- Eğitim
- 13.05.2025 21:08
YKS sınav sonuçlarının açıklanmasının ardından üniversite adayları hedefledikleri üniversiteler için tercih yapmaya başladı. Peki, bu süreçte ebeveynlere düşen görev nedir? Gençler süreç içerisindeki bunalımı nasıl atlatacak?
SULTAN GÜMÜŞ KAYA / ÖZEL HABER
Hedefledikleri üniversitelere girebilmek için bu yolda ilk aşama olan Yükseköğretim Kurumları Sınavı’na (YKS) giren öğrencilerin puanları geçtiğimiz günlerde açıklandı. Bazı öğrenciler dilediği puanı alırken, büyük bir kitle ise ne yazık ki hayal kırıklığı yaşadı. Üniversite tercihlerinin yapılmaya başlandığı bu süreçte, ebeveynlere düşen sorumluluğu ve gençlerin yaşadığı psikolojik bunalımın çözümünü ele aldık. Öğrencilerin özellikle böyle bir dünya düzeninde umutsuzluğa kapılmaması ve doğru kararlar alabilmesi için nasıl bir yol izlemesi gerekiyor? Yaşamlarına son veren ya da yurtdışına gitmeyi tercih eden gençler söz konusu iken yetişkinler olarak Z kuşağına çok mu fazla yükleniliyor? Z kuşağının ebeveynlerinden istediği nedir? Tüm bu soruları Uzman Klinik Psikolog ve Avrupa Birliği Uzmanı Metin Olataş ile konuştuk.
ALTIN KURAL: SAKİN OL!
“Hem öğrenciler hem de veliler zorlu bir seneyi geride bıraktılar” diyerek sözlerine başlayan Olataş, “Herkes için stresli olan sınav hazırlığı ve sınava girmenin sonunda başka bir stresli döneme gelindi: ‘Tercih Dönemi’. Bu süreç de en az diğerleri kadar zor ve stresli olabilmekte. Ancak süreçle başa çıkabilmek mümkün. Sınav senesinde stres yönetimini becerebilen ailelerin işi bu süreçte de diğer ailelere göre daha kolay olacaktır. Altın kural: Sakin ol, elindeki puana ve imkâna odaklan ve ona göre gerçekçi hedefler belirle. Bunu yaparken hem öğrencinin hem de ebeveynlerin birbirlerine kulak vermesi ve birbirlerini suçlamadan duyması, dinlemesi oldukça önemli. Artık ‘şöyle olsaydı, böyle olurdu’ demenin hiçbir önemi yok, olumsuz etkisi çok” bilgisini paylaştı.
ELİNDEKİNE ODAKLAN
Olataş, sözlerine şöyle devam etti: “Eldekine odaklanmak gerekir. Yani ‘elimdeki puan, daha doğrusu sıralama nedir, neye denk gelmektedir ve bununla ne yapabilirime’ odaklanmak konu hakkında atılacak ilk ve en önemli adım olacaktır. Nesnel bir değerlendirme yapabilme aşamasına geldikten sonra ise sıra hedefi belirlemek. Pek tabi hem öğrencinin hem de ailenin bu ana kadar sahip oldukları hedefler vardı. Eğer eldeki sıralama bu hedeflerle örtüşüyorsa zaten ortada bir sorun yok demektir. Esas sorun sıralamaları açıklanmadan önceki hedef ile sıralamada uyumsuzluk olduğu zaman yaşanmaktadır. Böyle bir durumda da ailenin bir araya gelip yeniden bir değerlendirme toplantısı yaparak işe başlaması sağlıklı olacaktır. Bu toplantıda da aile bireylerinin geçmişle alakalı, yani ‘sınava neden hazırlanmadın’ ya da ‘neden böyle bir sonuç geldi’ vb. konuşmalardan uzak kalması sürecin idare edilmesini kolaylaştıracaktır. Yeni hedefler belirlemek, bu hedefleri belirlerken de ailenin maddi durumu ve öğrencinin hedefleri arasında uyum sağlamaya çalışmak aile içi mutluluğun ve huzurun sağlanması açısından yararlı. Aksi halde ileride yaşanacak bir olumsuzlukta aile bireylerinin birbirlerini suçlama, sorumluluğu üzerine yıkma, vb. durumların yaşanması çok da şaşırtıcı olmaz.”
SOSYAL DESTEKTEN UMUDU KESİP…
“Her can bir dünyadır ve her bir canın yitirilmesi ayrı ayrı birer kıyamet olayıdır” ifadelerine yer vererek, yaşamlarına son veren gençlere de dikkat çeken Metin Olataş, “Canın kıymetinin üzerinde başka bir değer düşünmeyi dahi düşünmemek gerekir. Ancak insan her şeyden özellikle kendisinden ve çevresinden ‘sosyal destekten’ kelime anlamı ile umudu kesip, kendini tam anlamıyla yoksun hissettiği zaman ve kendisine tutunacak ufacık bile bir dal parçası bulamadığı zaman hayatından vazgeçmeyi düşünebilir. Bunun için özellikle çocukların, gençlerin ve hatta yetişkinlerin ilk olarak aileleri ve daha sonra arkadaşları tarafından yalnız bırakılmamaları ve koşulsuz şekilde duygusal anlamda desteklenmeleri en büyük koruyucu önlemdir diyebiliriz” dedi.
GENÇLER HALA BİR UMUT TAŞIYOR
Yaşadığı ülkeden ümidi kesip yurt dışı planları yapan gençler için de konuşan Olataş, “Bu durum, gençlerimizin hala bir umut taşıdığının ve hayatlarını devam ettirmeye yönelik çabalarının olduğunun göstergesidir. Keşke bu umutlarını ve hayallerini yaşadıkları topraklarda sürdürebilseler; ancak bu çok yönlü başka konular silsilesine bağlı olan bir durum. Her şeye rağmen doğru zaman geldiğinde yurt dışına çıkan gençlerimizin ciddi bir kısmının geri dönüp, orada edindikleri bilgi birikimleri ve deneyimleri ile ülkelerine katkı vermeye devam edeceklerine dair umudum var” bilgisini paylaştı.
“Yetişkinler olarak Z kuşağına çok mu fazla yükleniyoruz? Z kuşağının ebeveynlerinden istediği nedir?” sorusunu da yanıtlayan Olataş, “Esasında bu sorunuz her dönemin, her jenerasyonun sorusu ve sorunu. Her zaman genç jenerasyon kendinden önceki jenerasyon, yani ebeveynler ve yetişkinler tarafından anlaşılmadıklarını ve kendilerinin haksızlığa uğradıklarını düşünürler ve dile getirirler. Bu sorunun Z kuşağı ile iyice belirgin ve ‘göze batar’ hale gelmesinin sebebi ise 2020’li yıllarda yaşanan hayatın eski zamanlara göre ciddi anlamda bir değişime uğramış olmasıdır” dedi.
BİRLİKTE ‘İYİ’ OLABİLMEK!
Olataş, son olarak “Bu durumla başa çıkabilmenin en temel yolu ise öncelikle yetişkinlerin şu anda içinde yaşadıkları dünyayı tanımaktan geçer. Diğer yandan gençlere de bazı sorumluluklar düşmektedir. Onlarında sadece kendi farklılıklarına odaklanmaya ara verip bugünün yetişkinlerinin bugüne kadar izledikleri yolları ve yaşadıkları süreçleri anlamaya çalışmaları var olan çatışmaların azalmasına etki edecektir. Her iki taraf da birbirini anlamaya ve öğrenmeye çalıştıkça birlikte yol alabilmek, anlaşılır olmak ve birlikte iyi olabilmek mümkün olabilecektir” sözlerini kullandı.