Sayfa Yükleniyor...
Kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekileceğine yönelik açıklamaları değerlendiren Avukat Funda Ekin, “Sözleşme zaten uygulanmadı; mahkemeler sözleşme maddeleri kullanıldığında ‘Bu da nerden çıktı!’ der gibi baktılar” dedi
ÇAĞLA GENİŞ-ÖZEL HABER
Türkiye’nin kadına yönelik şiddeti önlemeyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekileceğini açıklamasına ilişkin tartışmalar sıcaklığını koruyor. Yürürlüğe girdiği 2014 yılından beri siyasetin gündeminde olan İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğini ve neden hedef alındığını kadın hakları alanında çalışan Avukat Funda Ekin değerlendirdi. Sözleşmenin yine, yeniden gündeme getirilmesiyle ne amaçlandığını anlatan Ekin, Türkiye’nin sözleşmeden çıkmasının uluslararası alanda Türkiye’ye bakışı çok olumsuz etkileyeceği görüşünde. Sözleşmenin güncel durumunu, “Sözleşme zaten uygulanmadı; mahkemeler sözleşme maddeleri kullanıldığında ‘Bu da nerden çıktı!’ der gibi baktılar” sözleriyle özetleyen Ekin, “Biz kağıt üzerinde basit bir düzenlemeden bahsetmiyoruz. Emine Bulut, Şule Çet, Nurtaç Canan, Ceren Damar ve isimlerini saymakla bitmeyecek kadınların hatırasının da dahil olduğu yaşam hakkımız için mücadele ediyoruz. Bunca yılın birikimini ve haklarımızı her şekilde savunmaya devam edeceğiz. Haklarımızı gaspettirmeyeceğiz!” ifadelerini kullandı.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDEN ÖNEMLİ?
Kadın hakları alanında çalışan Avukat Funda Ekin, cinsiyet eşitliği ve şiddetsiz bir toplum yapısını amaçlayan İstanbul Sözleşmesi’nin şiddeti engellemeye yönelik en kapsamlı sözleşme olduğunu söyledi. Ekin, “Maddelere somut olarak baktığımızda; tecavüz kriz merkezleri açılmasını, sığınakların artırılmasını, kız çocuklarının zorla evlendirilmemesini, 7/24 açık bir şiddet hattı olmasını, şiddet için davalarda etkin takip ve müdahillik mekanizmasını; bu alanda çalışanların toplumsal cinsiyet eğitiminden geçirilmesini, şiddet verilerinin düzenli tutulmasını, şiddet için koruma mekanizmasının tanımlı olmasını önerdiğini, bu konularda yükümlülükler getirdiğini görüyoruz. Sözleşme ilk kez ev içi şiddeti bu kadar ayrıntılı düzenlediği için ve cinsiyet ayrımcılığının şiddetle bağını kurup çok kapsamlı düzenlemeler getirmesi bakımından özel bir öneme sahiptir” dedi.
İLK ADIM: OPUZ KARARI
İstanbul Sözleşmesi’nin tarihi ve hazırlık sürecine ilişkin de bilgi veren Ekin, sözleşmenin ilk adımının Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde, tarihe ‘Opuz kararı’ olarak geçen mahkumiyeti ile başladığını belirtti. Ekin, “Bu kararda; Nahide Opuz isimli kadının, polise, savcıya başvurmasına rağmen eşinin şiddetinden devletin kendisini korumadığı belirterek dava açması üzerine AİHM, başvuruyu haklı bulmuş ve Türkiye’yi tazminata mahkum etmişti. Kararın gerekçesinde ‘Başvuran ve annesinin toplumsal cinsiyet temelinde ihlale maruz kaldığı, 14. madde (ayrımcılığın yasaklanması) 2. ve 3. maddelerle birlikte okunduğunda ihlal edilmiştir. Türkiye’de aile içi şiddet olaylarında yargısal sistemin genel edilgenliği ve çoğunlukla kadınları etkileyen saldırılarda bulunanlarca yararlanılan cezadan bağışıklık göz önünde bulundurulduğunda kadınlara karşı ayrımcılıktır’ denmiştir. AİHM tarihinde ilk kez alınan bu karar, bir devletin aile içi şiddete karşı vatandaşını korumadığı gerekçesiyle mahkum edilmesi anlamında ilktir” ifadelerini kullandı.
‘BU NERDEN ÇIKTI’ GİBİ BAKTILAR!
2014 yılında yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin kadınların mücadelesi ile imzalandığını ve aynı dönem 6284 Sayılı Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasası’nın da çıktığını hatırlatan Ekin, “Üzerinden geçen zamana karşı sözleşmeye dair söylenebilecek en somut şey sözleşmenin uygulanmadığı olabilir. Sözleşme uygulanmadı; mahkemeler sözleşme maddeleri kullanıldığında ‘Bu da nerden çıktı’ der gibi baktı ve kararları uygularken sözleşmenin ruhundan ve uluslararası sözleşmelerin Anayasa 90. madde gereği yasa maddesi hükmünde olması maddesinden bi haber kararlar verdiler. Elbette yine bu kararların da en sonunda AİHM süreçlerinde Türkiye aleyhine tazminat sonuçlanacağını söylemek için müneccim olmak gerekmiyor. Bu süreçte sözleşmeye aykırı olarak bizzat hükümetin eşitlik konusunda samimi olmayan tavrı; AKP yöneticilerinin kamuoyu önündeki ayrımcı ve hatta nefret suçu işleyen beyanları eksilmedi arttı. Sözleşme gereği yapılması gereken eğitimler; yasa uygulayıcılara dönük bilgilendirmeler yapılmadı, açılması gereken sığınaklar, 7 / 24 açık şiddet hattı, tecavüz kriz merkezleri zaten kurulmadı ama sözleşmede ilkesel olarak tarif edilen devletlerden beklenen öncelikli bütünlüklü politik yaklaşım hiçbir zaman sergilenmedi. Bana kalırsa en büyük ihlal başlığı budur” diyerek sözleşmenin imza süreci ve güncel durumu hakkında konuştu.
HAKLARIMIZI GASPETTİRMEYECEĞİZ!
Bazı hükümet yetkililerinin İstanbul Sözleşmesi’nin ‘revize’ edileceği veya ‘kaldırılacağı’ yönündeki açıklamalarını değerlendiren Ekin, sözleşmeden çıkılmasının uluslararası arenada Türkiye’ye bakışı çok olumsuz etkileyeceği görüşünde. Ekin, “Gelinen noktada bir süredir küçük bir odak, sosyal medya ve bazı yandaş gazeteler aracılığıyla sözleşmeyi ve 6284 sayılı yasayı karalayan, ‘sözleşme kaldırılsın’ diyen bir kampanya sürdürüyor. Peki sözleşmeden hukuken çekilmek mümkün mü? Teorik olarak mümkün. Ama siyasi prestij ve çekilme gerekçeniz tüm dünyaya bir mesaj. Düşünebiliyor musunuz, devlet olarak hukuki alanda mahkum edildiğiniz bir karar sonrası; ülkenizde imzalanan ve ev sahipliği yapıp ilk sizin imzaladığınız bir sözleşmeden çekileceksiniz! Bu sözleşmede düzenlenen şey, şiddetin ve ayrımcığın azaltılması için yükümlülüklerdir. Tüm dünyaya biz kadına yönelik şiddeti engellemeyeceğiz mi denilecek? Ya da ayrımcılığa karşı değiliz mi? Veya geleneklerimizde bunlar yoktur, pek tabi kadınlar, cinsel yönelimi farklı olanlar öldürülebilir, şiddet görebilir diye mi beyanda bulunulacak? Bu sözleşmede ve mevcut yasaların tamamında, Türkiye Kadın Hareketi’nin katkısı ve emeği var. Bugün hala devam eden kadına yönelik şiddetin, kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarının; cinsel yönelim farklılıkları nedeniyle işlenen cinayet ve şiddet vakalarının yüksek oranları düşünüldüğünde bu emeği bu mücadeleyi veren hareketin buna izin vermeyeceği de açıktır. Bilmiyorum hükümet farkında mı? Biz kağıt üzerinde basit bir düzenlemeden bahsetmiyoruz. Emine Bulut; Şule Çet, Nurtaç Canan; Ceren Damar gibi ve dahi isimlerini saymakla bitmeyecek kadınların hatırasının da dahil olduğu; yaşam hakkımız için mücadele ediyoruz. Bunca yılın birikimini ve haklarımızı her şekilde savunmaya devam edeceğiz. Haklarımızı gaspetirmeyeceğiz” açıklamasında bulundu.
Haber Merkezi