- Gündem
- 12.05.2025 20:55
Kent siyasetinin önemli aktörleri Soyer, Yücel ve Kocaoğlu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunan CHP’li Bayır, seçim gündemine ilişkin ise “38 yıllık siyasi hayatım boyunca iktidara bu kadar çok yaklaştığımızı görmedim” dedi
GÜNÜN MANŞETİ - İLKSES Gazetesi’nin kent siyasetinin önemli isimlerini ağırladığı ‘Perşembe Sohbetleri’nin bu haftaki konuğu Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İzmir Milletvekili Tacettin Bayır oldu. Kent ve ülke gündemine dair çarpıcı açıklamalarda bulunan Bayır, ekonomik krizin geldiği noktayı saha gözlemleri üzerinden anlattı. Seçim ve adaylık hakkındaki soruları da yanıtlayan Bayır, gündemden düşmeyen tartışma konusu merkezi hükümetin İzmir’e yatırımlarına da ayrı bir parantez açtı. Tunç Soyer’in Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda geçen 3 yılını değerlendiren Bayır, gelecek dönem başkan adayı için ise çarpıcı bir çıkışa imza attı. Geçmiş dönemlerde il başkanlığı da yapmış bir isim olarak CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel’in performansını yeterli bulup bulmadığı da sorulan Bayır, iktidara geldiklerinde hayata geçirecekleri temel konuları açıkladı.
BORCUMU ÖDEMEK İÇİN SİYASETE GİRDİM
Yoksul bir köy evinde dünyaya geldiğini belirten Bayır, “Ülkeye borcum var ve borcumu ödemek istiyorum” diyerek siyasete girdiğini söyledi. Bayır, “Ben bu ülkeye borçluyum. Çünkü 1960 yılında Karaburun’un Mordoğan köyünde tütün rençberinin çocuğu Tacettin Bayır’ım. Yoksul bir köyün yoksul bir evinde doğdum. Tütün para etmediği için 1960 yılında ben henüz 6 aylıkken babam gelip İzmir’de evlerin en ucuz olduğu İkiçeşmelik’te kiralık ev tutuyor. Kırık dökük bir ev. Ondan sonra hayat mücadelemiz başlıyor. Yoksulluk olduğu için 10 yaşında sokağa çıktım. Kolumda sepet Kemeraltı’nda Nergiz çiçeği satardım. Yapmadığım meslek dalı da kalmadı. Yaptığım bu işlerden dolayı ben hiçbir zaman gocunmadım. Bunlarla büyüdük. Bu da beni ticarete yönlendirdi. Akşam Ticaret Lisesi’nde okuyup, gündüz çalışıyordum. Sonra 18 yaşında ‘Kendi işimi kuracağım’ dediğimde annem-babam inanmadılar. Ben de elimde alet takımıyla sokak sokak panjur işi yapmaya başladım. 7-8 ay boyunca bu şekilde 17 bin TL kazandım. Biriktirdiğim bu parayla dükkan kiralayarak panjur dükkanımı açtım. Hayatım roman derken hikaye değil, hakikatten romanlık bir hayatım var. 18 yaşında işyerimi açtım, kendi alanımda 23 yaşında vergi rekortmeni oldum. O zamanlar yanımda 70 kişi çalışıyordu. Bu ülke bana altımdaki arabayı, yazlığımı, kışlığımı verdi artık ben bu ülkeye ne verebilirim diyerek siyasete bulaştım” dedi.
İZMİR CEZALANDIRILIYOR!
Kent gündeminde sık sık yer alan ‘İktidar İzmir’e üvey evlat muamalesi yapıyor mu’ tartışması hakkında da açıklamalarda bulunan Bayır, “Benim terazim şu... Bir Konya iline bakarım, AKP’nin güçlü olduğu ile. Bir orta sınıf olan Bursa’ya bakarım. Bir de başarısız oldukları İzmir’e... Ne kadar vergi ödemiş, karşılığında ne kadar liralık yatırım almış? Doğru terazi budur. Kayseri 40 verip 30 yatırım almışsa, İzmir 40 verip 5 yatırım aldıysa bu haksızlıktır. İzmir cezalandırılıyor tabiî ki. Bunun başka tarifi var mı? İzmir’de Aziz Kocaoğlu döneminde ve ondan öncesindeki belediye başkanlarının başlattığı metro meselesi tamamen İzmir’in kendi imkanları ve kaynaklarıyla yapılmıştır. Oysa açın bakın İstanbul ve Ankara’ya... Melih Gökçek döneminde tamamen devlet desteklidir metronun. Buna rağmen onların yaptığı ihaledeki maliyet İzmir’dekinden daha pahalıdır. İZBAN’da devlet ve yerel yönetim olmak üzere iki ortaklı bir işletme. Zaman zaman problemler çıkabiliyor. Aslında neyi paylaşamıyoruz? Hepimizin derdi bu gemiyi yüzdürmek değil mi? Ama bizim derdimiz gemi batmasın iken, birileri yan taraftan biz bu gemiyi nasıl ele geçiririz hesabı yapınca, çocuklarının gemiciklerini düşününce olmuyor! Bakış açımız farklı. Biz bu ülkeye nasıl hizmet edebiliriz peşindeyiz. Birileri acaba vekil olursam nasıl dokunulmazlık zırhını elde ederim diye geçmişte birtakım hatalar yapmış. Birileri de ben nasıl köşeyi dönerim, devletten nasıl ihale alırım peşinde” diye konuştu.
İKİSİNİN DE FARKLI MEZİYETLERİ VAR
Tunç Soyer’in Büyükşehir Belediye Başkanlığı koltuğunda geçen 3 yılını değerlendiren Bayır, “Her insanın kendine göre bir stili var. Aziz Kocaoğlu belediye başkanı iken ben il başkanıydım. Aziz Bey ile yeri gelir birbirimize sert de dalardık. Yeri gelir oturur çözüm de üretirdik. Herkesin farklı bir çalışma yöntemi var. Aziz Bey inanılmaz eli sıkı, ekonomik anlamda kasayı elinde tutan ve ayağını yorganına göre uzatan tipik bir Anadolu esnafıydı. Şu yaptığın işlerin reklamını yap, gökdelen dikiyorsun ama kibrit kutusu gibi pazarlayamıyorsun başkan diyordum, kızıyordu bana. Belediyenin kredi notunu yükseltti çünkü ayağını yorganına göre uzattı, bu işleri bilen bir adam. Sevgili Tunç Başkan’ın da koltukta 3. yılı. Onun da farklı meziyetleri var. Aziz Bey’deki meziyetleri Tunç Bey’de arama. Ama Tunç Bey’deki meziyetleri de Aziz Bey’de arama. Tunç Bey yabancı dil biliyor, yurtdışında İzmir’i tanıtmaya çalışıyor, kruvaziyerle buraya turist getirmeye çalışıyor. İzmir’i marka yapmaya çalışan, buna gayret eden, ona göre çok doğaçlama müzik çaldığı zaman zıplayıveren bir adam Tunç Bey. Aziz Bey’de bunu bulamazsın” ifadelerini kullandı.
BENİM GİBİ HER İKİSİNİ ANLAYAN BİRİ…
Gündemden düşmeyen Buca metrosu ihalesine de değinen Bayır, gelecek dönem başkan adayı için ise çarpıcı bir çıkışa imza attı: “Birileri sürekli engel çıkarırsa geriye dönüp baktığınızda 3,5 yıllık süreçte hiçbir şey yapılmamış gibi görünecek. Biz Buca Metrosu’nun temelini attık. Ama başlamak için hükümetten talep edilen o para lazım. Zaten sistem kendi gelirleriyle kendini geliştirebilen, kazanan bir sistem. Gelirleriyle kendi taksitlerini ödeyebilen bir sistem. Böylece otobüsler ortadan kalkacak. Hem hava kirliliği azalacak hem de mazot tüketimi düşecek. Belediye de dengelenecek. Çocuklarımıza da böylece daha yaşanılabilir bir dünya bırakmış olacağız. Özet olarak, Aziz Kocaoğlu’nun İzmir kentine farklı hizmetler kazandırdığını düşünüyorum. Turizm, spor, eğlence konularında Aziz Bey’in ağır kaldığını düşünüyorum. Tunç Bey’in ise tam tersine o konularda atak yaparak açığı kapattığını düşünüyorum. Dolayısıyla durumu dengeleyecekler. İnşallah gelecek olan bir sonraki başkanımız benim gibi her ikisini de anlayan biri olur.”
YÜCEL YAVAŞ YAVAŞ PİŞİYOR
Geçmiş dönemlerde il başkanlığı da yapmış bir isim olarak CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel’in performansını yeterli bulup bulmadığı sorulan Bayır, “Bu soruyu bir buçuk yıl önce soruyor olsaydınız ‘eksikleri var’ derdim. Tüm bu söyleyeceklerimi Yücel’in kendisine de ifade etmiştim. Ama bugün sorduğunuzda ‘artık öğrendi’ diyebilirim. İl başkanlığı hakikaten çok zor bir iştir. 7-24 itfaiye eri gibi telefonun açık olacak. Herkese yardım edecek, sorunları çözeceksin. Karşılığında maaş almayacaksın. Ben en kritik dönemde il başkanlığı yaptım. Aziz Bey, Alaattin Bey bir başka ismin il başkanı olmasını istedi fakat Sayın Kılıçdaroğlu tüm bu ısrarlara rağmen beni il başkanı yaptı. Ben haberlerden öğrendim il başkanı olduğumu. Talebim olmadığı halde o koltuğa oturuldum. Niye? Sorunları çözebilelim diye. Deniz Yücel de bu anlamda yavaş yavaş pişiyor. Bunun bir okulu yok. Hukuk ya da iktisat fakültesini bitirmeniz il başkanlığını iyi yapabileceğiniz anlamına gelmiyor. Siyaset çok bambaşka bir durum” yanıtını verdi.
İKTİDARA BU KADAR YAKLAŞTIĞIMIZI GÖRMEDİM
“38 yıllık siyasi hayatım boyunca iktidara bu kadar çok yaklaştığımızı görmedim” diyen Bayır, seçim gündemine ilişkin şunları söyledi: “Ben bunu İzmir’de gezip, çalışma yapmış biri olarak söylemiyorum. 7 yıldır 40 vilayet gezdim. ‘Elim kırılsaydı da vermeseydim’ diyen o kadar çok insan gördüm ki. Eskiden biz kırsala giderken akşam saatlerini seçerdik. Neden? Çünkü çiftçiler gündüz tarlada olurdu. Şu an ise ne yazık ki öğlen de gitseniz, akşam da gitseniz kahvehaneler insan kaynıyor. İnsanlarımız ekmeyi, biçmeyi bırakmış. Para kazanamadığı için üretimden vazgeçmiş. Teslim olmuş, havlu atmış artık… Belirli meslek grupları, hakimler, savcılar, siyasetçiler, askerler, gazeteciler inanılmaz derecede yıpratıldı, itibarsızlaştırıldı. Diyalog, konuşma şekli bozuldu artık. Siyasetçilerin konuşmalarında alaycı bir üslup hakim. İnsanları iten, ötekileştiren, dışlayan… Kucaklama, affetme, barış dili yok! Devamlı kavga dili var. Başına bir iş gelmesin diye toplum kendini gizlemeye, korumaya çalışıyor” dedi.
BU KARAR O MASADAN ÇIKMALI
Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı tartışmasına yönelik görüşlerini aktaran Bayır, “6’lı masa çalışmaları bir tarafta sürerken, farklı siyasi partilerin üst yönetim organları varken herhangi bir siyasetçinin çıkıp ‘Benim gönlümden geçen isim bu’ demesini doğru bulmuyorum. Bu karar o masadan çıkmalı, hepsi birlikte buna karar vermeli. Tekrar etkin bir parlamenter sisteme dönmek için özgürlüklerden, adaletten, bağımsızlıktan yana olan bir Türkiye’yi kurma hayali ile bir araya geldi bu insanlar. Masada yer alan kişiler her konuda yüzde yüz örtüşüyorlar diye bir şey yok. Tamamen örtüşemezler, yaşam felsefesine aykırı. Fakat birinci şart saraydan kurtulmak, savurganlığa son vermek. Türkiye’de şu an inanılmaz bir savurganlık var. Sürekli vatandaşa kemer sıktıran bir yönetim söz konusu. Fakat kendileri asla kemer sıkmayı düşünmüyor” şeklinde konuştu.
‘ÖN SEÇİM’ VURGUSU
Milletvekili seçimlerinde ön seçimin önemli bir kriter olduğuna dikkat çeken Bayır, “Geçmişte de günümüzde de en fazla ön seçim diye haykıran vekilim. Milletvekili seçimlerinde bir ön seçimin yapılması gerektiği taraftarıyım. Özellikle büyükşehirlerde bu ön seçimin son derece gerekli ve önemli olduğunu düşünüyorum. En fazla üye kaydedenin değil halka dokunan kişilerin vekil adayı olması önemli bir konu. Ben 38 yıllık siyasi hayatımda pek çok alanda halkla iç içe oldum, olmaya da devam ediyorum” ifadelerini kullandı.
LİYAKAT VE ADALETİ SAĞLAYACAĞIZ
İktidara gelmeleri durumunda ilk olarak yapacaklarını anlatan Bayır, şunları söyledi: “Düzeltmek bizim zamanımızı alacak ama bu konuda en önemli şeylerden bir tanesi dövizin kontrol edilmesi. Çünkü ilk kontrol edilmesi gereken Türk Lirası’nın değer kaybını durdurmaktır. Merkez Bankası üzerinden siyaset olmamalı. Çünkü siyasetçiler gelir ve gider ancak Merkez Bankası ve devlet kalıcıdır. O zaman gelen partiye göre yönetilmemeli Merkez Bankası. Merkez Bankası vatandaş ve devlet çıkarları ile yönetilmelidir. Bankanın bağımsızlığına müdahale etmeyeceğiz. Ekonomide kural yok, kral var. Bu kral ne derse ekonomide o oluyor. Faizler düşmeyecek diyor düşmüyor, düşecek diyor düşüyor. Asgari ücret bu olacak diyor o oluyor. Dolayısıyla bizim artık ekonomide kral değil kurala ihtiyacımız var. En son 5 Şubat 2009’ta toplanan Ekonomik ve Sosyal Konseyi tekrar toplayacağız. Devlette liyakat ve adaleti sağlayacağız. Derhal siyasi ahlak yasasını çıkaracağız. Yani herkes siyaset yapmayacak. Milletvekili olmanın bir etik kuralları da olacak sadece yazılı kağıttaki diploma meselesi değil. Rüşvetçileri, devlet malına el uzatanları, yolsuzluk yapanları, tüyü bitmedik yetimin hakkını yiyenleri devletin üstünden uzaklaştırmamız gerek. Çünkü içeriden sürekli kurt gibi kemiriyorlar. Bunu 4 ay gibi kısa bir zamanda yapacağız. Arkasından kamu-özel sektör işbirliğinde dövizle belirlenen işbirliklerini, gelir garantilerini ivedilikle Türk Lirasına çevireceğiz. Dünya standartlarında kamu ihale yasası, bütçe disiplini sağlayacağız, TBMM’de kesin hesap komisyonu kuracağız, dijital altyapıyı güçlendireceğiz, sanayicinin katma değerini ihracata yönelik destekleyeceğiz.”
1 GÜNDE ÇÖZERİM DEMEK YALAN OLUR
“Bu enflasyonda mutfaktaki yangını 1 günde çözerim demek yalan olur” sözlerini kullanan Bayır, “Mutfaktaki yangına Sayın Genel Başkanımız ve Bilim Kurulu’muz 6 ay gibi bir süre istiyor. Eğitimdeki düzelme için 2 yıl istiyoruz. 2 yıldan önce düzeltemeyiz. İşsizlikle ilgili kademeli 4 yıl süre istiyoruz. Biz onlar gibi hayal satamıyoruz. Onlar ayı bile parsellemeye başladılar. Aya gidiş biletlerinin bile koltuklarını satıyorlar bizim ayaklarımız yere basıyor öyle havada değiliz. Biz işsizliği 4 günde çözeriz dersen çözemezsin kardeşim. İşsizliğin çözümünde meslek liselerini OSB’lerin içine yapacağız. Çocukları yarım gün okula gidecek, yarım gün fabrikalarda çalışacak. Onlara ekonomik katkı sağlayacağız. Köy çocuklarının hepsini eski köy enstitüleri modeli gibi köy çocuklarını ve gariban çocuklarını biz devlet olarak okutacağız. Kendi para kazanmasının da önünü orada başlatacağız. Başka türlü işsizliği engelleyemeyiz. Avrupa’da 30 sene önce Belçika’da Decuininck’in fabrikasını gezmiştim. 30 sene önce fabrikanın içinde meslek lisesi vardı. Adamlar 30 yıl önce bunu çözmüşler biz hala meslek liselerini kapatıp imam-hatip lisesi yapıyoruz. İmam olmasın demiyoruz, her camiye bir imam yeter de bu kadar imamı ne yapacağız. Akıl alır gibi değil” dedi.
KENARDA DURACAK ADAM DEĞİLİM
Bayır, gelecek dönem milletvekili adaylığı ya da siyasetin içinde farklı bir pozisyonda olup olmama konusundaki soruya da şu yanıtı verdi: “Siyaset benim için yaşam biçimi. Siyaseti sonlandırmam gibi bir şey olmaz, sağlığım el verdiği sürece partim tepe tepe kullansın. Ama milletvekili ama il başkanı ama sade üye olarak kullanır... Bu ülkeye borcum var ve borcumu ödemek isterim. Bu saatten sonra siyasi ve ekonomik özgürlüğünü kanıtlamış birisi olarak benim 7 yıldır verdiğim hizmetin örgüte ne verdiğimi bıraktığımı görmek adına bir ön seçim yapılması talebim vardı. Şu anda 28 tane milletvekili arkadaşımız var. İzmirli olan var olmayan var. Burada halka gelip dokunanı var, dokunmayanı var. Peki, nasıl bir sınava tabi tutacaksınız parti olarak? Koyarsınız sandığı, sorarsın 140 bin parti üyesine; sizce hangisi olmalı diye. Ben omurgalı dik bir adamım vermişsem hakkını beni tekrar yapsınlar. Örgütün içinden gelen insan kaçmaz örgüte sahip çıkar, terk etmez partiyi. Dolayısıyla Genel Başkan ‘Gel Tacettin Başkan bizim sana ihtiyacımız var, tecrübelerinden faydalanacağız’ derse biz de devam ederiz çalışırız. Ama olmazsa da ölmem yani. Birileri gibi değilim o konuda. Olsa da olur olmasa da. Ama ben kenarda duracak bir adam değilim mutlaka bir şeyler yaparım.”