- Gündem
- 16.05.2025 13:49
Türkiye’de beden bağışının az olması nedeniyle anatomi dersleri ‘kadavrasız’ işleniyor. Sıkıntıyı ithal kadavralarla gidermenin maliyeti ise oldukça yüksek. “Kadavra görmeden mezun olan anatomistler var” diyen akademisyenlere göre tek çözüm, bağış sayısının artması
ÇAĞLA GENİŞ - ÖZEL HABER
Tıp eğitiminin temel taşı anatomi, anatomi eğitiminin de olmazsa olmazı kadavra uygulamaları… Ancak Türkiye’de beden bağışının az olması nedeniyle ciddi bir kadavra sıkıntısı yaşanıyor. Bu sebeple anatomi derslerinin çoğu, simülasyon ve plastik maket üzerinde işleniyor. Yeterli beceriyi kazanamayan tıp öğrencileri, ilk deneyimlerini hastalar üzerinde kazanmak zorunda kalıyor. Bağışların düşük olmasının yanı sıra sahipsiz cesetlerin ‘yönetmeliğe rağmen’ üniversitelere haber verilmeden gömülmesi de yurtdışından yapılan kadavra ithalatının önünü açıyor. İthal kadavraların maliyeti ise oldukça yüksek. Özellikle devlet üniversitelerinin bu maliyeti karşılayacak bütçesi yok. ‘İnterra Sağlık’ adlı bir firma, tıp fakültelerine eğitimde kullanılmak üzere ABD’den kadavra ithalatı yapıyor. Kadavra ithalatının yıllık hacminin yaklaşık 4 milyon TL olduğunu belirten İnterra Sağlık Genel Müdürü Fatih Kabadayı, bütün şeklinde ithal edilen kadavraların 60 bin TL’ye kadar çıktığını söylüyor. “Kadavra görmeden mezun olan anatomistler var” diyen akademisyenlere göre; sorunun giderilmesinin tek bir çözümü var. O da bağış sayısının artması!
MÜZE ÖRNEĞİ GİBİ SERGİLİYORUZ
Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği (TAKAD) Beden Bağış Komisyonu Üyesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Doç.Dr. Servet Çelik, bağış azlığı nedeniyle az sayıda üniversitenin kadavra üzerinde uygulamalı eğitim yapabildiğini belirtti. Her tıp öğrencisinin mezun olmadan önce insan bedenini iyi tanımak için kadavra üzerinde anatomi dersi alması gerektiğini söyleyen Çelik, “Çünkü hastanelerde verilen sağlık hizmetinin kalitesini fakültede verilen eğitimler belirliyor. Kadavra bağış sayısı ne kadar artarsa, doktor adaylarının alacağı eğitimin kalitesi de artacaktır. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, en çok kadavra bulunduran üniversitelerden biri olmasına rağmen öğrencilerimize kadavra üzerinde uygulama yaptıramıyoruz. Bu yıl bağış yoluyla üniversitemize gelen kadavra sayısı yalnızca 3! Anca önceden hazırlanmış kadavrayı müze örneği gibi sergiliyoruz” dedi.
İTHALATA MECBUR KALIYORUZ
İthal kadavra maliyetlerinin oldukça yüksek olduğunun altını çizen Çelik, üniversitelerin çoğunun bunu karşılayacak gücü olmadığı için plastik maket üzerinde eğitim verdiğini, bütçesi olanların ise yurtdışından kadavra ithal ederek sorunu çözmeye çalıştığını ifade etti. Anatomistler olarak kadavra ithalini etik açıdan doğru bulmasalar da mecbur kaldıklarını dile getiren Çelik, “Elimizde kadavra olmadığı için ithal etmek zorunda kalıyoruz. Sağlık Bakanlığından lisans alan bazı ticari firmalar, üniversitelerin talebiyle Türkiye’ye ithal kadavra getiriyor. Bu kadavralar yalnızca derslerde kullanılmıyor. Hekimler, yeni ameliyat teknikleri geliştirebilmek ya da cerrahi kurslar düzenlemek için de kadavraya ihtiyaç duyabiliyor. Bugün çok saygın tıp fakülteleri arasında kadavrasız eğitim verenler var” şeklinde konuştu.
CİHAZI DENEYECEK KADAVRA BULAMADIK
Adalet Bakanlığının ‘Sahipsiz cenazelerin kadavra olarak eğitim kurumlarına verilmesi’ konusunda talimatı ve yönetmeliği istenilen şekilde uygulanmıyor. Yetkililer bu yönetmeliği fazla dikkate almıyor, verilen izinlerle bu tür cenazeler genellikle defnediliyor. Bağış kısırlığı, öğrencilerin aldığı eğitimin kalitesini düşürdüğü gibi yeni teknikler üzerindeki bilimsel çalışmaları da yavaşlatıyor. Üniversite bünyesinde geliştirdikleri yeni bir ameliyat cihazını kadavra üzerinde deneyemedikleri için dünyaya pazarlama konusunda zaman kaybettiklerini anlatan Çelik, “İdrar kaçırma ve organ sarkması ameliyatlarında kolaylık sağlayacak yeni bir patentli cihaz geliştirdik. Bu tamamen yeni bir ameliyat tekniğiydi. Uluslararası bir firma bu cihazı bizden satın almak istedi. Cihaz, Türkiye’den yurtdışına satılan ilk cihaz olacaktı. Ama cihazı hastaya uygulayabilmemiz için önce bir kadavra üzerinde deneme yapmamız gerekiyordu. Ama biz deneme yapacak kadavra bulamadık. Daha sonra bir profesör, annesinin bedenini kadavra olarak üniversitemize bağışladı ve biz çalışmamızı tamamlayabildik. Şimdi cihazın seri üretime geçip tüm dünyaya pazarlanmasını bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
KULLANILDIKTAN SONRA DEFNEDİLİYOR
Toplumun beden bağışı konusunda yeterince bilgisi olmadığını dile getiren Çelik, bilimsel çalışmaların ardından kadavraların ailelere teslim edilerek defnedildiğine dikkat çekti. Çelik, “İnsanlar kadavraların sonsuza kadar kullanıldığını zannediyor. Kadavralar bilimsel çalışmaların ardından mutlaka defnediliyor. Yani kadavra olmak dini vecibeleri yerine getirmeye engel değil. Genellikle bir yıllık bilimsel çalışmanın ardından defnedilen kadavralar, Türkiye’de bağışların yetersizliği nedeniyle, daha çok çalışma yapılabilmesi için en az 3 yıl sonra gömülebiliyor. Bağış az olduğu için biz mümkün olduğunca elimizde tutmaya çalışıyoruz. Çünkü elimizde başka kadavra olmuyor! Bazen yakınları arayıp, ‘Üzerimizde inanılmaz bir toplum baskısı oluştu. Herkes mezar yeri soruyor; biz geri almak istiyoruz’ diyor. Öyle bir durumda mecburen veriyoruz” dedi.
KADAVRA GÖRMEYEN ANATOMİSTLER VAR
“Hiç kadavra görmeden mezun olan anatomistler var” diyen Çelik, sorunun giderilmesinin tek bir çözümü olduğunu söyledi. O da bağış sayılarını arttırmak. Bunun da ancak ikna yöntemiyle olabileceğini vurgulayan Çelik, “Hiç kadavra görmeden, kadavraya dokunmadan, kadavrayı diseke etmeden anatomist olanlar var. Yardımcı doçent ya da nöroloji profesörü olmasına rağmen eğitim kurslarımıza gelen ve hiç kadavra görmemiş kursiyerlerimiz var. Sanıyorlar ki, atlaslardaki gibi atardamarlar kırmızı, toplardamarlar mavi… Bu kabul edilebilir bir şey değil” açıklamasında bulundu.
ÖLDÜKTEN SONRA DA ÖĞRETECEK!
Muğla Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Elemanı Mustafa Deniz Yörük, bedenini doktora eğitimini tamamladığı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne bağışladı. Çünkü öldükten sonra da öğrencilerine bir şeyler öğretebilmek istiyor. Kadavra olmadan yapılan eğitimlerin hatalı öğrenmeye yol açtığını belirten Yörük, bağışların düşük seviyede olmasının nedenini şöyle açıklıyor: “Bir anatomi laboratuarında insan bedenine ne yapıldığını bilmediklerinden çekiniyor olabilirler. Ben bir anatomist olarak, öldükten sonra bedenime hangi işlemlerin yapılacağını biliyorum. Ayrıca bunun tıp eğitimi açısından ne kadar önemli olduğunun da farkındayım. Anatomi laboratuarlarında ‘Burada ölüler dirileri eğitir’ yazar… Madem ölene kadar öğrencilerime anatomi ile ilgili bilgiler öğreteceğim, öldükten sonra da öğretmeye devam edeyim diyerek bedenimi bağışladım. Sağlığımda da öğreteceğim, öldükten sonra da… Çünkü toprak altında çürüyen bedenimin kimseye bir faydası olmayacak.”
KEŞKE İTHALATA İHTİYAÇ OLMASA
Beden bağışının artması durumunda kadavra ithalatı için yurtdışına ödenen döviz miktarının da azalacağını kaydeden Yörük, şunları söyledi: “Kadavra ithalatı için yurtdışına çok ciddi meblağlar ödüyoruz. Ayrıca kadavra ithalatının etik boyutu da anatomistler arasında oldukça tartışılmakta. Kadavra bağışının artması hekimlik eğitiminin kalitesini arttıracağı gibi ülkenin dışarıya ödediği döviz miktarını da azaltacaktır. İmkanımız olsa ithal kadavra kullanmayız ama olmadığı için maalesef kullanılıyor. Keşke ithalata ihtiyaç olmasa.”
LİME LİME KESECEKLER!
Toplumda beden bağışı konusunda ciddi önyargıların bulunduğunu söyleyen Yörük, “Kişi kendi bedenini bağışlasa bile kadavranın üzerinde hak sahibi olan varisler bağış işlemlerini durdurabilir. Kadavra bir anatomi kürsüsüne geldiğinde 6 aylık süre boyunca hiçbir şekilde müdahale edilmez. Sadece bedeni korumak amacıyla solüsyon enjeksiyonu yapılır. Bu süre içerisinde aileden herhangi bir itiraz gelmezse eğitimler başlar. Zaman zaman çevresindekilerin, ‘Mezarın olmayacak’, ‘Lime lime kesecekler!’ gibi söylemlerinden dolayı bedenini bağışlamaktan vazgeçenler olabiliyor. Ancak bizler, ilk derste öğrencilere kadavraların da kendileri gibi yaşamış bir insan olduğunu, kendisini bilime bağışlamış olduğunu ve son derece saygılı davranmaları gerektiğini söylüyoruz. Zaten kendileri de bunların bilincinde ve kadavralara minnet duyarak çalışmalarını yürütüyorlar. Bu konuda kimsenin endişe etmesine gerek yok” dedi.
KADAVRA İTHALATININ HACMİ 4 MİLYON TL
‘İnterra Sağlık’ adlı bir firma, tıp fakültelerine eğitimde kullanılmak üzere ABD’den kadavra ithalatı yapıyor. Türkiye’de kadavra ithalatının yıllık hacminin yaklaşık 4 milyon TL olduğunu belirten İnterra Sağlık Genel Müdürü Fatih Kabadayı, süreci şöyle anlattı: “Amerika Doku Bankaları Birliği (AATB) onaylı donör bankasının Türkiye yetkili temsilciliğini yürütüyoruz. 2012 yılından beri üniversitelere eğitim amaçlı sertifikalı ve güvenli kadavra temin etmek konusunda ve uzmanlık sonrası pratik esaslı kadavra kurslarının düzenlenmesinde çözüm ortaklığı yapıyoruz. Üniversitelerin talebi üzerine Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunan doku bankamızdan talepte bulunuyoruz. Hem dokuda çalışacak hekimlerin hem de temasta bulunacak personellerin sağlığını en güvenilir test yöntemiyle korumayı amaçlıyoruz. Tüm dokular Nükleik Asit Testi (NAT) ile taranıyor. NAT testi, HIV I-II, Hepatit B ve Hepatit C için mevcut olduklarında bulaşıcılık potansiyeline sahip aktif hastalığa işaret eden gerçek virüs partiküllerini ölçen en güncel ve güvenilir test yönetimidir. NAT yöntemleri donör kan bankaları tarafından kullanılmaktadır. Bu NAT yöntemi, Hepatit B, Hepatit C ve HIV-l/II’ye özel ve hassastır. Dokunun hastalık taşımadığına dair altın standart güvenceyi sağlamaktadır. Herhangi bir tehlikeli bulaşıcı hastalığa sahip olmadıkları anlaşıldıktan sonra soğuk zincirde ithalat prosedürlerini başlatıyoruz ve üniversiteye kendi aracımız ve uzman personellerimizle teslim ediyoruz.”
50-60 BİN TL ARASINDA DEĞİŞİYOR
Bütün şeklinde ithal edilen kadavraların yaklaşık 60 bin TL’ye kadar çıktığını belirten Kabadayı, yalnızca ABD’den kadavra temin ettiklerini belirterek “AATB tarafından akredite olmuş doku bankası olması, sertifikalı ve güvenli dokular olmaları, gönüllü bağışçılardan olmaları, bulaşıcı hastalık taramalarından geçmiş olmaları. Ücreti belirleyen şey dokunun güvenlik testleri, hazırlanması, nakliyesi, gümrüklenmesi ve bürokratik evraklarının hazırlanmasını kapsamaktadır. İnsan bedeninin her hangi bir bedeli olamaz. İnsan bedeni alınıp satılamaz. Talep edilen ücret güvenli ve sertifikalı dokunun ülkeye uygun koşullarda ve standartlarda getirtilmesini hizmetine aittir. Bunun için değişkendir. Ama bütün şeklinde bir kadavranın Türkiye’ye geliş masrafı ortalama 50-60 bin TL’dir” dedi.
YOĞUN TALEP VAR
Türkiye’deki tıp fakültelerinin yüzde 90’ına eğitim materyali olan kadavra temin ettiklerini kaydeden Kabadayı, “Türkiye’de kadavra bağışı yeterli düzeyde olmadığı için tıp fakültelerinin en önemli eğitim materyali olan kadavraya yoğun talep var. Yurtdışından gelen kadavralar sağlıklarında kendi bedenlerini ölümlerinden sonra eğitim amaçlı kadavra olarak kullanılması amacıyla bağışlayan bağışçılardan elde ediliyor. Öldükten sonra da faydalı olma arzusuyla bu bağışı gerçekleştirmektedirler. İnterra Sağlık olarak temel amacımız; eğitimciler, araştırmacılar ile güvenli ve sertifikalı insan dokusunu buluşturarak bağışın amacını onurlandırmak” ifadelerini kullandı.