- Yerel
- 08.02.2025 17:23
İzmirin Ödemiş İlçesine bağlı Lübbey Köyü, Türkiyenin en ilginç köylerinden biri. Hayalet Köy olarak anılan Lübbey, verdiği göçler sonucunda bugün sadece 3 kişinin yaşadığı bir yer haline geldi
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
Usta oyuncu Şener Şenin başrolünde oynadığı Züğürt Ağa filmini çoğunuz bilir. Bir göç hikayesini ele alıyordu film. Köylerinden koparılan, kültürlerini bir tarafa bırakmak zorunda kalan köylülerden ve hatta otoritesini temsil eden çizmelerini satmak zorunda kalan bir ağadan söz açıyordu film. Filmin en vurucu noktası ise Satılık Köy Haraptar tabelasıydı. Şimdi bir Haraptar Köy vakası ile yine karşı karşıyayız. İzmirin Ödemiş İlçesine bağlı Lübbey Köyü ulaşım, elektrik, iletişim, su ve daha birçok sıkıntıdan dolayı 300 haneden üç kişilik bir yere dönüştü. Bu üç kişinin kaderini ise yalnızlık çiziyor. Şehre karşı direnen köylünün yalnızlığına ise kahveci Mehmet Güler eşlik ediyor. 13 yıl boyunca çok fazla kazancı olmamasına rağmen her gün köye gelerek oradakilere çay, kahve veren, sohbetini eksik etmeyen Güler, Vefa borcu bu. Son bir kişi kalana dek geleceğim dedi. Gülerin en büyük arzusu ise, köyde bulunan tarihi caminin onarımının yapılması. Restore edilmediği takdirde bu tarihi cami yıkılacak ve köyü merak eden ziyaretçiler de dahil kimse ibadetini gerçekleştiremeyecek. Cemaat olarak namaz kılmaya hasret kaldıklarını belirten Güler, caminin yıkılması durumunda kendi kahvesinin de zarar göreceğini, caminin yakınından geçenlerin ise tehlike altında olduğunu kaydetti. Köyün tek meraklısı bizler değildik. Muhtar Ali Uysaldan aldığımız bilgilere göre yurt dışından yönetmenlerin gelip köyde film çekeceği söyleniyor. Çünkü köy öylesine bir görüntüye sahip ki tam anlamıyla bir film karesi. Ve bu film karesini andıran evlerden 48inin restore edilmesine karar verildi. Restore edilmek için tescillenen evler en yakın zamanda onarılmaya ihtiyaç duyuyor. Aksi halde büyük bir mirası taşıyan Lübbey haritadan silinecek.
Hafta sonu Lübbeyin sadık köylülerini ziyaret ettik. Gitmeden önce Hayalet Köy tanımına çok takıldığımız için ön yargılarımız da yok değildi. Ödemiş merkezden uzaklaşıp ormanların arasına girdikçe tedirgin olmamak zaten elde değil. Ta ki bizi gülümseyerek karşılayan ve sofralarına davet eden o güzel insanları görene dek. Hafta sonu olduğu için köyü ziyaret eden kişiler de vardı. Bu kişilerle köyün zamanla yok olması üzerine konuştuk ve konuştukça köylünün yaşadığı göç dramına tanıklık ettik.
TAM BİR HAYALET KÖY
Lübbey, bundan yaklaşık 30 yıl önce, göçle boşalıp, neredeyse tam bir hayalet yere dönüşmüş Ege köyü. Bugün köyde sürekli yaşayanların sayısı parmakla sayacak kadar az. Küçük Menderes havzasında, Bozdağın eteğinde, beş yüz metre yükseklikte bir köy olan Lübbey; kaderine terk edilmiş, birçoğu yıkılmış evleri ve onları terk etmeyen son sakinleriyle var olmaya çalışıyor. Türkmen yerleşiminin özgün karakterini taşıyan, Lübbey Köyünü terk etmek istemeyen kişiler, bir hayat mücadelesi vererek geçimini tarımla, hayvancılıkla sürdürmeye çalışıyor. Köy, yılın bazı dönemlerinde fotoğraf tutkunlarının akınına uğruyor. Bölgeye gelen kişiler, kendi haline bırakılan ve hayalet şehri andıran köyün birçok noktasını görüntüleyerek, tanıtımını yapmaya çalışıyor. Sadece fotoğraf tutkunlarının değil tez ödevi olan üniversite öğrencilerinin ve yönetmenlerinde adresi. Öyle ki yurt dışına kadar namı yayılmış ve oradaki yönetmenler tarafından da keşfedilmek istenmiş.
SON BİR KİŞİ KALANA DEK
Sürekli ziyaretçi akınına uğrasa da köylüleri terk etmeyen bir isim var. Her gün Ödemişten Lübbeye gidip gelen ve orada kahvecilik yapan Mehmet Güler. Güler her gün motoruyla kilometrelerce yol katederek 3-5 müşteriye odun ateşinde çay yapıyor, köye ekmek getiriyor. Köylülerin hayatla bağlantısını güçlendiren Güler, Bu köyde bir kişi kalsa dahi ben gelip bu kahveyi açarım. Burayı terk etmeyeceğim dedi. Doğup büyüdüğü köye olan vefasını, köye gelip kahvehaneyi açık tutarak gösteren Güler, bazı günler müşteri azlığı sebebiyle benzin parasını bile çıkaramıyor, bazen de demlediği çayı geri döküyor. Lübbeyin zamanla terk edilmeye başladığını söyleyen Güler, şunları anlattı: 30 yıl önce Lübbeyde çok kişi yaşıyordu. Neredeyse 300 hane vardı. Geniş araziler, otobüs, dolmuş, elektrik, su olmadığı için insanlar imkanı olan diğer köylere göç etmeye başladı. Özellikle Çamyayla Köyüne elektrik bağlanınca buradan gidenler çok fazla oldu. Ben de burada doğdum büyüdüm. Şu anda çocuğumun okulu nedeniyle Ödemiş merkezde yaşıyorum. Artık burada sadece yaşlılar kalıyor. Geçen sene 7-8 kişi varken, bu sene 3-5 kişi ancak yaşıyor. Bu köyü terk etmeyenler hayatlarını kaybettikçe köy nüfusu da günden güne azalmaya başladı.
BARİ BİR CAMİMİZ OLSUN
70 yıllık köy kahvesini açarak Lübbeyi ayakta tutmaya çalıştığını ifade eden Güler, şunları söyledi: Burası terk edilmiş vaziyette. Ben de terk ettiğimde burası tamamen biter. Bazen şehirden dostlarımız köyü merak edip geliyor. Onlara çay ve su ikram ediyorum. Ben de gelmesem burada hiç kimse olmaz. Köyü ayakta tutmaya çalışıyoruz. Burası tarihi bir köy. Yıkılmak üzere olan tarihi camilerinden de bahseden Güler, Cami yıkılmak üzere. Acilen onarılması lazım. Yıkıldığı zaman can ve mal kaybı olacak. Benim kahvemde tehlike altında. Elimizden geleni yapıyoruz ancak kimse bizi duymuyor. Namaz kılacak yer yok. Bari bir camimiz olsun. Köyümüz restore edilirse turistler gelir ve köy kalkınır. Köye can gelir. Bize sahip çıkılmasını istiyoruz diye kaydetti. Köy kahvesinde günde en fazla 15 bardak çay satabildiğini dile getiren Güler, Buraya haftanın bir günü manav gelir. Bir gün de gezici bakkal gelir. Köy halkı ihtiyaçlarını bu şekilde karşılar. Ekmeğe ihtiyaçları olduğunda beni arıyorlar ve onlara ekmek getiriyorum. Elim boş gelmiyorum. Burada sohbet ediyoruz, bazen didişiyoruz. Bazen köy 3 kişiye dar geliyor. Yeri geliyor birbirimizi arıyoruz. Gelmediğim günler telefonum susmuyor. Neredesin hadi gel diyorlar. Güzel bir diyalogumuz var. Akşam eve döneceğim zaman ise o son bakışlarını unutamıyorum dedi.
PERDENİN ARDINDA İKİ YALNIZ BAKIŞ
Köyün kadınlarından biri o gün Ödemişin pazarına gitmişti. Onunla tanışamadık ancak yılların eskitemediği bir çiftle rastlaştık. İbrahim dede ve eşi Mürüvvet teyze balkonlarından selam verdiler bize. Ardından duygularını dile getirdiler: Kahve açıldığında hemen buraya geliyoruz. Çayımızı içip sohbet ediyoruz. Köyde üç kadın vardı. Biri bu sene ölünce iki kadın kaldık. Kahveye gelen tek kadın benim. İkindiye kadar kahvede insanlarla sohbet ediyorum, sonra da evime dönüyorum. Bir şeye ihtiyacım olduğunda Mehmete telefon ediyoruz, getiriyor. Canımız çay çekince gelip çay içiyoruz. Köyde insan olmadığı için canımız sıkılıyor. Buraya gelip Mehmet ile sohbet ediyoruz. Şebeke çekmediği için Lübbeyde telefonla ilgilenmek imkansız. Burada yaşayanların belki akıllı telefonları yok ve belki dünyada olup bitenlerden çoğu zaman habersizler ama bizden çok daha mutlular diyemiyoruz. Çünkü böyle bir yaşamı onlar da istemiyor. İstedikleri ise köylerinin daha iyi şartlara sahip olması. Ve restore edilecek olan 48 yapının acilen ayağa kaldırılması. Aksi halde Lübbeyden geriye sadece bir taş yığını kalacak.