Sayfa Yükleniyor...
İzmirdeki toplantıda konuşan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, önerilen modelin bir sistem reformu olduğunu belirterek, Halk yeni sistemde yönetimde yan hakem olmaktan çıkıp, orta hakemliğe geçecek dedi
ÖZKAN PEKÇALIŞKAN
İzmir'de Anayasa Değişikliği Tanıtım Grubu tarafından bilgilendirme toplantısında, kentteki oda, borsa, meslek örgütleri ve çeşitli sivil toplum kuruluşu temsilcilerine 16 Nisan'da halk oylamasına sunulacak anayasa taslağı hakkında bilgiler verildi.
Balçova Kaya Termalde düzenlenen Anayasa Değişikliği Bilgilendirme Toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başdanışmanlarından Mehmet Uçum, Türkiye'de geçmişte 6 kez halk oylaması yapıldığını, bunlardan birinin dışında halkın önüne gelen öneriyi kabul ettiğini söyledi.
Uçum, Türkiye'de anayasa değişikliğinin 1960'lı yıllardan bu yana sürekli tartışıldığını hatırlatarak, tartışmanın doğru ve objektif bilgi üzerinden yürütülmesini sağlamak amacıyla yaptıkları bilgilendirme toplantılarına büyük önem verdiklerini söyledi. Halk oylamasında önerilen cumhurbaşkanlığı, yasama ve yürütme kavramlarının mevcut sistemle mukayese edilmemesi gerektiğine dikkati çeken Uçum, "Önerilen değişiklileri kendi yapısı üzerinde ele almak lazım. Aynı kavramlar olsa da yapıları farklıdır. Türkiye uzun zamandır bu konuyu tartışıyor, 61 anayasasında sonra bu tartışma hiç bitmedi. Son 30 yılda Türkiyede anayasa tartışması makro gündem olmuştur. Konjonktür değişse bile bu değişmemiştir" dedi.
TÜRKİYE KADAR TARTIŞAN YOK
Uçum, dünyada Türkiye kadar anayasayı tartışan başka bir ülke olmadığını savunarak, şunları kaydetti: Bizim anayasa tartışmamızın sebebi devletle toplumun ilişkisinden kaynaklanıyor. Türkiyenin mevcut devlet yapısında halk ile devlet ilişkisi sorunsuz bir yapı üzerinde oturtulmadığı için biz sürekli bunu tartışıyoruz. Anayasa, devleti düzenleyen ana kanundur, devletin esaslarını belirler. Ayrıca halk-devlet ilişkisini ve devlet sınırlarını belirler. Biz bunu hobi olsun diye yapmıyoruz, aksayan yanları değiştirmek, devletin esaslarını yeniden belirlemek ve halk devlet ilişkisini sağlam temeller üzerine oturtmak için tartışıyoruz.
DÜNYA YENİDEN ŞEKİLLENİYOR
Halk oylamasında evet sonucu çıksa bile tartışmaların sona ermeyeceğini aktaran Uçum, "Bu değişiklik her zaman gündemimizde olacak. Çünkü içinde yaşadığımız 21. yüzyılda devletler, bölgeler yeniden yapılanıyor. Küresel seviyede bir yapılanma var. ABDdeki gelişmeler ve İngiltere'deki Brexit süreci bunu gösteriyor ve dünya yeniden şekilleniyor. Türkiyenin bu dönüşümde ve yapılanmada etkin rol oynaması gerekiyor. Türkiye, bu rolü oynarken, dönüşümde hangi yapı ile görev alacak. 21. yüzyılda rekabet etmek için küresel seviyede söz sahibi olmak için yeniden yapılanma sürecini çözmemiz lazım. Geçmişten gelen sorunlu devlet yapısından kurtulmamız gerek" ifadelerini kullandı.
NELERE İHTİYAÇ OLDUĞU AÇIKTIR
Türkiye'nin 15 Temmuz'da gerici, faşist, anti demokratik bir darbe girişimi ile karşı karşıya kaldığını dile getiren Uçum, darbe girişiminin başarılı olması halinde Türk toplumunun, onu geriye götürecek anti demokratik uygulamalarla, tek tip toplum dizaynıyla ve ülke bütünlüğünü tehdit edecek sorunlarla karşı karşıya kalacağını ifade etti. Darbe girişimine karşı halkın gösterdiği tepkinin ve girişimin bertaraf edilmesinin bir mili, demokratik ve barışçıl bir halk devrimi olduğuna dikkati çeken Uçum, atlatılan tehlikenin öneminin gelecekte daha iyi anlaşılacağını bildirdi. Uçum, AK Parti ve MHP'nin üzerinde uzlaştığı değişikliğin zamanlamasını belirleyenlerin öznel iradeler olmadığına işaret ederek, "Bu değişikliği bizim siyasal sistemimizin yapısı, tarihsel problemlerimiz, 21. yüzyılın devlet ihtiyacı, 15-16 Temmuz devriminin ortaya koyduğu sonuçlar ve siyasi aktörlerin üstlendiği sorumluluklar belirlemiştir. Nelere ihtiyaç olduğu oldukça açıktır."
İŞGALE AÇIK BİR SİSTEM
Türkiye'nin 1961 Anayasasından sonra devlet yapısının ciddi bir devlet yapısı sorununa sahip olduğunu vurgulayan Uçum, şöyle devam etti: "O problem de şudur, bu devlet yapısı kurgulanırken, kapalı bir biçimde kurgulanmıştır. Yani demokratik iradeyi sınırlamak üzerinde mekanizmalar oluşturulurken halkla araya mesafeler koyulmuş, ne yazık ki kadrocu hareketlerin işgaline açık bir pozisyon ortaya çıkmıştır. Kadrocu hareketlerin işgaline açık olmak, devlet yapıları bakımından son derece tehlikelidir. Çünkü hangi kadrocu hareket, bu tip yapıları ele geçirirse o yapılar onun ideolojisi ve pratiğiyle yöneltiliyor. Bu yüzde Türkiye'de devrim yapmak isteyenler de devleti ele geçirmek isteyenler de hiçbir zaman demokratik siyaset üzerinden ya da kitleleri kazanmak üzerinden siyaset yapmayı tercih etmedi. Bunun yerine kadrolaşma ve devletin ana omurgalarını oluşturan yapıları ele geçirmek üzerinden bir yapı kurmayı tercih etmişler. Bunun hayaliyle ilgili Türkiye'de birçok siyasi akım kurulmuş özellikle seçkinci birçok siyasi akım kadrolaşma üzerinde bir devrim yapmak devleti ele geçirme hayali kurmuştur. Ancak bu hayali kurmayan bir çete vardır, o çete devletin bu yapısını bildiği için son 45 yıl içerisinde uluslararası destekle ciddi bir örgütlenmeye gitmiştir. Adım adım bu devletin içinde çeşitli yapıları ele geçirmiştir. Bu yapıların ele geçirmesi devlet içinde ikiliğin çıkmasına neden olmuştur."
KENDİ İÇİNDE ÇÖZECEK
Uçum, Türkiye'nin geçmişte hiçbir zaman istenilen düzeyde demokratik bir devlet olamadığını ileri sürerek, "Devletin içindeki anti demokratik ve kadro işgaline müsait yapılar, artık devletin yeniden inşasını 15 Temmuz'dan sonra zorunlu olarak yeniden gündeme getiren bir gereklilik oldu" dedi. Yeni sistemle halkın hem yasamayı hem de yürütmenin başını seçeceğine dikkati çeken Uçum, önerilen modelin bir sistem reformu olduğunu, sistemde bir sorun çıkması halinde sistemin bunu kurallara ve kurumlara bırakmadan kendi içinde çözebileceğini, halkın da yeni sistemde yönetimde yan hakem olmaktan çıkıp, orta hakemliğe geçeceğini sözlerine ekledi.
İKTİDARSIZLIĞA YOL AÇIYOR
Akdeniz Üniversitesi Öğretim Görevlisi Muharrem Kılıç ise mevcut sisteme bakıldığında çift başlılığı gördüklerini belirterek, Burada temel amaç sorumsuz bir biçimde yetki birikiminin olduğunu görüyoruz. Yetki ve sorumlulukta paralellik olması gerekiyor. Hukuki ve siyasi sorumluluğun buna eş olması gerekiyor. Çift başlılık iktidarsızlığa yol açıyor. Bu yapı kendisini 15 Temmuzda gösterdi. Mevcut siyasi sistemin kendisini reforme etmesi gerekiyor. Artık regülatif bir yürütme erkinin olacağını göreceğiz. Küreselleşme ile birlikte egemenlik unsurunda bir aşınma olduğunu ve 11 Eylül sonrasında güvenlik paradigmasında da bir değişiklik olduğunu görüyoruz. Siyasi partilerin bütün kurumsal yapıların yeniden var olacağını göreceğiz. Yaşanacak olan değişiklik bir sistem reformudur. Denge-denetleme mekanizması itibariyle sistemin Türk Tipi Başkanlık sistemi içerisinde krizleri çözmek üzere bir takım değişikliklerin olduğunu görüyoruz. Anayasanın 9. maddesinde yargı noktasında bağımsızlık ilkesinin yanında tarafsızlık ilkesinin de eklendiğini görüyoruz. Tarafsızlık boyutunun önemini 17/25 Aralık ve 15 Temmuz sürecinde gördük. Seçilme yaşının 18 yaşa çekilmesi seçilecekler açısından önemlidir. Birçok ülkede benzer uygulamanın olduğunu görüyoruz. Bu değişiklik ile sorumlu bir yürütme erki karşımıza çıkacak. Sadece siyasi değil hukuki ve cezai sorumluluk da olacak. Sadece görevi ile ilgili değil görevi dışında oluşan suçlarla ilgili de sorumluluğu olacak ifadelerini kullandı.
UZLAŞI KÜLTÜRÜNÜN ÜRÜNÜ
Mili Savunma Bakan Yardımcısı Şuay Alpay da mevcut parlamenter sistemin siyasi, ekonomik kriz üretebilen bir sistem olduğunu aktararak, şöyle konuştu: "Türkiye bu sistemle, topluma, devlete ve millete ağır maliyet olan bir süreci yaşatmıştır. Onun için bu sistem iyi bir sistem değildir. Tutulacak hiçbir tarafı yoktur. 12 Mart Muhtırası parlamenter sistemin zayıf olduğunun göstergelerindendir. Bu sistemi değiştirmek topyekûn bu milletin hakkıdır. Özellikle üretilen tek adam olma, diktatörlük iddiaları çok sık konuşuluyor. Bu anayasa değişiklik paketi iki partinin, mecliste şu an yüzde 65 toplumsal mutabakatı olan iki büyük partinin bir uzlaşı kültürünün sonucudur. Burada bir siyasal uzlaşma, toplumsal uzlaşma vardır. Böyle bir metinden darbecilik, diktatörlük çıkar mı? Evet diyenler gibi hayır diyenler de vardır. Ama ötekileştirmeden kapsayıcı bir yaklaşım üzerinde değerlendirmeler yapmak hepimiz için kazanılır olacaktır."
Haber Merkezi