Sayfa Yükleniyor...
Eğitimde şiddet endişe uyandırmaya başladı. Öğretmenin itibarının zedelendiğini vurgulayan eğitimciler, “Öğretmen eli öpülesi noktadan el kalkılası hale geldi” dedi
SULTAN GÜMÜŞ / ÖZEL HABER
16 Aralık 2017 tarihinde İzmir’in Ödemiş İlçesi’nde, öğrencisi tarafından vurularak öldürülen Okul Müdürü Ayhan Kökmen… 26 Eylül 2012 yılında İzmir’in Karabağlar İlçesi’nde öğrencisi tarafından öldürülen Öğretmen Rabia Sevilay Durukan… Ve yakın zaman önce Kocaeli’nin Gebze İlçesi’nde öğrencisi tarafından makamında bıçaklanarak öldürülen Müdür Yardımcısı Necmeddin Kuyucu… Türkiye’nin birçok şehrinde yaşanan ‘eğitimde şiddet’, öldürülen öğretmenlerin sayısını sadece sayısal veri olarak karşımıza çıkarmıyor, soru işaretleriyle mesleklerini devam ettirmeye çalışan eğitimcilerin korkularını da gözler önüne seriyor. İmzasız, isimsiz istifa dilekçeleri sonucunda öğretmenler hakkında açılan soruşturmaların eğitimcilerin itibarını zedelediğini vurgulayan Türk Eğitim Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Merih Eyyup Demir, tedbir alınmadığı takdirde eğitimde şiddetin artarak devam edeceğini kaydetti. Sosyal bir varlık olan insanın, bilgi teknolojisinin getirdiği eksilerden dolayı asosyal birer varlığa dönüştüğünü söyleyen Demir, eğitimde ‘özlenen günlere’ ulaşılabilmesi için acilen çalışmaların başlatılması gerektiğini belirtti. Öğrencilerin istedikleri sosyal hayata ulaşamadıkları için bu denli saldırgan olduğunun altını çizen Demir, “Öğretmen eli öpülesi noktadan el kalkılası hale geldi” dedi.
EĞİTİMDE ÖZLENEN GÜNLER
Henüz Ödemiş’te acısını unutamadığımız, okulunda katledilen öğretmenimizi hatırlatarak sözlerine başlayan Merih Eyyup Demir, “Üzerine yaşadığımız benzeri olaylar ülkemizde son yıllarda bahsettiğiniz gibi sağlık ve eğitimde şiddetin boyutlarının nereye geldiğini gösteren önemli verilerdir. Burada temel kriter, ‘öğretmenin itibarı’yla ilgili yaşadığımız süreç. Son yıllarda özellikle imzasız, isimsiz istifa dilekçeleri sonucunda öğretmenlerimiz hakkında açılan soruşturmalar sürecin buraya taşınmasında büyük rol oynamıştır. Bunu kimse yadsıyamaz. Öğretmenlerin itibarlarının toplumun beklentisi düzeyinde olmadığını, çok aşağılarda olduğunu bütün eğitim camiası kabul etmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının bir an evvel öğretmenin itibarını tekrar eski günlere, özlenen günlere ulaşması için çalışma başlatması lazım” diye konuştu.
ÖZ DEĞERLERİMİZE DÖNÜŞ
Hz. Ali’nin, ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum’ sözünü aktaran Demir, şunları ekledi: “Bu mantığı tekrardan eğitim sistemimizin içerisine katmamız lazım. Gerek eğitim müfredatında, gerekse okullarda ders içerisinde yapılan etkinliklerde. Bu ahlak anlayışımızı tekrar toplum nezdinde yer bulabilmesi için eğitim camiasının görüşlerine danışmak durumundayız. Bu da ancak kendi öz değerlerimize dönüşle sağlanabilir. İşte bizler o noktadan bugün bu noktalara gelmiş durumdayız. Yani öğrencilerimiz öğretmene el kalkar hale getirildi. Bunu sorgulamamız gerekiyor. Öğretmen eli öpülesi noktadan el kalkılası hale gelmişse bugün eğitim camiası olarak, toplum olarak bunu tartışmamız gerekiyor. Dolayısıyla eğitim sistemimizde öğretmenin özlük hakları, -ki Öğretmenlik Meslek Kanunu çıkarılacak burada da çalışmaların yapılması gerekiyor diye düşünüyorum.”
İMECE KÜLTÜRÜ KAYBEDİLDİ
Öğrencilerin ve velilerin zaman ilerledikçe bu denli saldırgan olmasının birçok nedeni olduğunu belirten Demir, “Bilgisayar, tablet, telefon gibi teknolojik ürünlerde oynanan oyunlar, kurulan iletişim, televizyonlarda izlenen diziler, filmler, dünyada yaşanan terör olayları, bunların yansımaları, ekonomik faktörler vs. başta gelen temel argümanlar. Elbette bunların yanına farklı nedenler de koyabiliriz. Ancak temel nedenler bunlardır. Öncelikle bunların üzerinde durmamız gerekiyor. Peki, ne yapmıştık bizler? Sorunlara ilişkin yeni programlar geliştirdik. İnternete girişi kısıtladık. Fakat farklı yollarla gençlerimiz bu sorunlara yeniden ulaştı. Öyleyse bizler de bilgisayar ortamında kendi öz değerlerimizi yansıtacak, kendi çocuklarımızın gelişimine yönelik oyunlar üretebiliriz. Ekonomik sebeplerden dolayı çocuklarımızın ulaşamadığı, yaşayamadığı sosyal hayatını güncelleyecek ve daha ileriye taşıyacak bazı projeler üretebiliriz. Fakat bizler ne yaptık? Çocuklarımızın sosyal faaliyetlerini kısıtladık. Ders saatlerinin sayılarını arttırdık, teneffüslerini kıstık ve çocuklarımızı sosyal hayattan uzaklaştırdık. Çocuklarımızı sosyal anlamda tekrar donanımlı hale getirmemiz lazım. Onları asosyal varlıklar haline getirdiğimiz için saldırganlıklar bugün kaçınılmaz durumda” ifadelerini kullandı. Önceki yıllarda okul, veli işbirliği içerisinde çalışmalar yapıldığını hatırlatan Demir, “Mesela en basiti küçük yerleşim yerlerinde, köylerde yapılan ‘imece kültürü’ nü kaybettik. Bahsini ettiğim imeceyi okullarımıza taşırdık. Öğrencisi, velisi, öğretmeniyle birlikte okula katkı sunmaya çalışırdık. Ancak şimdi öyle bir hale geldik ki her şeyi devletten bekler durumdayız ve veli işbirliğini eskisi kadar oturtamaz haldeyiz. Tüm konuların başında olduğu gibi bu noktada da ‘eğitim şart’ diyoruz. Eğitimde şiddet son yıllarda artarak devam ediyor. Tedbir almamız lazım. Sosyal bir varlık olan insan asosyal birer varlığa dönüşüyor” yorumunda bulunarak sözlerini tamamladı.
Haber Merkezi