- Gündem
- 12.04.2025 22:25
Kadın cinayetlerine ilişkin 2025 yılının ilk 3 ayına ait verileri değerlendiren Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisi İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları, şüpheli kadın ölümlerine dikkat çekti
HAYRİYE GÜLPERİ TİBİN/ ÖZEL HABER- Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2025 yılının Mart ayına ilişkin kadın cinayeti ve şüpheli kadın ölümü verilerini paylaştı. Buna göre, yılın 3’üncü ayında 18 kadın cinayete kurban giderken, 30 kadın ise şüpheli şekilde can verdi. Öte yandan platform tarafından yayımlanan verilerde ise yılın ilk 3 ayında 67 kadın cinayeti işlendiği, 83 kadının şüpheli şekilde hayatını kaybettiği kaydedildi. Platformun 2024 yılının ilk ocak, şubat ve mart aylarıyla ilgili yayımladığı verilerde ise katledilen kadınların sayısı 92 olarak belirtilirken, şüpheli şekilde can veren kadın sayısı ise 59 olarak görüldü. İki senenin aynı aylarında toplam kadın cinayeti azalırken, şüpheli kadın ölümünün artması dikkat çekti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisi İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları, iki veri arasındaki farkı değerlendirdi. Osmanoğulları ayrıca, iktidarın ve ana muhalefetin kadın cinayetlerini ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik çalışmalarına ilişkin de açıklamalarda bulundu. Platformun kurulduğu 2010 yılında kadın cinayeti olgusunun olmadığına dikkat çeken Osmanoğulları, “Kadın cinayeti diye bir suç olmadığı, kadına yönelik bir suç olmadığı için hukukta bir cezası da yoktu. Töre cinayeti, namus cinayeti, ahlak cinayeti olarak anılan, faillerin cezaevinden çıktıktan sonra ‘Namusumu temizledim’ diyerek dolaştıkları cinayetlerdi. Ancak verilen mücadeleler sonucunda bu suçlar artık kadın cinayetleri olarak tanımlanıyor ve hukukta da kadını kasten öldürme diye bir suç var. Bunun da sabit bir cezası var” dedi.
Kadın cinayetleri davalarında faillerin tahrik indirimi almakta zorlandığını belirten Osmanoğulları, bunun yerini şüpheli kadın ölümlerinin aldığını belirtti. Osmanoğulları, Şule Çet davasını hatırlattığı konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Bir kadın öldürüldüğünde, o mahkeme salonlarında sanıkların tahrik indirimi, iyi hal indirimi, kravat, takım elbise indirimi almamaları için elimizden gelen mücadeleyi veriyoruz. Artık o failler kadını öldürdüğünde mahkeme salonunda, ‘Beni aldatıyordu’, ‘Aldattığından şüphelendim’, ‘Erkekliğime laf söyledi o yüzden öldürdüm’ dediklerinde kolay kolay indirim alamıyorlar. Bunun yerini ise şüpheli kadın ölümleri aldı. Burada failler tamamen cezadan kurtulmayı gördü. Bunu Şule Çet vakasında da yaşadık. Failleri yıllarca, olayın intihar olduğu gerekçesiyle dışarıda dolaştı. Yine verilen mücadele sonucunda bu olayın bir cinayet olduğu ortaya çıkarıldı.”
Osmanoğulları, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra da şüpheli kadın ölümlerinde artış görüldüğünü anlatırken şunları kaydetti: “Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra, verilere de bakılınca şüpheli kadın ölümlerinin ciddi anlamda arttığını görüyoruz. Çünkü İstanbul Sözleşmesi’ne göre, yürürlükte olduğunda dahi etkin kullanılmasa bile, şüpheli kadın ölümlerinde olay yeri inceleme, etkin soruşturma yapılırdı. Ama şimdi öyle değil. Şimdi fail, kadını öldürdü diyelim. Kadının intihar ettiğini, şakalaşırken vurulduğunu söylüyor ve olay bu şekilde başlıyor. Oraya gelen sağlık ekibi, güvenlik güçleri, savcılık intihar vakası olarak ele alıyor ve dosya daha başından kapatılıyor. Failler gerçekten birbirinden öğreniyor ve bakıyor ki bir dava, şüpheli bir kadın ölümü intihar diye, kaza diye kapatılmışsa aynı yöntemleri uyguluyor. Bu da bu denli artmasının, artık kadın cinayetlerinden fazla şüpheli kadın ölümlerinin artmasının nedeni aslında. Olay anında intihar, kaza ve yanlışlıkla öldü dendiğinde kolluk kuvvetlerinin ve yargının olayı o şekilde ele alıp dosyayı baştan kapatmasından kaynaklanıyor. Ayrıca cezasızlık politikasından da kaynaklanıyor. Biz bunu yıllardır platform olarak sürekli dile getiriyoruz. Şüpheli kadın ölümlerinde gerçekten aileler çok yalnız kalıyor. Delilleri tırnaklarıyla kazıya kazıya çıkarıyorlar. Yıllar sonra ortaya çıkanlarda var. Şu an sadece İzmir’de 3 tane takip ettiğimiz ve cinayet davasına dönüşen davamız var. Olay intihar kaza diye kapatılan ama mücadelemizle ortaya çıkan davalarımız var. Bunlar bizim mücadeleyle elde ettiğimiz şeyler. Gerçekten çok korkunç bir durum bu. Failler bunu da öğrendi artık. İntihar ya da kaza dendiği zaman direkt kapatılıyor üstü. Geçmişte de belirttik, bu sayıların artacağını.”
Osmanoğulları, iktidarın kadın cinayetleri ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik çalışmalarını da değerlendirdi. Şüpheli kadın ölümlerinin ve cinayetlerin artmasının sebebinin, iktidar tarafından uygulanan politikalar olduğunu belirten Osmanoğulları, “Bu cinayetlerin, şüpheli kadın ölümlerinin bu kadar artmasının sebebi zaten iktidarın kendi uyguladığı politikalardır” dedi. Osmanoğulları, konuşmasını şöyle sürdürdü: “İktidar bu temelde ‘Sıfır tolerans’ diyor ama 18 kadın öldürülmüş buna az deniyor. Bu kadınların büyük bir çoğunluğu koruma kararlarına, 6284’e rağmen öldürülen kadınlar. Yasaları uygulamıyorlar. Etkin soruşturma yapmıyorlar. Karşılığında etkin cezalar vermiyorlar. Tüm bunlar da yetmiyormuş gibi kendi uyguladıkları, hayata geçirdikleri kutsal aile politikalarıyla, bu seneyi de Aile Yılı ilan ettiler. Doğurganlığı dert edindiler, evlilik yaşının büyümesini, çocuk sayısını, yoksulluğun bu kadar derinden hissedildiği bir ülkede Aile Yılı’nda kadınları yok saydılar. Kadın cinayetlerinin artmasının birinci sorumlusu bu ülkeyi yönetenlerin uyguladıkları aile odaklı politikalardır.”
Açıklamasının devamında Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar olduğu il ve ilçelerde konuyla ilgili yürütülen çalışmalara ilişkin konuşan Osmanoğulları, ana muhalefetin de bu konuda yetersiz kaldığını belirtti. Osmanoğulları, Bayraklı Belediyesi tarafından kapatılan kadın sığınma evine de değindiği açıklamasının şöyle noktaladı: “CHP’nin iktidar olduğu il ve ilçelerde kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerine ilişkin çalışmaların da yeterli olduğunu düşünmüyorum. Yerel yönetimler kadınların en kolay ulaşabildikleri yerlerdir. Bir kadının merkezi yönetime ulaşması zordur ama belediyeye gitmesi çok kolaydır. Belediyenin dışında mahallesindeki muhtara gidebilir. Bu anlamda CHP’li belediyelerin çalışmalarını da asla yeterli bulmuyoruz. Bir kere yasada var, 100 bin nüfusu geçen her ilçe kadın sığınma evi açmak zorunda. İzmir’de Bayraklı Belediyesi mevcut sığınma evini kapattı. İlçelerin hiçbirinde yok. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde iki tane yetersiz sayıda var. Onun dışında bunun örnekleri de var. İzmir’de uzun yıllar sığınma evinde kalan ve iletişim halinde olduğum kadınlar da var. Sığınma evlerinin koşulları nitelikli olmadığı; kalabalık, sağlıksız koşullar olduğu için kadınlar bir daha şiddet gördüğünde çocuklarıyla o sığınma evlerine gitmek istemiyorlar. Çünkü çok daha sağlıksız koşullar ve o şiddet sarmalının içindeki evlerde yakalıyorlar, sığınma evlerinden geri dönüyorlar. İşte bu da kadın cinayetlerini artırıyor. Yerel yönetimlere düşen sığınma evlerini artırmak, kadınlara istihdam sağlamak. Yapılan çalışmalar eksik ve çok daha iyisi yapılabilir.”