Sayfa Yükleniyor...
İzmir Baro Başkanı Avukat Aydın Özcan ile avukatlık mesleği, İzmir Barosu çalışmaları ve hukuk üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik
EMİRCAN IŞILDAK ÖZEL RÖPORTAJ
İzmir Baro Başkanı Av. Aydın Özcan ile avukatlık mesleği üzerinde bir söyleşi gerçekleştirdik. Özcan avukatların yaşadığı sorunlara ve ekonomik darboğaza vurgu yaparken, İzmir Barosunun da çalışmaları hakkında bilgi verdi.
Baronun özellikle kadın ve çocuk haklarıyla ilgili olarak atmış olduğu adımlardan ve sorumluluk bilinciyle yürütülen faaliyetlerden söz eden Özcan, İzmirde Haziran ayında faaliyete başlaması planlanan Bölge Adliye Mahkemesinin de avantajlarından söz etti. Özcan ayrıca HSYKnın tam bağımsız hale gelmesiyle, yargı bağımsızlığının tam manasıyla sağlanacağını, ülkede kişi başına düşen milli gelirin de önemli ölçüde artış göstereceğini savundu.
Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kimdir Aydın Özcan?
1968 Yunanistan, Batı Trakya doğumluyum. O bölgede yaşayan Türk azınlık grubun bir mensubuyum. Lozan Anlaşması sonrası yapılan mübadele harici kalan bir aileden geliyorum. Bugün de o bölgede halen 150 bin civarında Türk yaşıyor. Ağırlıklı olarak Dedeağaç, Gümülcine ve İskeçede ikamet bulunuyorlar. Ailem de orada yaşıyor. Ben Türkiyeye eğitimim için geldim. Ortaokul ve lise dönemlerimi yatılı olarak okudum. İstanbul Hukuk Fakültesi mezunuyum. Mesleğe ilk adımımı Bursada attım. Avukatlık stajımı Bursada yaptım. 1993 yılından bu yana da İzmirde serbest avukatlık görevini ifa ediyorum. 2008-2010 döneminde İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyeliği, Baro Başkan Yardımcılığı ve çocuk, kadın, hayvan hakları gibi birçok komisyonun başkanlığını yaptım. Yine mesleğimin yanında İzmirde çeşitli Balkan Derneklerinde aktif görevler aldım. 2014 yılından bu yana da İzmir Baro Başkanlığı görevini yürütüyorum. Siyasete atılmadan önce bir dönem daha Baro Başkanlığı görevini sürdürmek istiyorum. Göreve geldiğimizden bu yana çok önemli ve faydalı işler yaptık. Hala da gerçekleştirilmeyi bekleyen projelerimiz var. Onları da yaptıktan sonra bu görevi devretmek istiyorum.
ÇOCUKLARLA İLGİLİ BÜYÜK HAKSIZLIKLAR VAR
Sizi çoğu zaman çocuklarla iç içe görüyoruz. Çocuk hakları konusuna da değinerek kendinizi nasıl bir baro başkanı olarak görüyorsunuz?
Ülkemizde çocuklarla ilgili gerçekten çok büyük haksızlıklar var. 2008-2010 döneminde de ben çocuk hakları komisyonu başkanıyken başta Kınıktaki Çocuk Tutuk Evine birçok ziyaret gerçekleştirmiştik. Oradaki çocukların ağız bakımından, hukuksal gereksinimlerine kadar çok sayıda çalışma yapmıştık. Yine o dönemde roman çocukların okul ve eğitim problemleriyle ilgili önemli çalışmalara imza attık. Baro başkanlığı dönemimde de Çocuk Hakları Merkezini hayata geçirdik. Bu merkezimiz çok değerli çalışmalara imza atıyor. Bir baro başkanı olarak ben de onlara destek olmaya gayret ediyorum. Özellikle çocukların ilgisi konusunda, hem İzmir Barosunun tanıtımı hem de çocukların hukuksal hakları anlamında güzel bir iletişim halindeyiz. Bu dönemde birçok okuldan çocuklarımızı bizleri ziyarete geldi. Avukatlık mesleğini tanımaya yönelik ziyaretlerde bulundular. Şimdi de çocuklarımız bizleri okullarına davet ediyor. Söyleşiler gerçekleştiriyoruz. Çocuk hakları konusunda hassas davranmaya özen gösteriyoruz çünkü ifade ettiğim gibi ülkemizde çocuk haklarında önemli eksiklikler var. Örneğin Şakrandaki Çocuk Tutuk Evinde bazı olumsuzluklar vardı. Çocuk Hakları Merkezimiz o bölgeye gidip sıkıntıları giderdi. Bu tür aksaklıkların ortadan kaldırılması amacıyla bilgilendirmeyle o olumsuzlukların giderilmesine yönelik olarak barolara önemli görevler düşüyor. Bu konuda ilgili bakanlıkların da daha fazla denetimsel faaliyetlerde bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bu doğrultuda da zaman zaman gerekli uyarılarda bulunuyoruz. Aynı şekilde Çocuk Hakları Merkezimiz, Türkiyenin neresinde olursa olsun çocuklarla ilgili davaları takip etmeye gayret ediyor.
KADINLARA YÖNELİK ÜZÜCÜ BİR TABLO VAR
Kadın hakları konusunda İzmir Barosu ne gibi faaliyetlerde bulunuyor?
İzmir Barosu olarak, birçok baroda olmayan Kadın Hakları Merkezimiz var. İzmir bu anlamda öncü sayılabilir. Biz 2014 yılında göreve geldiğimiz zaman ilk yaptığımız iş, Adliyedeki Kadın Hakları Merkezinin fiziksel koşullarını yenilemek oldu. Mağdur olan kadınlarımız merkeze geldikleri zaman bir odada 3-4 tane kadının sorunları dinleniyordu. Bir kişi anlatırken diğer bir kişi duyuyordu. Bu şekilde kadınlarımız sıkıntı ve sorunlarını rahat bir şekilde anlatamıyordu. Biz de hemen özel odalar yaptırdık. Şu an kadın mağdurlarımız merkeze geldiklerinde birebir özel odalarda, özel gönüllü avukatlarıyla her türlü görüşmeyi gerçekleştirebiliyorlar. Özel konularını paylaşabiliyorlar. Çok rahat bir şekilde de hukuksal yardımını alabiliyorlar. Ülkemizde son yıllarda maalesef kadınlara yönelik üzücü bir tablo var. Kadına karşı işlenen şiddet ve kadın cinayetleri konusunda anormal şekilde bir artış var. Her türlü şiddet ve cinsel istismarlar artmış durumda. Biz de bu konulara çözüm bulabilmek adına Kadın Hakları Merkezimizle var gücümüzle çalışıyoruz. Şu an 300ün üzerinde gönüllü meslektaşımız, merkezde nöbet tutma şeklinde her türlü hukuksal yardımı yapıyor. Yılda 2 bin ila 3 bin civarında kadınımıza hukuksal yardımı ücretsiz olarak sağlıyoruz. İzmirde bu şekilde faaliyet gösteren tek kuruluşuz. Amacımız da İzmirde kadına karşı işlenen her türlü şiddet ve istismarı en aza indirgeyebilmek.
AVUKATLARIN GELİR KAPISI KISITLANDI
Avukatlık mesleği ne gibi sıkıntılardan geçiyor? Ekonomik anlamda sorunlar olduğunu biliyoruz.
Avukatlık mesleğinde pasta giderek küçülüyor. Örneğin bir icra işleminden kazanılan vekalet ücretleri eskiye nazaran çok düşük seviyelere geldi. İcra takiplerinden sonuç almak zorlaştı. Çıkarılan tüm yasalar genellikle borçlunun lehine olabilecek yasalar oldu. İcra dosyaları adliyelerde anormal rakamlara ulaştı. Baktığınız zaman tüm koridorlar icra dosyalarıyla doldu. Fakat buna rağmen dosyaların infaz kabiliyeti dediğimiz tahsil edilebilirlik kabiliyeti çok sınırlı olduğundan dolayı icra takibi yaparak geçinen meslektaşlarımız sıkıntıya düştü. Bunun yanı sıra vatandaşlarımız da Ceza Muhakemeleri Kanununa (CMK) alıştı. Ekonomik durumu olsa dahi CMKdan avukat tutar hale geldi. Yine bu durumda ceza davalarına bakan avukatlarımızı gelirleri de düştü. CMK ücretleri de düştü. Sonuçta buralardan gelen gelirlerle bir avukat büro masrafını, yanında çalışan kişilerin masrafını çıkaramaz hale geldi. Avukatların gelir kapısı kısıtlandı. Veraset ilamlarının işi noterlere devredildi. Kısacası mesleğin pastasının büyüyeceği yerde git gide daralan bir tablo söz konusu. Genç meslektaşlarımız ekonomik sıkıntı içerisinde. İzmirde avukatlar olarak sayımız 7 bin 500lere çıktı. Bu gibi sıkıntıları aşmamız gerekiyor. Meslektaşlarımız yurtdışında da görevlerini rahatça yapabilmeli. Hükümetten de bu konuda yardım talep ettik. Yeşil pasaport istedik. Avukatlarımız gerek Türk vatandaşlarının gerekse Türk şirketlerinin yurtdışında yanında olsun. Türk vatandaşları yurtdışında mağdur olmasın. Hak ettikleri değeri alsınlar. Bunun yanı sıra Türkiyeye avukatlar vasıtasıyla da döviz girdisi olsun. İzmir Barosu olarak yeşil pasaport girişimlerinin öncüsü olduk. Bakanlıkla görüşme yaptık. Arabuluculuk davalarında şu an itibariyle avukatlar görev alıyor. Fakat iş davalarında da tarafların zorunlu avukatları olsun istiyoruz. Avukatlar tamamen dışlanmasın, yeni bir iş kapısı açılsın. Mesleğin saygınlığı artsın istiyoruz. Avukatlar savunma mesleğini, vatandaşların hak ve hürriyetlerini tam anlamıyla savunabilsin, adil yargılanma hakkı kısıtlanmasın istiyoruz.
İzmirde faaliyet gösterecek Bölge Adliye Mahkemesinin ne gibi katkıları olacak?
İzmirde boşanma davaları rekor seviyede. Yine aynı şekilde icra davaları da bir hayli fazla sayıda. Ancak tüm bunlara rağmen İzmir çok avantajlı bir konumda yer alacak. Çünkü istinaf mahkemeleri İzmirde faaliyet gösterecek. Bölge Adliye Mahkemesi İzmire avantaj getirecek. 8 bölgenin yükünü İzmir alacak. Haziran ayında faaliyete başlayacak. Birçok değerli hakim ve savcılarımız atandı. Hukuka erişim hızı artmış olacak. İzmir avukatlarının da buradan pozitif anlamda yararlanabileceklerini düşünüyorum. Daha önce Ankarada Yargıtayda olan Türkiyedeki tüm illerin davaları 7 ile paylaştırılmış oldu. Yargıtaya giden hukuk davalarının yüzde 86sı ve ceza davalarının da yüzde 91i İzmirde olacak.
Sizce bir hukukçu olarak tam bağımsız ideal yargı ve hukuk sistemi ne gibi önlemlerle sağlanır?
Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve basın özgürlüğü esas olmalıdır. Hukukun üstünlüğü, en tepedeki Türk vatandaşıyla en alttaki Türk vatandaşının yasalar karşısında eşit haklara sahip olması anlamına gelir. Üstünlerin hukukunun değil hukukun üstünlüğünün sağlanmasını her zaman söyleriz. Bu anlamda yargı bağımsızlığı çok büyük önem atfeder. Bu yargı bağımsızlığı da mevcut Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK) Adalet Bakanı, Adalet Bakanı Müsteşarı olduğu müddetçe iddia ediyorum Türkiyede tam bir bağımsızlıktan söz edilemez. HSYKyı mali ve idari açıdan tam bağımsız ve adli kolluk vererek özgür hale getirmemiz gerekir. Eğer bunlar yapıldığı takdirde Türkiyede hukukun üstünlüğü de yargı bağımsızlığı da kendiliğinden gelecektir. Bunun yanı sıra ekonomik anlamda kişi başına düşen milli gelir 10 bin dolarlardan hızla 20 bin dolarlara yükselecektir. Avrupanın dev ülkeleriyle de yarışır hale geleceğiz.
Haber Merkezi