Demir’den tarımın reçetesi: “Endüstriyel tarım zarar verir!” “Geleneksele dönmemiz lazım!”

Hayata geçirdiği projelerle adından söz ettiren Ebru Baybara Demir, Türkiye tarımının reçetesini yazdı. Demir, “Endüstriyel tarım uzun vadede zarar verir, geleneksel tarıma dönmemiz lazım” dedi


  • Oluşturulma Tarihi : 21.03.2021 08:40
  • Güncelleme Tarihi : 21.03.2021 08:40
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Demir’den tarımın reçetesi: “Endüstriyel tarım zarar verir!” “Geleneksele dönmemiz lazım!”

Hayata geçirdiği projelerle sadece Türkiye’de değil dünyada adından söz ettiren, Ebru Baybara Demir,

Cercis Murat Konağı’yla Mardin’in kapılarını turizme açan ve olağanüstü çalışmalarıyla tanıdığımız bir sosyal girişimci şef. Gastronominin Nobel’i sayılan Basque Culinary World Prize’a seçilen dünyanın en iyi 10 şefinden biri. Bu kadar da değil; Mezopotamya’nın en eski buğdayı Sorgül’e ve dünyanın en eski sabunu olan Halep Sabunu’na kadınların elinde yeniden hayat veren bir öncü. Topraktan tabağa projesinde tohumun, toprağın ve suyun doğal dengesinin korunmasından sürdürülebilir yerel ekonomilerin yaratılmasına kadar ürünün emek veren herkese geçim kaynağı oluşturmasına dikkat çekiyor ve bu konuda gecesini gündüzüne katarak çalışıyor. Mardin için, Mezopotamya için, çiftçiler ve özellikle kadın çiftçiler için durmadan çalışan Demir’in en büyük destekçilerinden birisi de AK Parti İzmir Milletvekili Ceyda Bölünmez Çankırı. Demir, Türkiye’nin küçükbaş hayvancılık konusunda güçlü bir potansiyeline dikkat çekerken, endüstriyel tarımın uzun vadede çiftçiye ve toprağa zarar verdiğini söylüyor.

UZUN VADEDE ZARAR VERİYOR!

Endüstriyel tarımla ilgili görüşlerini paylaşan Demir, tarımda kullanılan ilacın bitkide bıraktığı süreci anlattı. Demir, “Genel kanı endüstriyel tarımla daha fazla ürün elde edildiği yönünde aslında. Çiftçi endüstriyel tarımda, süreçten çok sonuçla ilgileniyor. Kısa vadede dönüm başına aldığı ürünün yüksek rekoltesi onu ikna ediyor. Gübreyi toprağa attığınızda ise sadece ana ürününüzü değil, topraktaki tüm bitkilerin tohumlarını beslemiş oluyorsunuz. Dolayısıyla bu sefer de bitkiye zarar veren yabancı otlar gelişiyor ve bu otları yok etmek için ilaç kullanmanız gerekiyor. Böcekler o yabancı otların altına yumurtalarını bırakıyor. Bu kez de bunları öldürmek için ilaç kullanıyorsunuz. Kullanılan gübre de granül bir kimyasal olduğu için toprağın içindeki canlıları da öldürüyor. Bir hektar arazinin 15 santimlik kalınlığında yaklaşık 20 ton canlı yaşıyor. Bu canlıların birçoğu da bu şekilde zehirlenip ölüyor. Sonuç olarak endüstriyel üretimde dışarıdan ne kadar gübre verirsen, ona musallat olan böceği ne kadar öldürürsen o kadar verim elde ediyorsun. Çiftçi kısa vadede aldığı rekoltenin verimine aldansa da uzun vadede bu sağlıksız, pahalı ve geri dönüşü olmayan yok edici sistemin acısını emeğini ve toprağını kaybedince anlıyor. Üstelik girdiği borcun altından kalkamıyor” ifadelerine yer verdi.

POTANSİYELİMİZİ KAYBEDİYORUZ!

Türkiye coğrafyasının küçükbaş hayvancılık için son derece elverişli olduğunu da dile getiren Demir, Türkiye’nin küçükbaş hayvancılık anlamında güçlü bir potansiyele de sahip olduğunun altını çizdi. Demir, şunları söyledi: “Hayvansal proteinin, ucuz ve erişilebilir olması, toplumların dengeli ve yeterli beslenmeleri açısından önemlidir. Türkiye’nin coğrafi yapısı, geniş meraları göz önüne alındığında, ucuz maliyetli ve kaliteli hayvancılık için önemli potansiyele sahip olduğu görülmektedir. Koyun ve keçi yetiştiriciliği, ülkede yapılabilecek en ucuz maliyetli hayvancılıktır. Koyun, meradan en iyi şekilde yararlanabilen, merayı en iyi şekilde değerlendiren, yılın her döneminde merayı kullanabilen bir hayvandır. Bunun yanında, ülkedeki meraların büyük çoğunluğu düşük verimli olup, küçükbaş hayvancılık açısından daha uygundur. Türkiye küçükbaş hayvan sayısı bakımından önemli bir potansiyele sahipken bu potansiyelini her geçen gün kaybetmektedir. Son yıllarda önem kazanan büyükbaş hayvancılık, ülkemiz için elverişli olmayan pahalı bir hayvancılık modelidir. Çünkü bizim ülkemizde yüksek boylu ot azdır. Büyükbaş hayvanın bir otu yiyebilmesi için diliyle kavrayabileceği kadar yüksek olması lazım. Bu nedenle büyük çiftlik sahipleri, büyükbaş hayvanlarını dışarıda besleyemeyince içeri kapatmaya başladı.”

KÜLTÜR IRKI BİZİ YEME MUHTAÇ ETTİ!

“Yurtdışından alınan kültür ırkı büyükbaş hayvanlar bizdeki yerel ırklara göre yirmi kat daha fazla yem tüketiyor” diyen Demir, “Bu da bizi yem ve saman ithalatçısı bir ülke haline getirdi. Türkiye’de şu an hayvanların yemi, ilacı ve hayvanın kendisi dışarıdan geliyor! Hayvancılıkta maliyetin yüzde 70’i yem, yüzde 10’u veterinerliktir. Bu hayvanlar sürekli ahırda tutuldukları için dayanıksız hale geliyorlar. Haliyle daha çabuk hastalanıyorlar ve daha çok ilaca, veterinere ihtiyaç duyuyorlar. Yem, veterinerlik, ilaç giderlerini, bunların fiyatlarının da dövize göre değiştiğini düşünürsek büyükbaş hayvan çiftçilerinin neden zor durumda olduğu daha iyi anlaşılır” ifadelerine yer verdi.

GELENEKSELE DÖNMEMİZ LAZIM!

Yüzümüzü toprağa çevirmemiz gerektiğine vurgu yapan Demir, “Çiftçinin ürün fiyatını herhangi bir kamu kuruluşu değil de tüccarlar belirlediği için, tüccarların baskılamasıyla fiyatlar düşük belirleniyor ve maliyetler yüksekken çiftçi para kazanamadığı için zarar ediyor. Geleneksele dönmemiz lazım! Yüzümüzü toprağa çevirmemiz lazım! Eskiden olduğu gibi meralarda küçükbaş hayvancılığı yaygın hale getirmemiz lazım!” değerlendirmesinde bulundu.

Haber Merkezi