Kan Ver Hayat Kurtar

Kızılay Kan Merkezi Ege Bölge Müdürü Dr. Gökay Gök, bugüne kadar kan bağışı için milyonlarca kişiye ulaşılarak sunum yapıldığını, bu sunumların 1 milyon 750 bininin Ege Bölgesinde gerçekleştirildiğini ve İzmir ilinin yıllık kan ihtiyacının 200 bin ünite olduğunu söyledi


  • Oluşturulma Tarihi : 15.02.2018 07:10
  • Güncelleme Tarihi : 15.02.2018 07:10
  • Kaynak : HABER MERKEZİ
Kan Ver Hayat Kurtar

NİLGÜN TAZE / ÖZEL RÖPORTAJ

Hayatının tüm bilinmeyen yönlerini paylaşan Kızılay Kan Merkezi Ege Bölge Müdürü Dr. Gökay Gök, başarılı çalışmaları ile birçok insana ilham kaynağı oluyor. Şu ana kadar 200 bin kişiye birebir kan nedir, Kızılay nedir, kan vermenin faydası nedir gibi başlıklarla sunum yapan Gök, toplumda herkese ‘Kan Ver Hayat Kurtar’’ mesajı vererek hem onların sempatisini kazandı hem de bir kan bağışı ile 3 hayat kurtarılmasına vesile olmaya devam ediyor. Zorlukların üstesinden gelebilme yeteneği ile bugüne kadar birçok soruna çözüm üretebilen Gök, bugün 3 ilde (İzmir, Aydın, Manisa) 91 hastanenin sorumluluğunu omuzlarında taşımakla kalmayıp aynı anda yeni projeler üretmeye de devam ediyor.

SEÇİMLER VE SONUÇLARI

İlk olarak sizi doktor olmaya çeken şey neydi?

Aslına bakılırsa yapmayı istediğim meslek pilot olmaktı. Top Gun filmi yayınlandığı için normalde 3 bin kişi pilotluk sınavlarına girerken o yıl 6 bin 500 kişi başvurmuştu ancak yine de kazandım. Uçuş eğitimlerini Gaziemir Teknik Eğitimler Komutanlığı’nda aldık. Kızgın asfaltta şınav çekme, dikenli tarlada sürünme, sıcak havada koşu gibi zorlu elemelerden geçerken bu süreçte bir ay içinde 12 kilo kaybetmiştim. Eğitimlerimizin sonlarına doğru yemin töreninden önce uçuş esnasında kavga ettiğim için indiğimiz de doğal olarak pilotluk hayatım da sona ermiş oldu.

Bu çok sert bir deneyim... Uğruna bunca sıkıntıyı göğüslediğiniz pilotluktan vazgeçmek zorunda kalmak size neler hissettirdi?

İlk etapta sadece boşluk. O yıl 60-70 bin lira para ödemekle kalmayıp üstüne tazminat ödeyerek birde üniversite imtihanlarını da kaçırmış oldum. Bu duruma en çok anne ve babam sevindi çünkü onlar benim pilot değil bir doktor olmamı istiyorlardı. Ablam avukattı ve annem babam klasik adetten olduğu üzere çocuklarının birinin avukat, diğerinin de doktor olmasını istiyordu. Ailemin beni yazdırdığı Arı Dershanesi o dönem oldukça başarılı bir dershaneydi. Lise notum 10 üzerinden 5.05 olmasına rağmen her gün kendimi 15-16 saat süren sıkı bir çalışma disiplini içine sokarak üniversite sınavına hazırlanmış oldum. Bu deneyimimden öğrendim ki insanın istedikten sonra yapamayacağı bir şey yok.

BAŞARININ SIRRI İSTEKLİLİK

Ünlü mistik Osho’nun günde en az 8 saat okuyarak aydınlandığını okumuştum. Zorlukların üstesinden gelebilmek için çok çalışmanın yeterli olduğunu söyleyebilir misiniz?

Tek başına değil. Motive olmak ve doğru kadro ile çalışmakta oldukça önemli. Sıkı çalışmam sonucu Türkiye binincisi olmuştum o sene. İlk tercihim Hacettepe’ydi çünkü Türkiye’nin en başarılı ilk bin öğrencisini alıyordu. Hacettepe Tıp’ın altına dayım Bursa’da olduğu için Bursa yazıldı. Altına diş hekimliği ve eczacılık. Tıp gibi bir bölümü okurken turşu ihracatı, telefon, araç satışı ve emlakçılık gibi para kazanabileceğim işler yaptım. Bu süreç boyunca da ortaokulda başladığım basketbol oynamaya devam ederken eşimle de tanışarak üniversite sonrası evlendik. İngiltere’ye giderek acil uzmanlığı yaptım çünkü plastik cerrahi gibi bölümleri seçebilmek için alt dalları bilmek gerekiyordu. Plastik cerrahiye başlayacağım sırada babam hastalandığı için geri dönmek zorunda kaldım.

Askerlik anıları genelde çok ilginçtir… Bu sürecinizde sizde derin izler bırakan deneyimler var mı?

1998 yılında çekilen kurada 324 kişi arasından sınırın öteki tarafındaki tek birlik olan Irak birliğini seçtim. Askerliğim bu nedenle hep operasyonlarda geçti. Bizler o dönemlerde derin devlet diyemeyeceğim ancak vatanseverliği ile bilinen bir devlet erkanı içindeydik. Peynir tenekesinden sobası olan, fare ve akreplerin cirit attığı bir ortamda 4 ay geçirdim. Borda bereliler acil doktoru olduğumu öğrendiklerinde beni bularak ‘Seni almaya geldik’ dediler. Önce şaşırdım ancak doktorlarının gittiğini öğrenince 3 ayımı da onlarla geçirmiş oldum. Bu süreçte direkt çatışmaların ortasına inerek yaralılara müdahale ediyordum ve nihayet sonunda Tarık Tepe’ye geri döndüm. 6 ay hiç yıkanmadan, konserve yiyerek yaşadığımız bu yerde aynı zamanda ailemizle sınırlı iletişim kurmanın zorluklarını da yaşıyorduk. Bu süreçte ise eşimin hamile olduğunu öğrendim. Tekirdağ Hayrabolu’ya gönderilmemin ardından ise trenle 8 gün süren bir yolculuk yaptım. Askerliğimin bitmesinin ardından ise İzmir’e yerleşmeye karar verdim. Seferihisar’da şahsıma ait Polikliniğimi, 2001 yılı Türkiye’de yaşanan krizden dolayı kapatmak zorunda kaldım.

YENİ BİR BAŞLANGIÇ

Tıp merkezinizi devretmenizden sonra yeni bir sayfa açma girişimleriniz ne yönde gelişti 

O sıralar Alsancak’ta oturuyordum ve Kızılay’dan da iş teklifi gelmişti. İşin içeriğinde kutsiyet hissettiğim için hemen kabul ettim. Çalıştığım ilk yıl 10 bin ünite kan toplamış ve işimin hayat kurtarma maneviyatını çok sevmiştim. Öyle büyük bir tutkuyla çalıştım ki diğer yöneticiler rahatsız olmaya başlayarak hakkımda ‘Kızılay’ı bu adam mı kurtaracak, niye böyle çok çalışıyor ki’ gibi türünden konuşmalar yapmaya başladılar. Özverili çalışmalarımın sonucunda 2006 yılında Türk Kızılayı Ege Bölge Kan Merkezi Müdürü oldum. “Güvenli Kan Temini Programı” kapsamında 80 ilde kan merkezi kurulması gibi ağır bir sorumluluk yüklenildiği için aile büyüklerimle istişare ederek görevi kabul ettim. Ege ve Akdeniz Bölgesi’ndeki her ilde yer bulma, sistem kurma, araç, personel temini, eğitim gibi işleri bitirip diğer bir ile geçiyordum ki bu işler oldukça yorucu işlerdi. Beni ilk 4 yıl kimse göremedi çünkü sürekli ilden ile dolaşıyordum.

Bu yükümlüklerin üstesinden gelmek zor olmadı mı? Ne tür yöntemler kullanarak bu ağır sorumlulukların üstesinden gelebildiniz?

Bilindiği üzere toplumumuzda makam sahiplerine çok önem verilir ve illa kendisi gelmezse gönderilen vekiller pek aileye alınmaz. Bu nedenle tüm resmi ve gayriresmi kurum yöneticileriyle görüşmeleri bizzat kendim yaptım. Ege Bölgesi’nde Kanarya Sevenler Derneğine kadar girmediğim, bire bir sunum yapmadığım yönetici kalmadı diyebilirim. Şu ana kadar 250 bin kişiye birebir kan nedir, Kızılay nedir, ‘’Güvenli Kan Temini Programı’’ nedir gibi başlıklarla 40 dakikalık sunum yaptım. Bu nedenle ben herkesi, herkeste beni tanıyor artık. Diğer çalışma arkadaşlarım ise 1 milyon 500 bin sunum yaptı. 9 milyonluk Ege Bölgesi’nde 1 milyon 750 bin kişiye ulaşmanın mutluluğunu çalışma arkadaşlarım ile birlikte yaşadım. Yaptığım görüşmelerde dönersermayesi olmadan çalışan bir kurum olduğumuzu ilettikten sonra bana ne istediğimi sorduklarında ‘Kan Ver Hayat Kurtar’ cevabını vermem yöneticilerin ilgisini çekti ve hem kendileri hem de çalışma arkadaşları ve çevreleri gönüllü kan bağışçısı oldu. Bugün 4 ilde 91 hastanenin sorumluluğunu taşıyorum omuzlarımda. Bugün sorumluluk sahamızda 91 hastanenin kan ihtiyacının tümü, Dokuz Eylül Ü. Ve Ege Ü. Hastanesinin kan ihtiyacının yarısı tarafımızca karşılanmaktadır. Ege Bölge Kan Merkezi sorumluluk sahamızda bulunan Denizli, Uşak ve Muğla illeri; 01.12.2018 tarihinde ayrılarak yeni bir bölge kan merkezi kurulmuştur. Yeni yapılanma sonrası sorumluluk sahamız olan İzmir, Aydın ve Manisa illerinde faaliyetlerimizi sürdürmekteyiz.

AZMİN ZAFERİ

Biraz da İzmir’in kan ihtiyacından bahseder misiniz, yılda ne kadar kan toplanması gerekiyor ve bu kanı temin edebilmek için ne tür yol ve yöntemler geliştiriyorsunuz?

İzmir’in kan ihtiyacını karşılayabilmemiz için yılda 200 bin ünite kan toplanması gerekiyor. Bu, şehirde benim gibi yılda iki kez kan verecek 100 bin kişiye ihtiyaç var anlamını taşıyor. Kadınlar yılda 3 kez, erkekler ise 4 kez kan bağışlayabilir. 18- 65 yaş arası, resimli resmi T:C kimlik numarasını belirten resmi kimliği yanında olan sağlıklı herkes kan bağışında bulunmak için başvurabilir. İzmir ilinde bugün hala 50 bin ünite kan açığımız var. Bu nedenden dolayı hala hasta yakınlarından kan verecek kişi bulmaları isteniyor.

Sizce insanlar neden kan vermekten korkuyorlar ve bu korkunun üstesinden gelebilmek için ne tür bir bilinç geliştirmek gerekiyor

Kan vermeyenlerin yüzde 50’si iğne korkusu nedeniyle, yüzde 50’si kan bağışını bilmediğinden korkuyor. Ben feci bir kazaya şahit olduğumdan dolayı kan gördüğümde bayılan bir insandım ancak öğrenciliğim esnasında kadavra ile çalışarak ve çalışma hayatımda acilde çalışmayı seçerek bu korkumu yendim. Korkularımızla yüzleşmeyi öğrenmek zorundayız.

Babam rahatsızlandığında 6 yıl tatil yapmadan, altını temizleyecek kadar evlatlığımı yaparak tüm izinlerimi babamın yanında geçirdim. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde herkes artık beni tanıyordu. Bağırsak kanseri ve beyin tümörünü atlatabilmek için yıllarca mücadele veren babam en sonunda sigarayı bırakamadığı için KOAH sebebiyle vefat etti. Sözün özü, her bireyin korkularının üstesinden gelme sorumluluğunu taşıdığına inanıyorum.

Haber Merkezi