- Gündem
- 25.07.2025 19:54
Sayfa Yükleniyor...
Bir zamanlar kutlanıyordu, şimdi direnişin simgesi… 24 Temmuz’un değişen anlamı ne? Bu tarih neden hâlâ bu kadar önemli? Detaylar haberimizde…
Bugün 24 Temmuz. Türkiye basın tarihi için sıradan bir gün değil. Gazetecilik mesleğinin en kırılgan, en dirençli, en çok sorgulanan yönünün yıldönümüdür bu tarih. 116 yıl önce sansürün kalktığına inanılarak bayram ilan edilen gün, bugün basın özgürlüğünün yok sayıldığı koşullara karşı bir duruşa dönüştü: "Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü."
1908 yılında II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte Türk basını ilk kez sansür memurlarının denetiminden bağımsız olarak haber yayımlayabildi. O gün, matbaa makineleri baskıya sansürsüz alıştı; yazı işleri müdürleri haberi önce okuyucuya, sonra devlete sundu. İşte bu özgürlük anı, uzun yıllar boyunca “Basın Bayramı” olarak kutlandı.
Ancak geçen yüzyıl, basın tarihine yalnızca bayramlarla değil, aynı zamanda susturulan gazeteciler, kapatılan gazeteler, tehdit edilen köşe yazarları ve sansürün yeni yüzleriyle de kazındı. Zamanla 24 Temmuz’un anlamı da değişti. Bayram havası yerini, karanlığa karşı kalemini ışık gibi tutmaya çalışan gazetecilerin direnişine bıraktı.
Bugün artık bu tarih, kutlamadan çok bir uyarı, bir hatırlatma ve bir mücadele günü olarak kabul ediliyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Basın Konseyi ve pek çok meslek örgütü tarafından yapılan açıklamalarda, basın özgürlüğünün geldiği nokta açıkça eleştiriliyor. Yayınlanan bildirilerde, basının yalnızca sansürle değil, aynı zamanda yargı baskısıyla, ekonomik ambargoyla ve dijital kuşatmayla boğuştuğuna dikkat çekiliyor.
Son yıllarda artan gazeteci davaları, haber sitelerine getirilen erişim engelleri ve hükümete yakın medya tekelleşmesi; basın özgürlüğünü fiilen askıya almış durumda. Birçok haberde sansür, artık görünür değil; doğrudan otosansürle şekilleniyor.
Uzmanlara göre, özgür basın yalnızca gazetecilerin değil, toplumun tüm kesimlerinin meselesidir. Çünkü ifade özgürlüğü demokrasinin temel direğiyse, basın onun konuşan, sorgulayan, hesap soran sesi olmalıdır. O ses sustuğunda, halkın haber alma hakkı da sessizleşir.
24 Temmuz, işte bu yüzden sadece bir anma günü değil. Aynı zamanda gerçeğin peşindeki gazetecilerin, susturulmak istenen ama pes etmeyen kalemlerin sesi oluyor.
Bu yıl da o ses bir kez daha yankılanıyor:
Sansürle değil, cesaretle yazan gazeteciler var. Ve bu ülkede, gerçeğin peşinden yürümeye kararlı olanlar hâlâ çok.