunluğu barış çağrısı yapamadı. Bütün ağır sonuçlar yaşanırken, bu ülkenin gazetecilerinin büyük çoğunluğu hala savaşa karşı çıkmıyor. Gazeteci her koşulda, her durumda savaşa karşı olmak zorunda.”
Haber Merkezi